Merhaba evvelinde. Naçizane bir Müslüman olarak Kur’an’a
şahsi bakışımı izah etmeye çalışacağım. Yanılabilirim ve bu da anlaşılabilir,
çünkü insanım. Tabi sözümün hakikat olması önemlidir, nasıl olduğu değil.
İsterse odun gibi olsun. Zaten tabir caizse hakikat odun gibidir. Kur’an bir
beşer sözü de, kitabı da değildir. Evet, matbaalarda basılmaktadır ama Allah’ın
sözüdür ve Allah’ın sözü bir defa iner yeryüzüne ve sonra dağılır tüm gönüllere.
Hatta yaratılmıştır, