Yapılacak en kolay iş, başlığa “Morlukları gördüm” cümlesini çıkarıp Kabataş’taki hadisenin asparagas boyutuna dalmak veya Urla’daki villaların geçen seneki halini gösteren Google görüntülerini yorumlamak; olmadı, Şehzade Mustafa dizide boğduruldu diye hamiyeti kabaran halkımızın türbeye koşup başında Fatiha okurken fotoğraf çektirmesiyle dalga geçmek veya polemiğe girmemek için İslâm Ansiklopedisi’nin “Rüşvet” maddesini kopyalayıp aklı karışıklara “ilmî” bürhan göstermek.
Tekrar olacak, olsun; böyle hallerde tekrar güzeldir.
Eğer olup bitenlere, “kendiliğinden oldu, hadiselerin seyri böyle gelişti” demeyeceksek -ki demiyoruz- şöyle bir cümle kurabiliriz: Türkiye’de kapasite itibarıyla Ortadoğu’da demokrasiye katkı verebilecek iki önemli İslâmî birikim kaynağı, -şöyle veya böyle- birbiriyle çatıştırılarak, “Gördünüz işte, bu Müslümanlara demokrasiyi yirmilik çiviyle çaksanız üzerlerinde durmuyor kardeşim!” yargısının pekişmesi sağlandı.
Fotoğraf çoktan çekildi; stüdyonun ışıkları söndürüldü; hâlâ poz verip durmanın mânâsı kalmadı.
Müsabaka bitti; hakemler soyunma odalarına gitti, müşahitler raporlarını yazdılar; bizim hâlimiz evlere şenlik futbol ulemâsının ekran başında, “şimdi pilot kamerasına geçelim; kare kare oynat Uğurcuğum” diyerek birbirleriyle yaka-paça olmasını andırıyor.
Bütün müsâbıklar hükmen mağlup, “kural hatası yapıldı, maçın tekrarı gerekir” sızlanmalarının siyaset aralığı kalmadı.
Ayrıntılar mâlum, Ortadoğu mıntıkasındaki mubassırlık (sınıf gözetmenliği) rolünün hakkını veremedik. Türkiye hem ekonomik kırılganlığındaki sâbıkası, hem Batılı demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla işletmedeki kabiliyetsizlik ve isteksizliğiyle kötü sicil aldı. Adam gibi yeni bir anayasa yapıp uygulamak noktasında ciddi ve sahici davranmak, yolsuzluk iddialarına yer bırakmayacak kararlı bir yönetim sergileyebilmek gerekiyordu, yapamadık (Yolsuzluk iddialarının arka planında gölge gibi duran Ortadoğu trafiğini hiç unutmayalım). Deniz bitti