‘NEŞE VERDİN Mİ?’, ‘NEŞE BULDUN MU?’

İsmail Hakkı CENGİZ - 08.09.2014

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


“Eski Mısırlılar, öldükleri zaman Tanrı’nın kendilerine iki soru soracağına, sonraki hayatta yapacakları yolculuğun o sorulara verecekleri cevaba bağlı olacağına inanırlardı. Birinci soru, ‘Neşe verdin mi?’, ikinci soru da, ‘Neşe buldun mu?’ olacaktı. O halde bu iki amaç hayatta kutsal görev haline geliyor, ebedî mutluluğu bulmanın da tek yolu oluyordu.” (Leo Buscaglia

Bu iki soruyu yıllar evvel de biyerde görmüş, öylesine okuyup geçmiştim…

Lâkin şimdi bana müthiş sorular gibi gözüktü!

Bu iki soruya müspet cevap vermekle iki dünyamızı mamur edebilir, iki cihan saadetine ulaşabilir miyiz?

İş bu kadar kolay mı?

Olabilir!

Bir bebeği, bebekliğinizi düşünün!

Bebek muazzam bir “neşe verme” potansiyeline sahiptir. Bir bebeğe, sadece bir bakmakla bile içiniz neşe ve huzur dolar, neşe yüzünüze ve bütün benliğinize yayılır. İlgi gösterirseniz, siz de ona “neşe verir”siniz. Böylece iki taraf da hem neşe vermiş, hem de neşe bulmuş olur.

Vaktiyle hepimiz bebek olduğumuza göre; başta anne-babamıza, sonra da derece derece bütün çevremize “neşe vermişiz”dir.

Tıpkı, şu andaki bütün bebeklerin yaptığı gibi!

Eğer şimdi “neşe” veremiyorsak, niçin veremiyoruz?

İnsan “Neşe verme” yeteneğini kaybediyor mu yoksa büyüdükçe, bilinçli veya bilinçsiz olarak kendisi mi kullanmaktan vazgeçiyor?

Aslında, yetişkinler dünyasında şöyle bir durum ortaya çıkıyor: 

Bu yeteneği kimimiz az kullanıyor, kimimiz çok…

Kimimiz hiç kullanmıyor, kimimizin hayatı “neşe vermek”, “neşe bulmak”la dolu!

Elbette, başlıktaki soru, bebekler için değil, yetişkin bir insan için…

O vakit yetişkin insanlara soralım:

Neşe verdin mi, neşe buldun mu?

Anne-babana,

Karına-kocana, çocuklarına,

Kardeşlerine ve derece derece bütün akrabalarına,

Hocalarına-ustalarına,

Arkadaşlarına,

Komşularına,

Talebelerine-çıraklarına,

Okuyucularına,

Memurlarına, işçilerine, müşterilerine, vatandaşlara,

Bütün sana işi düşen, senin işinin düştüğü, bişekilde tanıştığın, ilişki ve iletişimde bulunduğun bütün insanlara “Neşe verdin mi?” Kendin de “Neşe buldun mu?”

Suali böyle sorunca, çok basit gözüken cevabın, o kadar da basit olmadığı ortaya çıkıyor.

x   x   x

Peki, “neşe verir” ve “neşe bulur”sak, hem dünyada, hem de ahrette saadeti bulabilir miyiz?

Haddizatında, cevap çok açık değil mi?

Eğer sen hayatta, temasta olduğun, iş yaptığın, hizmet ettiğin, hizmet aldığın bütün insanlara neşe verdiysen, zaten karşılığını da “neşe bulmak” şeklinde görmüşsündür.

Bütün insanlar senden razı, sen de onlardan… Elbette insanların “razı” olduğundan Allah da “razı” olacaktır!

x   x   x

BUNUN İSLAMİYETTEKİ YERİ

Bize öğretilen “kabir sualleri” ve bilhassa “iyi Müslüman” olma şartları biraz farklı…

Olmazsa olmaz kabul edilen ibadetleri ele alalım…

Namaz, oruç, Hac, zekât, kurban… Vs.

