Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Hazreti Muhammed’in bir rahmet, bir “hoşgörü” peygamberi olduğunu, savaşta dişini kırana, amcası Hz. Hamza’yı öldürene bile “beddua” etmediğini tarihler kaydediyor.
Bununla beraber, herkul.org’ta, onun bedduasıyla ilgili şu bilgiler veriliyor: “Sonsuz Nur Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine reva görülen pek çok haksızlık ve zulüm karşısında bedduaya tevessül etmediği hâlde, toplum yapısını tehdit eden cürümler karşısında lânet ifadesini bile kullanmış”.
Aynı kaynak, “lanet”in anlamını da açıklamış: “Allah’ın merhametinden uzak olmayı ifade eder; lânet okuma ahireti de kuşattığı için en şiddetli, bed (kötü) duadır.”
Herkul.org, bu bilgilerin altında, Hz. Peygamber’in, maddeler haline getirdiğim şu bedduasını iletiyor:
1. Allahın laneti hırsızın üzerindedir!
2. Allah’ın lâneti rüşvet alan ve verenedir!
3. Faiz yiyen ve yedirene Allah lânet etsin!
4. Anne ve babasına söven kimse lânetlenmiştir!
5. Fitne uykudadır, onu uyandırana Allah lânet etsin!
6. Altın ve gümüşün kuluna, paraya tapana lânet olsun!
7. Halkın işlerini üstlenip de onlara güçlük çıkarana lânet olsun!
8. Zalim âmirlere, fasıklara, sünnetimi yıkan bid’atçilere Allah lânet etsin!
9. Arazi işaretlerini bozana (sınır taşlarını kaldırıp daha fazla yer tutma peşinde olana) Allah lânet etsin!
“Beddua” etmeyen bir Peygamber’in şu kısa “beddua”sı oldukça düşündürücü. Bu dokuz maddeden, özellikle, 6, 8 ve 9’ncu sıralarda bulunanlar en fazla yaygın olan ve dile getirilenler…
Ayrıca, “Altın ve gümüşe kul olan, paraya tapanlar” için, “Yerlerde sürünsünler, vücutlarına dikenler batsın, o dikenleri çıkaran olmasın” şeklinde ilavesi olduğu da en yaygın kayıtlar arasında… Çünkü burada Allah’a ortak koşma var… Allah’ın yerine parayı koyma var…
Parayı kutsallaştırma, paraya tapma yaradılışa, yaradılış gayesine tamamen zıt…
İnsanı, paranın kulu-kölesi yapan bir sapkınlık…
Paraya tapanda insaf, vicdan, merhamet, doğruluk, dürüstlük kalır mı?
Paraya tapanların çoğaldığı bir toplumda “adalet”, “hakkaniyet”, “eşitlik”, “insanlık” duygularının yeri olabilir mi?
Başta insan, her kavramın değeri parayla ölçülür hale gelmez mi?
Böyle bir toplumda huzur diye bir şey kalır mı?
Bir topluluk için bundan daha büyük bir felaket düşünülebilir mi?
Ne hikmetse, vaazlarda, hutbelerde bu konular pek dile getirilmez. Hâlbuki şunlar “din”in, “iyi insan” olmanın özü değil mi? En fazla bunlar üzerinde durulması gerekmez mi?
Düşünün, yüzde 99’u Müslüman olan bir toplum, sadece şu beddualara muhatap olmayacak hassasiyeti gösterse, buna uygun yaşasa, dünyanın en ahlâklı, en huzurlu toplumu haline gelmez mi?
Diyanet neden bu hassas konular üzerine, hadi “hiç” demeyelim, daha fazla eğilmiyor?
Televizyonlarda dinî program yapanlar, halkı bu konularda neden aydınlatmıyorlar?
Şu kısacık bedduadan haberleri yok mu?
Yoksa kabuğu kırıp, şekilden “öz”e bitürlü ulaşamıyorlar mı?
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, GIRGIR’dan, 8 OCAK