YENİÇAĞ
Tarihler 25 Kasım 1998’i gösterirken TBMM’de yapılan oylamada 530 üyeden 312’sinin kabul oyu ile Devlet Bakanı Güneş Taner, 528 üyeden 314’ünün kabul oyuyla da Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki güvensizlik talebi kabul edildi... Böylece 55. Hükûmet ‘yolsuzluk’ sonucu Meclis tarafından düşürülmüş oldu...
Bugün konuşulan rakamlarla, o gün hükûmeti tepetaklak eden rakamları henüz mukayese edemiyoruz... Çünkü galiba yolun başındayız!.. 1998’de ortaya dökülenler sadece telefon kayıtlarıydı... Şimdi ise gelişen teknoloji sayesinde belgeseller, dizi filmler, fotoromanlar çekilmiş durumda... Arada bir fark daha vardı... O dönem ‘mafya’ işin içindeydi, ekonomi piyasalarındaki ‘aracılık ve düzenleyicilik’ işlerini bu kurum yerine getiriyordu... Günümüzde ise ‘mafya’ beli kırılarak devreden çıkarılmış, konuşması düzgün, raconu sağlam, ‘sulben’ imtiyazı yerinde, ‘daha saygın’ kişilikler görev üstlenmişti!..
Farklar bunlarla sınırlı değildi elbette... Görevi hırsız takip etmek ve yakalamak olan polisler ve savcılar, o hırsızlardan, yolsuzlardan ve yağmacılardan daha şedit biçimde kovalanmıyor, aşağılanmıyor, suçlanmıyordu!.. Kusursuz olmasa da işleyen ‘denetim mekanizmaları’söz konusuydu... Onbir yılda onlarca kez değiştirilen ‘ihale kanunu’ gibi örneklere karşı sesini yükseltecek namuslu gazeteciler bugün olandan fazlaydı... Bugün kamu adına denetleme yapması için var olan kurumlar neredeyse ‘fasulyeden’ rolüne mahkûm edilmek isteniyor... Ayrıca 90’ların şartlarında demokrasimiz ‘yeterince ileri’ değildi, ‘seçkinler’in güdümündeydi!.. Oysa günümüzde mağdurlar, mazlumlar, ezilenler ülkeyi yönetiyor!.. Ayakkabı kutularına paraları sığdıramayanlar, kibrit kutularına vicdanlarını sığdırabiliyor, hatta artan kısma da utanma duygularını kıstırabiliyorlar!.. O gün Korkmaz Yiğit’i ve ortaklarını ‘tekbirler’le karşılayanlar yoktu ama bugün savcının tutuklanması talebine rağmen hâkimin serbest bıraktığını ‘cihaddan dönmüş’ gibi karşılayanlar var!..
Asla 90’lı yılları hayırla ve hasretle anıyor değilim... Doğrusu pek çok açıdan berbat yıllardı... Vurgulamaya çalıştığım şu: O berbat yıllarda bile siyasî otorite yaptığının bedelini ödeyebiliyor, ‘millet iradesinin tecelligâh’ı onu denetleyebiliyor ve örnekten de anlaşılacağı üzere indirebiliyordu... Bugün ise bu şanstan mahrumuz... Ne olursa olsun izah edebileceğini düşünen, şerbetli olduğuna inanan ve bu ‘zırh’ sayesinde ‘denetim’ tanımayan bir anlayış söz konusu... Dönemin önemli aktörlerinden Devlet Bakanı Güneş Taner kendisini ayetlerle savunamazdı, çünkü böyle bir müktesebata sahip değildi... Şimdi ayetlerle kendilerini temize çıkarmaya çalışan Bakanları ve Belediye Başkanlarını gördükçe ‘hangi tencerenin dibinin daha kara’ olduğuna neye göre karar vereceğiz?
yazının tamamı: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=29180