Bunlar niçin var?

Yaradan’ın bunların hiçbirisine ihtiyacı olmadığına göre; bu ibadetler insanın “iyi insan olması”, olgunlaşması, diğer insanlarla kaynaşması ve hatta doğrudan “mutluluk vermesi” ve “mutluluk bulması” için değil mi?

Dinin emrettiği ahlâk kurallarına bakalım:

Allah’a şirk koşmamak-kibirlenmemek, kul hakkı yememek, hırsızlık yapmamak, yalan söylememek, iftira etmemek, kimseyi öldürmemek, zina etmemek, iyilik etmek, yardımda bulunmak, faziletli-merhametli olmak, komşunun hiçbir şeyinde gözü olmamak, iyi geçinmek, barışçı olmak, selâmlaşmak… Vs. Bunların hepsi zaten, bizim “neşe-huzur verme ve bulmamız”ın şartları değil mi? 

x   x   x

NEŞE KAYNAĞI İNSANLAR

Peki, hep “neşe veren” ve hep “neşe bulan” insanlar yok mudur?

Vardır!

İlk aklıma gelen örnek; Kemal Sunal…

Muhtemelen, daha adını okur okumaz yüzünüzde geniş bir gülümseme belirmiştir.

Bu büyük sanatçı, hayattayken oynadığı filmler vasıtasıyla bize hep “neşe verdi”

“Neşe verme” potansiyeli o kadar yüksek ve güçlüydü ki “öldükten” 14 yıl sonra bile “neşe verme”ye devam ediyor.

Neredeyse, günün her saati, gece-gündüz, şöyle kanallar arasında bir dolaşın, en az bir filmine mutlaka rastlarsınız. Demek seyrediliyor… Ki bendeniz de çoğu zaman takılırım.

Tabii başka sanatçıların da “öldükten” sonra bile “neşe verme”ye devam ettiğini ekranlarda görüyorsunuzdur.

Onlardan biz “razı” olduğumuza göre; Allah’ın da “razı” olduğunu tahmin edebiliriz. Nitekim sanırım, çoğumuz o büyük sanatçılar için duacıyız!

x   x   x

DÜNYA NASIL BİR DÜNYA OLUR?

“Neşe vermek”, “neşe bulmak”, bu ikisini becerebilirsek, iki dünyamızı da “cennet”e çevirebileceğimizi düşünüyorum.

“Neşe verme ve bulmayı” hayatımızın ilkesi haline getirirsek, dünya nasıl bir dünya olur?

Daha mühimi; kendi dünyamız ne kadar muhteşem, muazzam, renkli ve ahenkli bir dünya olur?

Sınırsız “Neşe verme” potansiyelimizi hep aklımızda tutabiliriz… Ara ara bebekliğimize dönebilir, bebekleşebiliriz…

Bize bakanlara bebekler gibi gülümseyebiliriz.

Eğer gençseniz, zaten, yüzünüz bebek gibidir… Bunu kolayca yapabilirsiniz… Yok, kendinizi yaşlı sayıyorsanız, yine kolayca bebekleşebilirsiniz… Çünkü insanlar ihtiyarladıkça bebeklere benzemezler mi? Şu tonton ihtiyarların ne kadar sevimli olduğunu, bir bakmakla bile insana nasıl huzur ve neşe verdiklerini bilmeyen var mı?

Neşe verdiğimiz zaman, o bize neşe bulmak şeklinde dönecektir…

Hiç kimseden neşe yansımasa bile “neşe bulmak” için yine de çok sebebimiz var, Allah’ın önümüze serdiği çok nimeti, donattığı pek çok yeteneğimiz var.

Allah bizi “neşe verelim” ve “neşe bulalım” diye yarattı.

Ne kadar çok ve sürekli “neşe verebilir”sek, o kadar çok Allah’ın yaratış iradesine uygun hareket etmiş olacağımıza inanıyorum.

Tarih: 08.09.2014 Okunma: 910

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?