TELEVİZYON-KİTAP...

Özgür DENİZ - 01.06.2013

Kötü iyiyi tasfiye ediyor. Kötü hızlı yürüyor çünkü. Bu yüzden iyi hep geri kalıyor ve ya yok oluyor ya da sönüyor. Kötünün daha belirginleşmesi iyinin modasının geçtiği yanılgısına neden oluyor. Oysa böyle bir şey yok. İyinin, kötünün ölçütü ne? Televizyon kitabı katletti, peki televizyon iyi midir ya da kitap kötü müdür? Kitap dokunduğu şeyi yüceltir ama televizyonun kendisi adidir ve adileştiricidir de. Televizyon alır ama kitap verir. Kitap insanlaştırır, televizyon hayvanlaştırır. Kitap berrak bir pınarsa, televizyon lağımdır. Televizyon kuduz köpek gibidir, ısırdığı zaman tedavi süreci gecikirse öldürür. Kitap ise merhemdir, yaraları yok eder. Televizyon metres gibidir ve kendi çıkarlarını, istikbalini düşünür. Ama kitap kadının gibidir, sana tüm benliğini adar ve iki kişilik düşünür. Bir defa insan düşünce ise, düşünce antitez ise, antitez değişim ise, değişim ise insanın aydınlığa yönlemesi ise insanın koşacağı yegâne adres vardır; bu da televizyon değil kitaptır. Televizyon bir yerde muhafazakârdır; tüm kötülüklerin muhafazasını temin eder. Düşünce asude iklimlerde serpilir, gelişir, boy verir. Ve kitap sayfalarından başka sığınağı yoktur düşüncenin. Bir kitabımız olmadığı için bir düşüncemiz de yok. Her şeyimiz tercüme. Kendimiz bile tercümeyiz neredeyse. Garbın papağanlarıyız. Garp maddedir, mikrop gibidir. Ruhsuz hayat yürümez ama yürüteceğimiz sandık. Yürümedi de. Yaya kaldık, şimdi yetişmeye çalışıyoruz. Maddeye hareket bahşeden o madde de mevcut olan özdür. Sadece maddeyle fetih olmazdı, olmadı da. Politikacılar kitabı sevmez. Çünkü kitap, bu fahişelerin süslü ve zevklerle dolu dünyalarını tarumar eder. Kitabın yüceltilmesi ve kültür haline getirilmesi, politikacılar için çıkarların kaybedilmesidir, halkında çıkarlara ortak edilmesidir. Kitap eğer sağlam okunursa her şeyi alt üst eder. Milliyetçi cahil olduğunu, İslamcı taklitçi olduğunu, Solcu papağan olduğunu fark eder. Biz okuyanlar değiliz, okuduğunu sananlarız. Bilmeyiz, bilmediğimizi de bilmeyiz. Sevdiğimiz bir adam kalıplaşmış bir düşüncemizi kökünden sarsar, bunu fark edemeyiz, o adamı överiz ama onun kendimizi imha ettiğini fark edemeyecek kadar körüz. Okumak vardır, okumak vardır. Okursun hiçbir şeyin farkına varmazsın; sağırsındır, körsündür, hissizsindir. Okursun, yürürken çimenlerin içinde ki böceğin çıtırtısını hissettiğin gibi, düşüncelerinin devrildiğini hissedersin. Ve bu devrilişten, sarsıntıdan asla korkmazsın hatta gerekiyorsa bir anda devrilmesini arzularsın. İşte bu okuma yeniden inşa edicidir, ilki ise durduğun yerin doğru olduğuna ikna edicidir. Her ikna oluş haddizatında kayboluştur. Fark edebilene, farkı bilene selam olsun. Kukla oluşumuz, kuklalığımızı fark edemememiz hep cehaletimizin ve ikna oluşumuzun sonucudur.  Gördüğümüzü yorumluyoruz, oysa gördüklerimizin ardında görmediğimiz gerçekler vardır ama korkarız o gerçekleri görmekten, çünkü ürkeriz tüm yorumlarımızı sıfırlayacağından. Bunu yaparız bir de aydınız diye caka satarız. Haddizatında bir zavallıyız ama bunu asla duyumsamaz kulağımızın üstüne yatarız. En basitinden;  Garplılaşma hedefinin, İslam’dan kopuşun hızlandırılması olduğunu görmeyiz, bunun ilericilik olduğunu sanırız. Çünkü tarih bilmeyiz. Bildiğimiz tarih ise, bizi kuklalaştıran, alıklaştıran tarihtir sezmeyiz. Bildiğimiz her şey yalandır, bir türlü doğruları görüp yalanları silmeyiz. Düşünen değil, konuşan bir sürüyüz. Laf bol, söz yok. Fikir teatisi yapamayız, çünkü fikir varsa yapılır teatisi. Kahvehaneci tarzında düşünürüz, konuşuruz, tartışırız.

