Antalya merkezi ve ilçelerinde meydana gelen sel ve dolu felaketi sonrası ortaya çıkan manzarayı televizyon ekranlarından görmüşsünüzdür. Benzer manzaralara geçtiğimiz yıllarda yakın çevremiz Anamur Bozyazı ve Aydıncık’da da rastladık. Anamur’da 2001 yılında meydana gelen sel felaketi, 2009 yılında meydana gelen dolu afetinin meydana getirdiği maddi kayıplar telafi edilmiş, yaralar sarılmış değil. Daha sonra meydana gelen sel, dolu ve hortum gibi doğal afetler Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar ve Ermenek yöresinde büyük maddi kayıplara neden oldu. Afet sonrasında görevli kamu kuruluşları tarafından yapılan hasar tespitlerinden de bildiğimiz kadarı ile bir sonuç çıkmadı.
Anamur ve çevresinde ekonomik hayat, tarım ve hayvancılığa dayanır. Ama hayvancılıktan ziyade tarımsal faaliyetlerin önemi büyüktür. Anamur ve Bozyazı sahip olduğu coğrafi yapı ve süptropikal iklim özellikleri ile ülkemiz tarımında özel bir öneme sahiptir. Eskilerin deyimi ile “asanı yerde unutsan yeşerir” denilecek kadar verimli topraklarında “inadına daha çok üretim” çabaları dikkatlerden kaçmamaktadır. Bütün bu iyi niyetli çabalara rağmen miras yoluyla toprakların aşırı bölümlenmiş ve küçülmüş olması üreticinin önündeki en büyük engeldir. Üretim yapılacak arazi daraldıkça yapılan masrafların oranı yükselmekte ve elde edilen gelirin azalmasına neden olmaktadır.
Bu yöre insanının bir diğer özelliği de atadan dededen kalma besicilik kültürüdür. Besicilikte özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin ilgi gördüğü, kent merkezinden uzak köylerde keçi, koyun sürülerinin geçmiş yıllara göre artmaya başladığı, bazı köylerde sığır besiciliğine başlandığı dikkatimizi çekiyor. Bununla beraber sulanabilen arazilerde, kırk-elli yıl önce başlayan turfanda meyve ve sebze üreticiliği devam etmekte, açık ve kapalı alanda çilek ve muz üretimi yaygınlaşmaktadır. Özellikle muz üretimi yaklaşık 400 binden fazla insanımızın geçim kaynağıdır.
13 Ocak 2011 tarihinde Bakanlar Kurulunda alınan bir karar bölgemizi çok yakından ilgilendirmektedir. 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun ve Yönetmeliklerinde yapılan değişikliğe göre, doğal afetlerden zarar gören üreticilerin devlet desteği alabilmeleri için sigorta yaptırma zorunluluğu getirilmiştir. Bunun basit anlatımı, “ey vatandaş, doğal afetlerden zarar görmüş ve benden yardım isteyeceksen, önce sigortanı yaptıracak, primlerini düzenli olarak yatıracaksın, ondan sonra ne isteyeceksen isteyeceksin, yoksa havanı alırsın” demektir.
Tarladaki ürününe, seradaki muzuna, ahırdaki sığır veya küçükbaş hayvanlarına, kümesteki tavuklarına sigorta yaptırmak için önce gidip İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinde tutulan Çiftçi Kayıt Sistemime kayıt olacak, daha sonra Sigorta Acentelerinin yolunu tutacaksın. Sigorta Acentelerinin bir sürü tespit ve onayından geçtikten sonra da primlerini adam gibi ödeyeceksin. Afet halinde bu işlemlerin tamam ise gönlünü ferah tutabilirsin. Yoksa bol bol “kendim ettim, kendim buldum” türküsü söylemek düşüyor payına.
Çevremizde meydana gelen afetler sonrasında çok duyduk. Doğal afet tespit komisyonları yazıp çizdiler, şu kadar zararın var dediler. Ama sonra ne gelen oldu ne giden. Hoş çoğu zaman sigorta yaptırmış, primlerini ödemiş olanlar da hayal kırıklığı yaşadılar, kimse yüzlerine bile bakmadı. Ama olsun.
Daha önce bir yazımızda esnaflara bir çağrıda bulunmuş ve güç birliği yapmalarını önermiştik. Şimdi de küçük ve dar alanlarda çilek ve muz üretimi yapmaya çalışan küçük çiftçilere seslenmek istiyoruz. Gelin emeklerinizi, arazilerinizi birleştirip güç birliği yapın. Bunun için şirket gerekiyorsa şirket, kooperatif gerekiyorsa kooperatif kurun. Bakın o zaman şartlar nasıl değişiyor.