Oy gizli, haber kutsal, yorum
hürdür.
“Eski
Mısırlılar, öldükleri zaman Tanrı’nın kendilerine iki soru soracağına, sonraki
hayatta yapacakları yolculuğun o sorulara verecekleri cevaba bağlı olacağına
inanırlardı. Birinci soru, ‘Neşe verdin mi?’, ikinci soru da, ‘Neşe buldun mu?’
olacaktı. O halde bu iki amaç hayatta kutsal görev haline geliyor, ebedî
mutluluğu bulmanın da tek yolu oluyordu.” (Leo Buscaglia
Bu iki soruyu yıllar evvel de biyerde görmüş, öylesine
okuyup geçmiştim…
Lâkin şimdi bana müthiş sorular gibi gözüktü!
Bu iki soruya müspet cevap vermekle iki dünyamızı
mamur edebilir, iki cihan saadetine ulaşabilir miyiz?
İş bu kadar kolay mı?
Olabilir!
Bir bebeği, bebekliğinizi düşünün!
Bebek muazzam bir “neşe
verme” potansiyeline sahiptir. Bir bebeğe, sadece bir bakmakla bile içiniz
neşe ve huzur dolar, neşe yüzünüze ve bütün benliğinize yayılır. İlgi
gösterirseniz, siz de ona “neşe verir”siniz.
Böylece iki taraf da hem neşe vermiş, hem de neşe bulmuş olur.
Vaktiyle hepimiz bebek olduğumuza göre; başta
anne-babamıza, sonra da derece derece bütün çevremize “neşe vermişiz”dir.
Tıpkı, şu andaki bütün bebeklerin yaptığı gibi!
Eğer şimdi “neşe”
veremiyorsak, niçin veremiyoruz?
İnsan “Neşe
verme” yeteneğini kaybediyor mu yoksa büyüdükçe, bilinçli veya bilinçsiz
olarak kendisi mi kullanmaktan vazgeçiyor?
Aslında, yetişkinler dünyasında şöyle bir durum ortaya
çıkıyor:
Bu yeteneği kimimiz az kullanıyor, kimimiz çok…
Kimimiz hiç kullanmıyor, kimimizin hayatı “neşe vermek”, “neşe bulmak”la dolu!
Elbette, başlıktaki soru, bebekler için değil,
yetişkin bir insan için…
O vakit yetişkin insanlara soralım:
Neşe verdin
mi, neşe buldun mu?
Anne-babana,
Karına-kocana,
çocuklarına,
Kardeşlerine
ve derece derece bütün akrabalarına,
Hocalarına-ustalarına,
Arkadaşlarına,
Komşularına,
Talebelerine-çıraklarına,
Okuyucularına,
Memurlarına,
işçilerine, müşterilerine, vatandaşlara,
Bütün sana
işi düşen, senin işinin düştüğü, bişekilde tanıştığın, ilişki ve iletişimde
bulunduğun bütün insanlara “Neşe verdin mi?” Kendin de “Neşe buldun mu?”
Suali böyle sorunca, çok basit gözüken cevabın, o
kadar da basit olmadığı ortaya çıkıyor.
x x x
Peki, “neşe
verir” ve “neşe bulur”sak, hem
dünyada, hem de ahrette saadeti bulabilir miyiz?
Haddizatında, cevap çok açık değil mi?
Eğer sen hayatta, temasta olduğun, iş yaptığın, hizmet
ettiğin, hizmet aldığın bütün insanlara neşe verdiysen, zaten karşılığını da “neşe bulmak” şeklinde görmüşsündür.
Bütün insanlar senden razı, sen de onlardan… Elbette
insanların “razı” olduğundan Allah da “razı” olacaktır!
x x x
BUNUN
İSLAMİYETTEKİ YERİ
Bize öğretilen “kabir
sualleri” ve bilhassa “iyi Müslüman”
olma şartları biraz farklı…
Olmazsa olmaz kabul edilen ibadetleri ele alalım…
Namaz, oruç,
Hac, zekât, kurban… Vs.