 

Son tahlilde; şerefim ve namusum üzerine yemin ederim muhakkak cahiliz. Bunun yegâne sebebi ise kitapsızlıktır. İnsanlar, malın, mülkün, şöhretin, kadının mahkûmlarıdırlar. Hayatları, vakitleri; araba, ev ve kadın kıskacında mahkûmdur. Ne kadarda kabul etmesekte cahiliz. Bunu iliklerime kadar hissediyorum. Çünkü hayatın içindeyim. Ben akıllıyım demiyorum. Ama bilmeye çalışmanın da bir erdem olduğunu biliyorum. Bir olguyu en dibine kadar tartışıp, araştırıp ancak bundan sonra kabul etmenin de insana şeref ve asalet kazandıracağına inanıyorum. Çürükten çıkış yapıp, çürütülmeye ve çürümeye mahkûm olmamaya gayret ediyorum. Allah, neslimiz kitapsızlığın feci sonundan korusun. Âmin.

 

‘’TELEVİZYON KÜLTÜRÜ DİYE MEFHUM TANIMIYORUM. TELEVİZYON; AYLAK, ŞUURU İĞDİŞ EDİLMİŞ, HİÇBİR ZAMAN DÜŞÜNME VE OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANMAMIŞ SOKAKTAKİ ADAM İÇİN İCAT EDİLMİŞ BİR NEVİ AFYONDUR. KÜLTÜRÜN DÜN DE, BUGÜN DE, YARIN DA TAŞIYICISI: KİTAP. HİÇBİR DÜŞÜNCE EMEKSİZ FETHEDİLEMEZ.’’ Cemil Meriç

Tarih: 01.06.2013 Okunma: 681

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Doğan FİLİK

19.02.2013 - 19:48

Sayın CENGİZ bu davaların türk halkının gözünde hiç bir haklılığı ve geçerliği yoktur,ancak iktidar öc alma peşindedir,ve bu öc alma girişimi sonucunda eminimki yüzde 95 i dikkat edin yüzde 95 diyorum suçsuz kalan yüzde beşi ise bence kişisel suçlardan,ve yaptıklarından dolayı suçlu olabilirler,ama unutulmasınki,( keser döner,sap döner, gün geir hesap döner,k) kimsenin yaptığı kimsenin yanına kar kalmaz.

Doğan FİLİK

19.02.2013 - 19:48

Sayın CENGİZ bu davaların türk halkının gözünde hiç bir haklılığı ve geçerliği yoktur,ancak iktidar öc alma peşindedir,ve bu öc alma girişimi sonucunda eminimki yüzde 95 i dikkat edin yüzde 95 diyorum suçsuz kalan yüzde beşi ise bence kişisel suçlardan,ve yaptıklarından dolayı suçlu olabilirler,ama unutulmasınki,( keser döner,sap döner, gün geir hesap döner,k) kimsenin yaptığı kimsenin yanına kar kalmaz.