Değişebilme, Gelişebilme Bilinci ve Gelişme

İsmail Hakkı CENGİZ - 23.08.2008

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 


 

Uzmanlar, öğrenmenin anne karnında başladığını söylüyorlar. Anne karnına düştüğümüz andan itibaren değişme ve gelişme de başlıyor.

Tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi... Tohum toprağa düştüğü andan itibaren değişir ve gelişir.

Bebekte müthiş bir öğrenme merakı vardır. Çünkü bu özelliğini doğuştan, yaratılırken getirmiştir. Ancak büyüdükçe, aile ve toplum “fazla merak zararlıdır” gibi baskılarla, çocuğun öğrenme isteğini zayıflatır. Hâlbuki insanın hamurunda var olan bu özellik, artarak sürmeli, büyüdükçe “bilimsel merak” halini almalıdır. Kişi; Öğrenme, Değişme ve Gelişme bilincini özümsemiş olarak hayatını sürdürmelidir. Ancak böylece, kişinin yozlaşması önlenir, kaçınılmaz olan değişim pozitif yönde gerçekleşir ve gelişmesi sağlanabilir.

*                 *                 *

İnsan bu bilinci nasıl kazanabilir?

İnceleme ve gözlemlerime göre, bunun en etkili yolu insanın kendi kendisi ve çevresi hakkında düşünmesini sağlamaktır.

İnsanların kendileri hakkında düşünmeleri ise klasik eğitim, yani anlatma tekniğiyle sağlanamaz.

Bu, eğitilecek kişiyi aktif hale getiren, katılımını zorunlu kılan, soru sorma ağırlıklı, çoğu zaman bire-bir, örnek alma ve olmayı içeren bir eğitim yöntemiyle sağlanabilir. Burada, “eğitim”den muradım, sadece okullardaki eğitim değil; okullardaki de dâhil olmak üzere beşikten mezara kadar olan eğitimdir.

Yaşı, tahsili ve pozisyonu ne olursa olsun, her insanın eğitilebileceğine ve zihnen geliştirilebileceğine inanıyorum.

Sürekli öğrenen, gelişen anne-baba, usta, amir veya öğretmenlerin model olduğu bir eğitim bu konuda çok etkili olacaktır.

Ünlü bir deyiş var: “Problemleri, o problemlerin çıktığı zamanki bilgi seviyesiyle çözemezsiniz.” Buradan anlaşılıyor ki, problemleri çözmenin en önemli şartı, bilgimizi her gün biraz daha fazla artırmaktır. İnsanları bunun doğruluğuna ikna etmek zorundayız. Şunu kavramalıyız, artık dünyada, ancak, kendilerini her gün geliştirenlerin hayat hakkı olabilecektir.

Eğitimin parolası, “Hiç bitmeyen bireysel gelişim için eğitim,” olmalıdır. Eğitim, insana sonu olmayan “bireysel gelişim” ilkesini kazandırmalıdır.

Çünkü “toplumsal gelişme”; ancak onu meydana getiren kişilerin tek tek gelişimiyle sağlanabilir.

Gayet açıktır ki; gelişmiş ülke, gelişmiş olan bireyin ülkesidir.

*                 *                 *

 

Aylardan Ağustos Günlerden Cuma

 

Bilindiği gibi, Türklere Anadolu kapılarını ardına kadar açan Malazgirt Meydan Savaşı, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Cuma’ya rastlayan bir günde yapılmış ve kazanılmıştır.

Bu zaferin 900’üncü yıldönümünde, 1971’de açılan şiir yarışmasında, “Aylardan Ağustos Günlerden Cuma” başlıklı şiir birinci gelir. Bu şiir, daha sonra, Bahri Yüzlüer tarafından “Malazgirt Marşı” adıyla bestelenir. Söz konusu şiirin şairi, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’dur.

1992 yılının, 21 Ağustos’una gelen Cuma günü kaybettiğimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu… Şair, Malazgirt Marşı’nı yazarken kendi ölümüne de tarih düşmüş gibidir. Şiiri aşağıda yayımlıyor, büyük şairi bir kez daha rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun!

 

Malazgirt Marşı

 

Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,

Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a,

Bozkurtlar ordusu geçti hücuma…

         Yeni bir şevk ile gürledi gökler…

         Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!

 

Önde yalın kılıç Türkmen başbuğu,

Ardında Oğuz’un elli bin tuğu…

Andırır Altay’dan kopan bir çığı,

         Budur, Peygamber’in övdüğü Türkler…

         Ya Allah… Bismillih… Allahuekber!

 

Naramızdır bugün gök gürültüsü,

Kanımızdır bugün yerin örtüsü…

Gazi atlarımızın nal pırıltısı…

         Kılıçlarımızdır çakan şimşekler…

         Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!

 

Yiğitler kan döker bayrak solmaya,

Anadolu başlar vatan olmaya…

Kızılelma’ya hey… Kızılelma’ya!

         En güzel marşını vurmada mehter;

Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!