Bunlar niçin var?
Yaradan’ın bunların hiçbirisine ihtiyacı olmadığına
göre; bu ibadetler insanın “iyi insan
olması”, olgunlaşması, diğer insanlarla kaynaşması ve hatta doğrudan “mutluluk vermesi” ve “mutluluk bulması” için değil mi?
Dinin emrettiği ahlâk kurallarına bakalım:
Allah’a şirk koşmamak-kibirlenmemek, kul hakkı
yememek, hırsızlık yapmamak, yalan söylememek, iftira etmemek, kimseyi
öldürmemek, zina etmemek, iyilik etmek, yardımda bulunmak, faziletli-merhametli
olmak, komşunun hiçbir şeyinde gözü olmamak, iyi geçinmek, barışçı olmak,
selâmlaşmak… Vs. Bunların hepsi zaten, bizim “neşe-huzur verme ve bulmamız”ın şartları değil mi?
x x x
NEŞE
KAYNAĞI İNSANLAR
Peki, hep “neşe
veren” ve hep “neşe bulan”
insanlar yok mudur?
Vardır!
İlk aklıma gelen örnek; Kemal Sunal…
Muhtemelen, daha adını okur okumaz yüzünüzde geniş bir
gülümseme belirmiştir.
Bu büyük sanatçı, hayattayken oynadığı filmler
vasıtasıyla bize hep “neşe verdi”…
“Neşe verme” potansiyeli o kadar yüksek ve
güçlüydü ki “öldükten” 14 yıl sonra bile
“neşe verme”ye devam ediyor.
Neredeyse, günün her saati, gece-gündüz, şöyle
kanallar arasında bir dolaşın, en az bir filmine mutlaka rastlarsınız. Demek
seyrediliyor… Ki bendeniz de çoğu zaman takılırım.
Tabii başka sanatçıların da “öldükten” sonra bile “neşe
verme”ye devam ettiğini ekranlarda görüyorsunuzdur.
Onlardan biz “razı”
olduğumuza göre; Allah’ın da “razı”
olduğunu tahmin edebiliriz. Nitekim sanırım, çoğumuz o büyük sanatçılar için
duacıyız!
x x x
DÜNYA
NASIL BİR DÜNYA OLUR?
“Neşe
vermek”, “neşe bulmak”, bu ikisini becerebilirsek, iki dünyamızı da “cennet”e çevirebileceğimizi düşünüyorum.
“Neşe verme
ve bulmayı” hayatımızın
ilkesi haline getirirsek, dünya nasıl bir dünya olur?
Daha mühimi; kendi dünyamız ne kadar muhteşem, muazzam, renkli ve ahenkli bir
dünya olur?
Sınırsız “Neşe
verme” potansiyelimizi hep aklımızda tutabiliriz… Ara ara bebekliğimize
dönebilir, bebekleşebiliriz…
Bize bakanlara bebekler gibi gülümseyebiliriz.
Eğer gençseniz, zaten, yüzünüz bebek gibidir… Bunu
kolayca yapabilirsiniz… Yok, kendinizi yaşlı sayıyorsanız, yine kolayca
bebekleşebilirsiniz… Çünkü insanlar ihtiyarladıkça bebeklere benzemezler mi? Şu
tonton ihtiyarların ne kadar sevimli olduğunu, bir bakmakla bile insana nasıl
huzur ve neşe verdiklerini bilmeyen var mı?
Neşe verdiğimiz zaman, o bize neşe bulmak şeklinde
dönecektir…
Hiç kimseden neşe yansımasa bile “neşe bulmak” için yine de çok sebebimiz var, Allah’ın önümüze
serdiği çok nimeti, donattığı pek çok yeteneğimiz var.
Allah bizi “neşe
verelim” ve “neşe bulalım” diye
yarattı.
Ne kadar çok ve sürekli “neşe verebilir”sek, o kadar çok Allah’ın yaratış iradesine uygun
hareket etmiş olacağımıza inanıyorum.