Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Akıl, beynin bir işlevi…
İşi doğruyu eğriden ayırmak…
Meselelere “etkili” çözümler bulmak…
Problem çözmek…
Çözer mi?
Yine beynin bir fonksiyonu olan “zekâ”yı kullanırsak çözer…
Arada ince bir fark olsa da zekâ ile akılı eş anlamda kullanıyoruz.
Aklını kullananlara, meselelere etkili çözüm bulanlara “zekî” veya “akıllı” diyoruz.
Birkaç ay önce gündemimize “akil” kavramı girdi…
Memleketin en önemli meselelerinden birinin çözümü için “akiller”den yardım istendi… Onlar da “seve seve” koştular…
Mesele, “çözüm süreci”ydi!
Çözüm sürecinin çözümü için “akiller” devreye alındı…
Gayet “akıllıca” bir girişim...
Böylece, “akiller”, önce, 2 ay kadar yurdun 7 bölgesinde çalıştılar, çabaladılar…
Nereye vardılar?
Pek anlaşılamadı!
Memlekette pek bişey değişmedi!
Sonra dağıldılar…
x x x
Aradan 4-5 ay geçtikten sonra, hükümet bunları yeniden toplantıya çağırdı…
63 “akil”, 52’si davete icabet etti…
10 saat kadar konuşuldu, tartışıldı…
Meşveret!
Danışma!
Müzakere!
Güzel, şahane bişey!
Bunları destekliyorum.
Lâkin iki sual de aklımda asılı kalıyor:
1. Meselelerin çözümü için hâkikaten bütün ilgililer “akıl”larını kullanıyor mu?
2. “Akil” diye önümüze getirilenler gerçekten “akîl” mi? Bir kısmı evrensel ölçüde “akîl”se bile tamamının “akîl” saymak mümkün mü?
Hal böyle olunca, ülkenin “akıl” birikimi tam kapasite kullanılmış oluyor mu?
x x x
GÜNÜN FOTOĞRAFI, hayatınanlamınedir.com'dan...