Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Uzmanlar, öğrenmenin anne karnında başladığını
söylüyorlar. Anne karnına düştüğümüz andan itibaren değişme ve gelişme de başlıyor.
Tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi... Tohum toprağa düştüğü andan itibaren
değişir ve gelişir.
Bebekte müthiş bir öğrenme merakı vardır. Çünkü bu
özelliğini doğuştan, yaratılırken getirmiştir. Ancak büyüdükçe, aile ve toplum “fazla merak zararlıdır” gibi
baskılarla, çocuğun öğrenme isteğini zayıflatır. Hâlbuki insanın hamurunda var
olan bu özellik, artarak sürmeli, büyüdükçe “bilimsel merak” halini almalıdır. Kişi; Öğrenme, Değişme ve Gelişme
bilincini özümsemiş olarak hayatını sürdürmelidir. Ancak böylece, kişinin yozlaşması önlenir, kaçınılmaz olan değişim
pozitif yönde gerçekleşir ve gelişmesi sağlanabilir.
* * *
İnsan bu
bilinci nasıl kazanabilir?
İnceleme ve gözlemlerime göre, bunun en etkili yolu insanın kendi kendisi ve çevresi hakkında
düşünmesini sağlamaktır.
İnsanların kendileri hakkında düşünmeleri ise klasik
eğitim, yani anlatma tekniğiyle sağlanamaz.
Bu, eğitilecek kişiyi aktif hale getiren, katılımını
zorunlu kılan, soru sorma ağırlıklı, çoğu zaman bire-bir, örnek alma ve olmayı
içeren bir eğitim yöntemiyle sağlanabilir. Burada, “eğitim”den muradım, sadece okullardaki eğitim değil; okullardaki de
dâhil olmak üzere beşikten mezara kadar olan eğitimdir.
Yaşı, tahsili ve pozisyonu ne olursa olsun, her
insanın eğitilebileceğine ve zihnen geliştirilebileceğine inanıyorum.
Sürekli öğrenen,
gelişen anne-baba, usta, amir veya öğretmenlerin model olduğu bir eğitim bu
konuda çok etkili olacaktır.
Ünlü bir deyiş var: “Problemleri, o problemlerin çıktığı zamanki bilgi seviyesiyle
çözemezsiniz.” Buradan anlaşılıyor ki, problemleri çözmenin en önemli şartı,
bilgimizi her gün biraz daha fazla artırmaktır. İnsanları bunun doğruluğuna
ikna etmek zorundayız. Şunu kavramalıyız, artık
dünyada, ancak, kendilerini her gün geliştirenlerin hayat hakkı olabilecektir.
Eğitimin parolası, “Hiç bitmeyen bireysel gelişim için eğitim,” olmalıdır. Eğitim,
insana sonu olmayan “bireysel gelişim”
ilkesini kazandırmalıdır.
Çünkü “toplumsal
gelişme”; ancak onu meydana getiren kişilerin tek tek gelişimiyle
sağlanabilir.
Gayet açıktır ki; gelişmiş
ülke, gelişmiş olan bireyin ülkesidir.
* * *
Aylardan
Ağustos Günlerden Cuma
Bilindiği gibi, Türklere Anadolu kapılarını ardına
kadar açan Malazgirt Meydan Savaşı, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Cuma’ya
rastlayan bir günde yapılmış ve kazanılmıştır.
Bu zaferin 900’üncü yıldönümünde, 1971’de açılan şiir
yarışmasında, “Aylardan Ağustos
Günlerden Cuma” başlıklı şiir birinci gelir. Bu şiir, daha sonra, Bahri
Yüzlüer tarafından “Malazgirt Marşı”
adıyla bestelenir. Söz konusu şiirin şairi, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’dur.
1992 yılının, 21 Ağustos’una gelen Cuma günü
kaybettiğimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu… Şair, Malazgirt Marşı’nı yazarken
kendi ölümüne de tarih düşmüş gibidir. Şiiri aşağıda yayımlıyor, büyük şairi
bir kez daha rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun!
Malazgirt
Marşı
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,
Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a,
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma…
Yeni bir
şevk ile gürledi gökler…
Ya
Allah… Bismillah… Allahuekber!
Önde yalın kılıç Türkmen başbuğu,
Ardında Oğuz’un elli bin tuğu…
Andırır Altay’dan kopan bir çığı,
Budur,
Peygamber’in övdüğü Türkler…
Ya
Allah… Bismillih… Allahuekber!
Naramızdır bugün gök gürültüsü,
Kanımızdır bugün yerin örtüsü…
Gazi atlarımızın nal pırıltısı…
Kılıçlarımızdır
çakan şimşekler…
Ya
Allah… Bismillah… Allahuekber!
Yiğitler kan döker bayrak solmaya,
Anadolu başlar vatan olmaya…
Kızılelma’ya hey… Kızılelma’ya!
En güzel
marşını vurmada mehter;
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!