Atalarımız çok namuslu ve dürüst müydü? Osmanlı ordusu sefere çıktığında, üzüm bağından canı üzüm çeken yeniçerinin, üzümün bedelini, asmanın dalına kese içinde bıraktığını öğrenerek büyüdük. Konu atasözlerine gelince; “Üzümünü ye bağını sorma!”, “Bal tutan, parmağını yalar!”vs. gibi atasözlerini öğrenince, bu atalar aynı atalar mı diye kendi kendime sordum. Bir salkım üzümün bedeli için, kese içinde altın bırakan atalarım ile, bağı kökünden götüren atalarım, aynı atalar mıydı?..
Cumhuriyet döneminde “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın!” diyen İstiklal marşımızın yazarı, Mehmet Akif Ersoy’dan söz ediyorum. Bu istiklal şairimiz, şiiri yazdığında aynı zamanda milletvekili idi. İstiklal Marşını yazan için, konan çok büyük ödülü kabul etmemiş ve meclise o soğuk günlerde, arkadaşının paltosunu ödünç alarak gelip gitmiştir. Hayatı boyunca, yoksul bir vaziyette yaşamış ve ölümünde bile, bu devlet ona hak ettiği bir töreni bile yapamamıştır. Mezarı Edirnekapı’da, bir Fatiha okumak isteyenlere duyurulur. O itibarlı meclis, o günlerden bugünlere böyle geldi. Cumhuriyet, böyle milletvekilleri sayesinde bugünleri görebilmiştir. Şimdi kolunda 750.000TL değerinde hediye saatlerle bu meclise gelinip gidilir oldu.!...Hey gidi günler hey!..
Geçen yıl, Aralık ayının son günlerinde, 17 ve 25 Aralık tarihlerinde, hiç de beklenilmeyen bir durumla karşı karşıya kaldık. Hükümetin 4 Bakanına ve çocuklarına, yolsuzlukla ilgili, bir yığın tapeler, operasyonlar falan derken ortalık toz duman oluverdi. Bu olay bir yılını doldurdu ama, hiç gündemden düşmedi. Muhalefet, her ortamda bu olayı canlı tutuyor ve böyle giderse de, tutmaya devam edeceğe benziyor.Bu pilav daha çok su kaldırır!..
Bu olaya karışanlar, bir müddet sonra ceza evinden tahliye oldular. Bakanlar, dönemin Başbakanının talimatı ile istifa ettirildiler. Mecliste, bu olayı soruşturma adına bir komisyon kuruldu. Komisyonlar nasıl kurulur?. Partilerin meclisteki sandalye sayısına göre, partiler komisyona üye görevlendirir. Komisyondaki üye sayısı, iktidar ne derse, ona göre karar verecek şekilde oluştu. Beklenen gün geldi çattı, sanki, farklı bir sonuç çıkacakmış gibi, kamuoyunda bir hava estirildi. Mümkün mü? “Ben bakanımı,valimi yedirtmem!” zihniyeti buraya da hakim oldu ve bakanını yedirtmedi. Komisyon, 9’a karşı 5 oyla 4 Bakanın yüce divana sevki için, Meclis genel kuruluna soruşturma dosyalarını göndermeyi reddetti. Hayırlı olsun(!)..
Basın ve dünya kamuoyu önünde, bütün bu olaylar biliniyor. Toplumun vicdanı sızlıyor. Lafa geldiğinde “Yolsuzluk yapanın kolunu keserim!” diyen bir başbakan var ortada. Komisyondan çıkan sonuca baktığımız zaman, demek ki yolsuzluk falan yok ortada. Kesilecek kol da yok(!)... O zaman bu cümleler neden sarf edildi? Peki vatandaşın vicdanını nasıl rahatlatacaklar? Kendi vicdanlarını, tuz ruhu ve çamaşır suyu ile mi yıkadılar?..
Ağustos’un 17’si hepimiz için acı bir gün değil mi? Her yıl o acıyı içimizde yaşıyor ve anma günleri düzenliyoruz. O, büyük Marmara Depremi. Yer yerinden oynadı, binlerce aile, bir gecede evsiz barksız kalıverdi. O dönemin Bayındırlık Bakanı Koray Aydın’a, bir yığın yolsuzluk iddiasında bulunuldu. O bakan, hiç itiraz etmeden, paşa paşa o Yüce Mahkemenin önüne çıktı ve kendini savundu. O yüce Mahkeme kararını verdi. Oybirliği ile bakanın suçsuz olduğu kanaatine varıldı. O bakan, şimdi MHP’de milletvekili. Peki şimdi, o yüce divandan kaçırılan ve kendi istekleri ile aklanmayı isteyemeyen o bakanlar, bir daha o meclis çatısı altına vicdanları rahat bir şekilde girebilecekler mi? Bu komisyon üyeleri, yaşadıkları sürece vicdanları ile çarpışmayacaklar mı? Hadi halka vermediler, mahşerde bunun hesabını nasıl verecekler? Seçime, şunun şurasında kalmış 6 ay, tam da böyle bir zamanda, bu komisyonda, ben de olmak istemezdim vallahi(!)..
Bir siyasi parti düşünün ki; halktan 3Y için oy istemiş ve bu halk ta inanarak- güvenerek oyunu hiç çekinmeden vermiş. Neydi bu 3Y? YOLSUZLUK!, YOKSULLUK!, YASAKLAR! Ne dersiniz? Bu “Y”lerin bacakları sizce hala ayakta mı? Namusu ve şerefi ile, çoluk çocuğuna, helalinden bir lokma yedirebilmek için, toprağın yüzlerce metre altında, canı pahasına rızık arayan vatandaşım ne diyecektir bu duruma? Ben duyar gibiyim. O vicdanlar, şimdi sessiz-sessiz isyanlarda ve için için ağlamaktadır. Bizim çok kullandığımız meşhur bir özdeyişimiz vardır. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!” Bizden söylemesi. Hesabı siz vereceksiniz. Keçinin hikayesi gibi, yok öyle; yaprağı yerken gımıt- gımıt, sapına gelince meeeeee(!) Çıkıp, paşa paşa bu millete hesabınızı vereceksiniz. Bugün olmasa, yarın, ama mutlaka vereceksiniz.
Hilmi ÇAKIR
5.01.2015