Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Dua elbette Allah’a yapılır…
Vaktiyle, Arif Nihat Asya yapmış, yazmış, kitabına koymuş. Şimdi, benden başka kaç kişi okuyor, meçhul!
Aldım, benimsedim, benim de duam oldu!
Ama sadece benim duamsa niçin bir internet sitesinde yayımlayayım?
Tabii ki başka insanlar da görsün, okusun, yararlansın… Ortak bir dua edelim, Üstat’tan aldığım duaya “amin” desinler… Ortak bir duayı paylaşalım… Ortak bir duaya “amin” diyelim, diye.
Kimler?
Meçhul!
x x x
Şu bir makale…
Kimler için yazdığımı bilmediğim bir makale…
İçinde geniş bir duayı da barındırdığı için başlığı dua…
Kim o bilmediğim kişiler?
Tanınmamış, reklam edilmemiş, reklam edilmesi imkânsız bir siteye kimler gelir?
Kimler bu makaleyi ve içindeki duayı görür?
Meçhul!
Kimlerin göreceği hiç belli olmuyor…
Dünyaya açık bir pencere…
Bakıyorsun, yıllarca kapı komşun görmüyor pencereni…
Bakıyorsun, Mardin’den, Erzincan’dan, Edirne’den görülmüş…
Bakıyorsun Amerika’dan, Avustralya’dan görülmüş…
Hiç belli olmuyor…
Selâm olsun görenlere, girenlere…
O meçhul okuyuculara…
Gönülden selâm olsun!
x x x
NEDEN ELMAS?
Haddizatında, bu duayı elmasa benzetmek bile değerini tam olarak ifade edemez… Elmas, bizim bildiğimiz en kıymetli taş olduğu için ona atıf yaptım.
Şöyle söyleyelim: Buradaki “elmas” tabiri, hiçbir maddî değerle ölçülemeyecek kadar büyük bir değeri anlatmak için kullanılıyor.
Bana göre, Arif Nihat Asya, Türk şiirinin zirvesi… Her bir eserinde bin bir renk, olağanüstü bir ahenk, derunî bir mânâ, ötelerden mesaj, ötelere davet var.
Her bir hecesinin elmas değerinde olduğunu düşünüyorum.
Esasen, pek çok şair ve yazarımızın; söz gelimi, Fuzulî, Yunus, Mevlana, Aşık Veysel’in eserlerinin de her hecesi elmas…
Dolayısıyla, her yanımız elmaslarla dolu, akıl almaz bir zenginliğin içindeyiz… Tabii kıymetini bilene!
Aşağıda olduğu gibi bazı şiirlerde zor anlaşılan yerler olabilir ama azıcık gayret ve araştırmayla onlardan bile müthiş bir tat alınabilir. Burada, bazı kelimelerin mânâsını şiirin altında vereceğim.
Üstat, bu şiirine bir başlık koymamış, “Kubbe-i Hadra’dan” genel başlığı altında kaleme aldığı eserlerinden biri…
İşte, o elmaslarla işlenmiş dua:Kulluğundan, rızândan hâriç
Ûmûr verme bana!
Uğur değilse düşür sâfilîne kevkebimi
Ve nûr verme bana!
Yolumda haz duyacaksam elin bükâsından
Sürûr verme, ilâhî, sürûr verme bana!
Ufuk ufuk açılan lâyezâl fecrini ver,
Fücûr verme bana!
Sâniham sen ve san’atım senden;
Gurûr verme, ilâhî, gurûr verme bana!
Fesâda kullanacaksam en ince zerresini
Şuûr verme bana!
Huzûru selbedeceksem cihanda bir lâhza
Huzûr verme, ilâhî, huzûr verme bana!
Halka, mahlûka sevgiden gayrî
Kusûr verme bana!
Gerek değilse kudûmum bu hâkidâna eğer
Zuhûr verme, ilâhî, zuhûr verme bana!
-------------------------------------------
Umûr : 1. İşler, şeyler, 2. Önem verme
Sâfilîne : Yerin dibine
Kevkebimi : Yıldızımı
Bükâsından : Ağlamasından
Sürûr : Sevinç
Lâyezâl : Tükenmez
Fücûr : Kötülük, karıştırıcılık
Sâniham : İlhamım
Selbetmek : Elinden almak
Kudûmum : Gelmem
Hâkidâna : Dünyaya, toprağa
Zuhûr vermek : Meydana getirmek