Tarih: 23.08.2008 Okunma: 665

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman Yıldız

12.07.2008 - 10:36

İsmail bey Severek okudum yazınızı. Din, Dil, Irk hepsi hikaye. İnsan olmak başka bir erdem. İnsan olanın dini kutsaldır. İnsan olanın dili kutsaldır. İnsan olanın ırkı kutsaldır. İnsan olmayanın neye mensup olduğunun hiç bir önemi yoktur. Önce İnsan gibi insan olmak Saygılarımla

Ekrem Şama

12.07.2008 - 12:12

Halkımızın dinine,inancına, örfüne adetine yıllardır bombardıman eden onun fazilet anlayışını değiştirmeye çalışan ve bir ölçüde de başaran bu siyaset canbazları. Medyatörler. Sözde ilim ve fikir adamları. Yreri gelince de halkın vicdanınan bahsederler. Bilirler ki o vicdan yıllardır uğraşarak tahrif ettikleri vicdandır. Bu medya o kadar yüzsüzdür ki şu dörtlüğe kulak verelim, anlatmaya çalıştık: SOKAKTA TECAVÜZ SOKAKTA TECAVÜZ!.. ÇIĞLIK ATMA, SUS YAVRUM!// MEDYA LİNCİ GİBİ, BETERİN BETERİ VAR.// LİNÇ EDER SONRA DA ÇIĞLIĞI BASTIRIRLAR;// ELLERİNDE KÖS VAR, DAVUL VAR, BATERİ VAR!..// Ekrem Şama

Adem Şahin

12.07.2008 - 13:42

Vicdanların sesi onlar için türbandır. Gönüllerin nazı onlar için din tacirliğidir, tabi ki marka haline gelen türbanla boğmak onlar için çok kolaydır.

elebik

13.07.2008 - 04:00

''vicdan düşünene asılır''bu da başak adındaki bir arkadaşımın sözü:) çok haklısınız. Selamlarla

özgür deniz

14.07.2008 - 11:55

yüreğinize sağlık, beyninize sağlık, ellerinize sağlık...çok güzel ve isabet li bir makale...gerçek vicdanın tezahürlerini ifşa etmişsiniz.....vicdanın kaynağı YÜCE İSLAMDIR bu yüce gerçekten habersiz olmakla yada bu yüce gerçeği sarfı nazar etmekle asla insanlık kurtuluşa kavuşamayacaktır...dini hayattan çektinizmi hayatıda noktalarsınız.....selam dua saygı muhabbet umut

Osman Yıldız

12.07.2008 - 10:36

İsmail bey Severek okudum yazınızı. Din, Dil, Irk hepsi hikaye. İnsan olmak başka bir erdem. İnsan olanın dini kutsaldır. İnsan olanın dili kutsaldır. İnsan olanın ırkı kutsaldır. İnsan olmayanın neye mensup olduğunun hiç bir önemi yoktur. Önce İnsan gibi insan olmak Saygılarımla

Ekrem Şama

12.07.2008 - 12:12

Halkımızın dinine,inancına, örfüne adetine yıllardır bombardıman eden onun fazilet anlayışını değiştirmeye çalışan ve bir ölçüde de başaran bu siyaset canbazları. Medyatörler. Sözde ilim ve fikir adamları. Yreri gelince de halkın vicdanınan bahsederler. Bilirler ki o vicdan yıllardır uğraşarak tahrif ettikleri vicdandır. Bu medya o kadar yüzsüzdür ki şu dörtlüğe kulak verelim, anlatmaya çalıştık: SOKAKTA TECAVÜZ SOKAKTA TECAVÜZ!.. ÇIĞLIK ATMA, SUS YAVRUM!// MEDYA LİNCİ GİBİ, BETERİN BETERİ VAR.// LİNÇ EDER SONRA DA ÇIĞLIĞI BASTIRIRLAR;// ELLERİNDE KÖS VAR, DAVUL VAR, BATERİ VAR!..// Ekrem Şama

Adem Şahin

12.07.2008 - 13:42

Vicdanların sesi onlar için türbandır. Gönüllerin nazı onlar için din tacirliğidir, tabi ki marka haline gelen türbanla boğmak onlar için çok kolaydır.

elebik

13.07.2008 - 04:00

''vicdan düşünene asılır''bu da başak adındaki bir arkadaşımın sözü:) çok haklısınız. Selamlarla

özgür deniz

14.07.2008 - 11:55

yüreğinize sağlık, beyninize sağlık, ellerinize sağlık...çok güzel ve isabet li bir makale...gerçek vicdanın tezahürlerini ifşa etmişsiniz.....vicdanın kaynağı YÜCE İSLAMDIR bu yüce gerçekten habersiz olmakla yada bu yüce gerçeği sarfı nazar etmekle asla insanlık kurtuluşa kavuşamayacaktır...dini hayattan çektinizmi hayatıda noktalarsınız.....selam dua saygı muhabbet umut