Memleket seçim havasına girdi. Seçim anketleri havada uçuşuyor. Dün internet siteleri arasında dolaşırken dikkatimi çeken ilginç bir yazı oldu. Bu yazının bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim. Yazı aşağıdadır. Bakalım siz nasıl bulacaksınız.
“Haziran ayı’nın ilk haftasında yazdığımız yazının
başlığını “Erken Seçim Kokusu Alıyorum” koymuştuk. Bu itibarla
içinde bulunduğumuz günlerde ‘bugün seçim olsa’ konulu anketler sıklıkla
önümüze gelmeye başladı. Bu anketlerin ortak tarafı ise, birinci olmasına karar
verdikleri siyasi partinin hemen bütün anketlerde benzer oy sonuçlarını tespit
ederek, gözümüze gözümüze sokmaya başlamalarıdır (beyin yıkama
faaliyetlerinin birinci aşaması). Akıl edemedikleri, unuttukları, evlad-ı
vatanı anlayamadıkları bir husus var; “Mü’min aynı delikten iki defa
ısırılmaz”.
Bu açıklamalardan sonra gelelim bizim anketimize.
Bizim
anketimiz, yaşanmış bir hikâyedir. Memleket gazetelerinde yayınlanamayacak cap
canlı yaşanmış bir hikâye.
Düğün davetiyesini aldığımızda gidip gitmemekte kararsız
kalmıştık. Başka şehirlerde yaşayan yakınlarımızın telefonları ile ve mutlak
gitmemiz gerektiğini tavsiye etmeleri üzerine gitmeye karar vermiştik. Aslında
ben düğün sahiplerini tanımıyordum. Gelen telefonlara ve yaptığımız görüşmelere
göre tanış olduğum sadece bir-kaç kişiden ibaretti. Hem gezi olur, hem de bir
yer görürüz düşüncesiyle sabah erkenden çıktık yola Nevşehir’e doğru. 3-4 saat
sonra Nevşehir’e varmış ve otelden yerimizi ayırtmıştık. Düğün zamanına kadar
şehirde gezinti yaptık, birkaç cami, eski Türk hayatının gözlenebildiği dar
sokaklar, cumbalı evler, esnafın el emeklerinin sergilendiği ve satışının
yapıldığı şehir çarşısı, lezzetli yemeklerin yapıldığı lokantalar… Derken
akşamı ettik ve düğün salonunda yerimizi aldık.
İstanbul’dan, Ankara’dan, Konya, Kayseri, Kırşehir,
Erzurum, Trabzon, Artvin ve Şavşat’tan teşrif eden misafirlerle hınca hınç
dolmuştu salon. Uzun süredir görüşemeyenler kendi aralarında sıkı sohbetlere
girmişlerdi. Salonda 600 kadar insan birbirlerinin halinden bilgi alıyorlardı.
Masalar yetişmediği için kenarda ayakta duranlar bile vardı.
Orkestra düğün müziği ile
başladı programına. Genç çiftin nikâh merasiminden sonra yemek servisi yapıldı.
Takı merasimi, tebrikleşme faslından sonra da orkestra başladı oyun havalarına.
Yanık sesli bir sanatçı
Türküler okuyordu. Sahnede oynayanlar, masalarda derin sohbete koyulanlar… Herkes
düğün atmosferinden çıkmış, hallerince eğlenmeye çalışıyorlardı.
Kısa bir bağlama girişinden
sonra sahnedeki sanatkâr Erzurum dolayından “Hani yaylam hani senin
ezelin” türküsünü okumaya başladı. Bir anda salonda nefesler tutuldu. “güz
gelende döker bağlar gazelin” Bütün misafirler saygı ile türküyü
dinlemeye başladılar. Kimileri, sanatkâra eşlik ediyordu. “Yaylam senin
hiç gelmez mi güzelin / Hani yaylam hani senin ezelin”. Kimileri
ağlıyordu, kimileri ayağa kalkıp el sallıyordu. Bağlama ve sanatkârın sesinden
başka çıt bile duyulmaz olmuştu. “Yaz olanda yayla yayla otlanır / Arap
atlar topuğundan etlenir / O yaylada koyun kuzu beslenir /Hani yaylam hani
senin ezelin”. Artık, tüm salon bir olmuştu. Tam bu sırada iki çift
saygıda kusur etmeden sahneye çıktılar. Erkeklerden birisi bağlamacıyla konuştu
ve önlerini salondaki seyircilere dönerek ve dördü birden sağ ellerini yumruk
yapıp birazda yana kaykılarak beklediler. Sanatçı türküsünün son kıtasını da
bitirdi: “Hani yaylam hani senin ezelin vaaayy..”
Türkü bittikten sonra bağlama
yeni bir açılış yaptı, salonda herkes ayağa kalktı. Herkesin elleri havaya
kalkmış bütün misafirler ve gelin ve damat tamamı bar tutmuşlardı. Ve başladı: “Hoş
gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” Sahnedeki iki çift müziğin ritmine
öylesine uymuşlar, öylesine hakkını vererek oyuna başlamışlardı. “Askerin
milletin bayrağınla çok yaşa”. Misafirlerin tamamı ayakta idi. Kimisi
mendilini eline almış Bar’a iştirak ediyor, kimisi ceketini havada
dolandırıyordu. “Arş arş arş ileri ileri arş ileri” Bütün salon
birlikte söylemeye başladılar. “Marş ileri dönmez geri Türk’ün askeri /
Sağdan sola, soldan sağa / Al da Bayrağı düşman üstüne”. Sadece, bir
kişi vardı salonda, tek vücut, tek ses.
“Cephede süngüler ayna gibi parlıyor / Azeri Türkleri Bayrak açmış
bekliyor”. Bar, bütün haşmetiyle tek vücutta tutuluyordu. “Arş
arş arş…”
“Parlayan yıldızın âlemi tenvir eder / Cumhuriyet bayrağın semalar içer
yüzer”
“Arş, arş, arş…”
Bar Başı marş biterken bağlamacıya tekrar etmesini işaretle bildirdi. Hemen
tekrarı başladı. Tüm salon, salonda bulunanların tamamı, yaşlısı, genci,
çoluğu, çocuğu, başörtülüsü, başı açığı, kadını, erkeği ama tamamı hep birlikte
tekrar edip bar tuttular.
“Arş, arş, arş”
Nidaları semayı doldurdu.
Arş, arş, arş derken.
“Git”, “Git”, “Git”…
Diyorlardı aslında.
http://mahmutemin.blogspot.com”