Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Şirazlı Sadi(1213-1291)’nin Gülistan’ından
bir demet gül:
“İran şahlarından biri bir
uzman hekimi Müslümanlara hizmet etmek üzere Peygamber efendimizin yanına
gönderdi.
Hekim birkaç yıl Arap
ülkesinde kaldı. Kimse ona başvurmadı, kimse ilaç istemedi. Bunun üzerine
doktor Peygamber efendimizin huzuruna geldi, dedi ki:
- Beni
Müslümanların tedavisi için göndermişlerdi. Oysaki hizmet edebileceğim kimse
çıkmadı. Burada işsiz güçsüz kaldım, görevimi yerine getiremedim.
Peygamberimiz buyurdu ki:
- Benim çevremde bulunanların
gelenekleri budur; iştahları gelmeyince yemezler, henüz iştahları varken de
ellerini yemekten çekerler.
Hekim:
- Doğru söyledin ya Resulullah, işte
sağlığın temeli budur!
x x x
“Çocukluğumda ibadet etmeye
heveslenirdim. Geceleri kalkardım, dinin buyruklarına düşkündüm. Bir gece
babamla oturmuş, gözlerimi yummamış, Kur’an-ı Kerim’i kucağımda tutmuştum. Ev
halkı ise yanımızda uyuyordu. Babama şöyle dedim:
- Ne
olur, şunlardan biri kalkıp da iki rekat namaz kılsa, ölü gibi uyuyorlar!
Babam cevap verdi:
- Canım oğlum, başkalarını
çekiştireceğine, keşke sen de uyusaydın!”
x x x
Sadi anlatmaya devam ediyor:
“Dostların görüşmelerinden
üzülüyorum. Çünkü onlar benim kötü huylarımı bana güzel gösteriyorlar.
Dostlar ayıbımı erdem ve
yetenek gibi görürler. Dikenimi gül, yasemin gösterirler. Yüzsüz, pervasız,
serbest düşman nerede? Onları istiyorum, seviyorum. Yeter ki bana ayıplarımı
göstersinler.”
x x x
Bunları okuyunca, aklıma
televizyonlardaki din programları yapanlar geldi…
Saatlerce menkıbeler anlatılıyor…
Tatlı tatlı dinliyoruz!
Fakat ne anlatıyorlar?
Bize ne demek istiyorlar?
Hangi kıssalardan ne hisse
alıyoruz?
Hiç!
Hemen hemen hiçbir şey!
Hâlbuki bize yararlı olabilecek,
akılda kalacak kıssalar yukarıdaki gibi kısa kısa, çarpıcı hikâyeler olması
gerekmez mi?
Nitekim dinin özü de bunlar değil
mi?
O vakit, Sadi’nin anlattıklarını,
din hatiplerine, vaizlere ithaf edeyim!
Kıssadan hisse alınması
dileklerimle…
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, TWITTER’dan