Kuran-ı Kerim’de geçen bu ifade, camilerimizin muhtelif yerlerinde, yaşayanlara İBRET OLSUN diye, hatırlatıcı mahiyette yazılmıştır. Özellikle de musalla taşının çevresinde görebilirsiniz. Ülkemizde son dönmede yaşadığımız toplu ölümler toplumu derinden yaralamıştır.Travma etkisi yaratmıştır.
Dünyada nihayet bir birinciliğimiz var artık. Çok merak ettiniz değil mi? İş kazaları sırasında, meydana gelen ölüm oranı, yüzbin de 5,1 ‘le, dünya sıralamasında birinci konumdayız. Her birincilikte bir kazanan ve tebrik edilen vardır. Bu birincilikte kimi veya kimleri tebrik edeceğiz acaba?
Karaman/ Ermenek’te, kömür ocağında, yerin yüzlerce metre altında, bir avuç kömür için, bir hayatı hiçe sayarak, evine bir lokma ekmek götürebilmek adına çalışan 18 işçimiz, henüz sebebi doğrulanamayan su baskınından dolay, ocak içinde mahsur durumdadır. İki gündür yapılan su tahliyesine rağmen işçilere ulaşılamamıştır.
Çalışma bakanı açıklama yapmış, “Tam ocağı kapatacaksınız, devreye birileri giriyor.” Deyivermiş. Bakar mısınız nasıl bir ülke de yaşıyoruz. İnsan yaşamı hatır gönüle peşkeş çekilir hale gelmiş. Yasaları uygulayamıyorsanız niye çıkarıyorsunuz? İnsanlarımız hatır için, hakkın rahmetine kavuşuyor. Bu ölümler, dünyada en çok üretim yapan Japonya’da , Almanya’da, ABD’de neden olmuyor? Orada hatır-gönül işi yok, yasalar var. İnsan yaşamı her şeyin üstünde. Bizde, anında çözüm de hazır. Kaderi öyleymiş/böyleymiş diye, kendi-kendimizi avutuyoruz. Alman’ın Amerika’lının Japon’un Allah’ı ayrı mı kardeşim? Kader hep bizi mi vuruyor?
Daha dün, Soma’da, bir köy nüfusundan fazla (301 CAN) insanımızı, bir avuç kömür için, toprağa koymuşken, bu acı haberle birlikte, yeter artık diyesimiz geldi. Bir zamanlar, bir başbakanımız, Dicle’nin kenarında otlarken, kaybolan koyundan ben sorumluyum diyordu. Peki bugün, o, sorumluluklar değiştiren yeni yasalar mı çıktı? Bunların bir bedeli olmayacak mı? Hep yüreğimize taş mı basacağız?
Millet, yüreğinde acıyı sindirmeye çalışırken, kömür madeni işletme sorumlusu, bir açıklama yapıyor. Açıklamaya bakar mısınız? “ Bu olay tabi afetmiş!” Nasıl bir vicdan, bu açıklamayı yapabiliyor? Tabi afetin tanımı mı değişti? Deprem mi oldu, o bölgede? Sel mi geldi, bir yerlerden? Şaşkınlık elameti sarılacak bir güç arıyor. Demek ki, araya araya bunu bulmuş. Neymiş efendim? “TABİ AFET!” Bu mantıkla, daha çok ölümlere, şimdi den kendimizi hazırlayalım.
Toprak altı ölümlere alışırken, bir anda ölüm havadan geliverdi. İstanbul’un göbeğinde, bir zamanlar, yemyeşil bir saha olan bölgede, yükselen beton yığınlarının, bilmem kaçıncı katında, asansörün halatının kopması sonucu, 10 vatandaşımız yere külçe gibi yığılıverdi, cansız bedenleri ile!. Kem-küm!, gak-guk! Sorumlular, bir birini suçladı. Ortada suçlu kim? Benim bildiğim tek bir şey var. Yetki devredilebilir ama, sorumluluk asla. Bütün dünyaya rezil olduk!...
Dünyanın hangi ülkesinde, ihtiyaçlarını karşılamak için, çarşıya çıkan askerine, kalleşçe arkadan sıkılan onlarca mermi ile, silahsız insanlar öldürülüyor? Hollanda’da mı? Almanya’da mı?, Amerika’da mı? Fransa’da mı? Bu ülkelerde, lale bahçeleri toprağı kırmızı renge boyarken, bizim ülkemizde ise; onların yardımı ve desteği ile semiren, kalleş terör örgütünün, döktüğü vatan evlatlarının kanları ile, kızarıyor topraklar.
Cumhuriyet Bayramını, yıllardır, bayram gibi kutlamaya hasret kaldık. Diyarbakır’da, güpe gündüz, evinin ihtiyaçlarını karşılamak için, eşiyle semt pazarına çıkan, bir astsubayımız susturuculu bir silahla, kalleşçe arkadan vuruluyor.Hastanede kalbi durmuşken, tekrar çalıştırılıyor ama ağır yaralı olduğundan şehit oluyor.Hadi gelin Bayram kutlayın. Evet evet, her canlı bir gün ölümü tadacaktır ama, nasıl?
Bu ülkede, sokağa ve işe giderken, eşinizden helallik alın öyle çıkın. Geriye, sağlıkla dönme şansınız olmayabilir. Ölüm haberinin hepsi üzücüdür ama, sıradan gidenlere, aradan gidenler kadar pek üzülmeyiz. Akan kanı durdurmak için, yapılan mücadelede çıkış noktası yanlıştı. Çıkış noktanız yanlışsa, varış noktanız da yanlış olacaktır. Sorgulayın!, sorgulayın!, daha fazla ölümler gelmeden. “Düşmanımla dost olan, benim dostum olamaz!” Kurtuluş Savaşında, kimseden akıl almadık. Bugün de kimsenin aklına ihtiyacımız yok.
Hilmi ÇAKIR
30.10.2014