Canlı olmanın, hele aklı olan
canlı olmanın yani insan olmanın külfetleri midir, nimetleri midir bilmiyorum. İnsan
bazen öyle yoruluyor ki, her şeyi terk edesi, alıp başını çekip gidesi geliyor,
hatta nasıl başaracaksa kendi kendini bile terk edesi geliyor. Ten kafesinden
kurtulmak istiyor derken isteyen bir şey var bunu içinde, biliyor. Ama terk
etmekte çözüm olmuyor. Çünkü gittiğin yerde aynı, terk ettiğin yer gibi. Dön
dolaş aynı noktaya gelmekte can acıtıyor. Dünyanın dışında kaçacak bir yerler
tahayyül ediyorsun, bedenin yokmuş gibi düşünüyorsun, bulutlarda süzülmeyi
düşlüyorsun, yok bulamıyorsun, olmuyor. Hayalde bile yok böyle bir şey. Gidiyorsun
gidiyorsun ve bir yerde koca gövden sert bir kayaya tosluyor. Ve bu son nefes
gibi bir şey, feci zorluyor insanı. Haykırasın geliyor, içinde ki sıkıntıları
atmak istiyorsun. Ama sanki yeryüzüne bağlamışlar seni, bir türlü kopamıyorsun.
Ağzını kapamışlar açamıyorsun. Her şeyin her zaman aynı gitmesi can sıkıyor. Değişim
bekliyorsun. Çok şeyin değişmesini istiyorsun. Bir adım atılmış olmasını
umuyorsun. Umudunu koruyorsun. Ama aradığını bulamıyorsun. Ruhun daralıyor,
beynin sıkılıyor. Aslında daralanda, sıkılanda bir şeyler var teninin
derinliklerinde bir yerlerde ve sen ona ruh diyorsun, beyin diyorsun. Sus diyorsun
kendi kendine. Artık okuma, düşünme, konuşma,
yazma, akıntıya kaptır kendini, değmez diyor gaiplerden bir ses. Bu insanlardan
bir şey olmaz, düzelmez bunlar, her şeye layıklar diyor aynı o ses. Böyle giden
bir dünyanın bugüne de böyle geldiğini düşünüyorsun. Evet biliyorsun, insanlar
çeşit çeşit. Ama aynı olan şeyler de var. O çeşitlilik aynı olan da tek çeşit
olabilmeli diyorsun. Evet, farklılıklar bir şeyde tek şey oluyorlar; düşünürken
tek şey oluyorlar ama yaşarken farklılaşıveriyorlar. Yani düşündüklerini
yaşarken dürüst olmuyorlar. Mesela; sözünde durmak, ihanet etmemek, başkasının
kötülüğünü istememek, haksız yere öldürmemek, hak yememek, iyilik için
kötülükle mücadele etmek vb. gibi ahlaki ilkeler var. Bu ilkelerin herkese göre
değişmesi diye bir şey söz konusu bile olamaz. Öyleyse herkes bu ahlakı
benimseyebilmelidir diyorsun. Ama olmuyor işte. Evet, bir yerde benimsiyorlar;
düşünürlerken ama esas benimsemeleri gereken yerde sahtekârca davranıyorlar;
yaşarlarken. Ve o zaman kahrediyorsun. Kalbin yoruluyor, aklın duruyor. Niye böyle
oluyor şaşıyorsun. Kimse kendi kendine kötülük etmez, etmemelidir ama ediyor
işte ve üzülüyorsun. Sonra da kötülüklerden şikâyetçi oluyorlar. Oysa kötülüğü
doğuran kendileri ama bilmiyorlar, kızıyorsun. Bırak diyor derinlerden bir ses,
bırakma diyor yine derinlerden gelen başka bir ses. Birçok kötü yüzünden birkaç
iyi yok sayılamaz ve feda edilemez diye düşündürüyor bırakma diyen ses. Evet biliyorsun
da bunu, var yani iyiler ve iyilik peşinde koşanlar. Canın öyle acıyor ki bu
düşünce yüzünden. İşkence çekiyorsun, ne çektiğinden bihaber olanlar yüzünden. Benim
insanım diyorsun, benim vatanım, benim devletim ve benim benim gidiyor. Ve benim
olanlar için feda ediyorsun benliğini. Katlanıyorsun acı çekerekte olsa her
türlü sancıya, sıkıntıya. Yaşayamıyorsun, yaşamak zevklenmek ise eğer. Çünkü zevklenecek
vakit bulamıyorsun. Hatta utanç duyuyorsun zevklenmekten acı çekerlerken
birileri ve acı çekilirken bir yerlerde. Senin acıdan yana payın var gibi
geliyor sana. Sorunlar varsa, sorunsuz yaşamak ihanettir diyorsun. Ah bir
düşünmesem ve dalıp gitsem istiyorsun, olmuyor. Sen unutsan, unutmayan bir
yerler var sanki hatırlatan. Buradan varlığının sadece bir et parçasından
ibaret olmadığını tasavvur ediyorsun. Biliyorsun ki, acıyı çeken tenin değil. Başka
bir şeyler var acıyan koca gövdende, görmesen de hissediyorsun bunu. Çünkü tenin
acımıyor. Acıyı çeken beyninle birlikte
teninin içinde bir yer. Zira sarsılan, sızlayan, inleyen şey tenin değil. Teninde
ama tenin değil. Bunu anlatamıyorsun da kimseye. Anlatılacak bir şeyde değil. Derin
bir acı bu. Yaşadıkça yaşamak zorunda olduğun, kaldığın bir acı. Bitmeyen bir
acı. Yapma diyorsun ama yapmamayı yapamıyorsun. Acıyı bal eyliyorsun. Bilinmesini
istiyorsun, bilinmiyor ama bilinmeyeceğini de biliyorsun. Acıya yanaşmasalar da,
acı çekenden de hoşlanmıyorlar acısızlığı tercih etmiş olanlar. İnsansın, bu
daha ağır geliyor sana. Bu dünya da herkesin tek bir yola girmesi mümkün
değilse mücadelenin ne anlamı var, mücadele ediyorsan da tek bir yolda buluşulmasını
istiyorsun. Kötülük daim var olacaksa, niçin kötülükle savaşılmak zorunda
kalıyoruz? Kötülükle savaşmak zorundaysak niçin kötülüğü tümden yok
edemeyeceğiz? Böyle düşünerek yaşamak çok acı veriyor insana. Çünkü çözümsüz
bir bilmecedir bu biliyorsun ama nereden bildiğini bilemiyorsun. Ancak sığ
cevaplar bulabilir ve bununla kendimizi avutabiliriz ve akıllı olduğumuzu sanırız.
İnsan düşünmek olunca, düşünmek insanı bırakmıyor. Ben sensiz yapamam ama seni
de acısız bırakmam diyor ve dediği de oluyor. Canlıysan bu azaptan
kurtulunmuyor. Acısız özgür olunmuyor, yaşamak hissedilmiyor diye düşündürüyor
seni bir şeyler. Ne yapacağım diyorsun, cevap bulamıyorsun, bunalıyorsun. Düşündükçe
acı çekiyorsun, acı çektikçe insan olduğunu düşünüyorsun. Acının ve yalnızlığın
gerçekten insan olanların ve insan olma savaşı verenlerin kaderi olduğuna
inanıyorsun.
YALNIZLIK SÖZLERİ...
Özgür DENİZ - 21.09.2013
Tarih: 21.09.2013
Okunma: 654
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.