Ramazan bolluktur, berekettir, bir tutum duadır. Uzun yaz sıcağında oruçlar tutuldu, iftarlar edildi, eşe, dosta ikramlarda bulunuldu. Mali durumu iyi olanlar fitre ve zekâtlarını yardıma muhtaç insanlara vererek sevinmelerini sağladılar.
Bin aydan daha hayırlı mübarek kadir gecesinde eller Allaha dua ve niyaz için kalktı. Kırgınlıklar, küslükler ve dargınlıklar unutuldu sevgiyle, saygıyla kucaklaşıldı.
Bayramdan birkaç gün önce bir dostun cenaze için Anamur şehir mezarlığına gittik. Cenaze defin işlemleri sırasında ister istemez çevreye de göz atma imkânımız oldu. Mezarlığın hala çok bakımsız olduğu, çoğu mezarların otlardan ve yıkıntılardan dolayı kaybolup gitmekte olduğunu gördük. Ağaçlardan dökülen yapraklar, kuruyan otlar, zamanla kırılıp dökülen mezar taşları ve diğer atıklar, zaten yetersiz olan mezarlığı adeta tanınamaz hale getirmiş.
Daha önceleri de Anamur’un yakın köylerinde ve Bozyazı’da cenazelere katılmış ve aynı manzaralarla karşılaşmıştık. Bu arada Bozyazı’nın şehir ve köy mezarlıklarının etrafının tel örgülerle çevrildiği ve koruma altına alındığını görüp memnun kaldık. Ancak mezarların aynı şekilde bakımsız olduğu hemen görülebiliyor. Burada kimseyi eleştirmek, kimseyi çekiştirmek niyetinde değiliz. Ortada bir kusur var ise bu hepimizindir. Ama bunlar giderilemeyecek, halledilemeyecek şeyler değil. Unutmayalım, ölüsüne saygısı olmayanın, dirisine hiç hayrı olmaz
Anamur ve Bozyazı’da görüp hüzünlendiğimiz bu manzara, aslında Türkiye’nin her tarafında görülebilecek ve yürek sızlatacak cinsten görüntülerin aynısıdır. Öyle anlaşılıyor ki, insanımıza yaşarken de, öldükten sonra da rahat ve huzur yok.
İnsan yaşarken gördükleri, yaşadıkları acılar, mutsuzluklar, yokluk ve yoksunluklar belki izah edilebilir, ancak öldükten sonra unutulmak, unutturulmak işin en kötüsü. Sözün kısası, yaşarken dünyamız, öldükten sonra mezarlarımız da karanlık ve harap.
Ülke olarak hep çelişkiler içindeyiz. Bazı kentlerde rastladığımız yan yana Müslüman mezarlıkları ve Hıristiyan mezarlıklarındaki manzaraya bakarak bile bu konuda ne demek istediğimiz rahatlıkla anlaşılabilir. Bu konuyla ilgili olarak Osmanlı’nın Bursa döneminde yaşanan bir olayı nakledelim.
“Bursalı zenginlerden biri kalabalık bir yerde çeşme yaptırır ve kitabesine, herkese helal, Müslüman’a haramdır yazdırır. Bunu gören herkes isyan eder bu nasıl olur Müslüman memleketinde çeşme Müslüman’a haram olur mu, der padişaha şikâyet ederler. Padişah adamı, yaka paça getirtir ve kellesinin vurulmasını ister. Adam zor bela der ki, padişahım bana müsaade edin ne demek istediğimi size ispat edeyim. Tamam der kabul ederler.
Adam bir kilise papazının tutuklanıp bir hafta hapsedilmesini ister. Şehrin kiliselerinden birinden bir papazı alıp getirirler. Bunun üzerine kilise halkı ayaklanır, papazın salıverilmesini isterler. Gidilmedik makam bırakmazlar. Adam bir hafta sonra papazın salıverilmesini ister. Öylece de yapılır. Kilise sakinleri devletin tüm makamlarına teşekkür kuyruğuna geçerler, çok memnundurlar.
Adam bu defa derki, şehrin en büyük kilisesinde ayin sırasında papazı alıp hapse atın der. Yine dediklerini yaparlar. Şehirde ne kadar gayrimüslim varsa ayağa kalkar isyan ederler adeta. Gidip padişaha yalvarırlar, padişahın papazlarını salıvermesi için aralarında para toplarlar devlete vermeye çalışırlar. Bir hafta on gün sonra onu da salıverirler.
Adam bu defa derki Ulu camiinin imamını tutuklayın. Padişahın adamları, bir namaz sırasında imamı alıp götürürler. Ama cemaatten kimse ne oluyor, neden imamımızı götürüyorsunuz demez. Yerine bilgisiz, görgüsüz bir imam atanır. Cemaatten bazıları, eski imamları için ileri geri konuşmaya başlarlar, demek ki bir suçu varmış da devlet cezasını verecek derler, kimisi de arkasında kıldığı namazlara hayıflanır durur. Kimse hapisteki imamlarını arayıp sormazlar bile.
Adam bunun üzerine, padişahım ne demek istediğimi anladınız mı der. Padişah az bile demişsin, Müslüman hava bile haram demeliydin der ve adamı serbest bırakırlar. Çeşme de öylece kalır gider.
Rahmetli M. Akif’e Almanya dönüşü sormuşlar, üstat Almanya’yı nasıl gördün, o da cevabında, dinleri var bize benzer, işleri var dinimize benzer.
İşte durum bu. Müslüman dün nasılsa, bugün de aynı. Fazla söze hacet var mı?