Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Bir İranlıya sorsanız; “Türkiye’deki rejim mi daha iyi yoksa İran’daki mi?”
Ne cevap alırsınız?
Bendeniz bunu sorma fırsatını buldum: 2011’de, İstanbul’da kiralık daire arayan 55-60 yaşlarındaki bir İranlı Azerî bizim ofise gelmişti… Ben de fırsattan istifade yukarıdaki soruyu soruvermiştim.
İranlı, açık yüreklilikle ve derin bir inançla; “Siz Amerika’ya bağımlısınız… Biz ise bağımsızız. Bizim rejimimiz daha iyi” cevabını vermiş ve ülkesini hararetle savunmuştu.
Öyleyse, Türkiye’de ne işi var, suali akla gelebilir! İran-Türkiye arasında ticaret yapıyordu ve İstanbul’da da kalabileceği mütevazı bir daire arıyordu.
Bu normal… Ekmek parası meselesi!
x x x
Hâlbuki Türkiye’den İran’a doğru bakınca, orada bir baskı rejimi varmış, herkes baskı altındaymış, kimse yönetimden memnun değilmiş gibi gözüküyor! Öyle olmadığını, Türkiye’yi ve dünyayı gören, tanıyan bir İranlının verdiği cevaptan anlıyoruz.
Zaten bize en kötü gözüken rejimler bile kendi halklarına bişekilde dayanmak zorundalar… Yoksa yaşamaları mümkün olmaz!
İran’da bir “molla rejimi” var ve bu rejimi ihraç etmek istiyor… Çevreye yaymak istiyor… Çünkü rejimlerin uzun süre yaşayabilmelerinin bir şartı da benzer yönetimlerle dayanışma içinde olmak, işbirliği ve ittifak yapmak!
Eh, Türkiye’de de “dini referans alan” geniş kitleler ve zümreler var… Bu kesimlerin yönetimdeki ağırlığı gittikçe artıyor: Din dersleri yaygınlaşıyor, başörtüsü ilkokullara kadar iniyor, memleket gittikçe mutaassıplaşıyor…
Yani?
Yani İranlaşıyor muyuz?
Yakında İran mı olacağız?
Yakında İran olacağız diyenler, İktidarın, “Amerika’nın sözünden çıkmadığını” da ekliyorlar!
Yahu, böyle bişey olabilir mi? Bir ülke hem Amerika’nın yörüngesinde olsun, hem İranlaşsın!
Amerika, sözünden çıkmayan bir devletin “İranlaşması”na müsaade eder mi?
Kendisine bir “molla rejimi” belası daha, hem de kendi eliyle yaratır mı?
Öte yandan, bir de tarihin ve medeniyetin akışı, dünyanın gittiği bir yol var…
Kısmetse onu da yarın inceleyelim!
x x x
TARİHİN VE MEDENİYETİN AKIŞI
İran’ın gittiği bir istikamet var, Türkiye’nin gittiği bir istikamet var, bir de dünyanın gittiği bir istikamet var…
Dünyanın gittiği istikamet, önünde sonunda bütün millet ve devletleri etkiler…
Dünya nereye gidiyor?
Dünya, “insan haklarının”, “kadın ve çocuk haklarının”
“Din ve vicdan hürriyetinin”
“Saydamlaşmanın”
“Bireysel özgürlüklerin”
“Doğrudan demokrasi”’nin en önemli ve gittikçe “yükselen” değerler olduğu bir yöne, bir istikbale koşuyor.
Bu gidişatla Türkiye mi daha uyumlu, İran mı?
Her türlü eksiğine, aksaklığına rağmen Türkiye yukarıdaki hedeflerle daha uyumlu değil mi? bu konuda İran, Türkiye ile mukayese bile edilebilir mi?
x x x
TİCARETE BAKIN
Bizden daha doğuda bulunan ülkeler, Türkiye ile sıkı ticarî ilişkiler kurmak istiyor… Vatandaşları kitleler halinde gelip “bavul ticareti” yapıyor… Biz İran, Rusya, Irak gibi ülkelerden petrol ve doğalgaz alıyoruz. Çin malları Türkiye piyasasını işgal etmiş gibi… Buna rağmen, başta Almanya ve İngiltere olmak üzere, dış ticaretimizde en büyük payı Avrupalı devletler alıyor. Onlarla daha yakın iş ve işbirliği içindeyiz.
Rejimimiz, kör-topal da olsa Batı’nın rejimi olan demokrasi…
Askerî Paktlarımız,
Bankacılık sistemimiz,
Ekonomik sistemimiz,
Hatta hayat tarzımız “Batılı” hayat tarzı…
Türk insanı, bütün mutaassıplaştırma gayretlerine karşılık, bu “tarz”dan vazgeçmeye niyetli gözükmüyor.
Dolayısıyla, bizim istikametimiz Batı’nın istikameti ve dünyanın gittiği istikametle de “ahenkli”!
Hal böyle olunca, İran’ın Türkiye’yi değil, Türkiye’nin İran’ı etkileme ihtimali daha kuvvetli!
Bence, Türkiye İranlaşmaz… Tam tersine, zaman içinde İran Türkiyeleşir… Elbette bugünden yarına her şeyin değişeceğini beklemiyorum ama İran’daki yönetimin, gün geçtikçe demokratikleşeceğini tahmin ediyorum.
Dünyadaki gelişmeler, dünyanın iletişim ve haberleşme ağı bunu teşvik edecek, hızlandıracak…
İranlının daha uzun süre “molla rejimi”ne tahammül edeceğini, rıza göstereceğini beklemek, tarihin akışına, dünyanın dönüşüne aykırı!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, GIRGIR’dan, 17-24 Aralık…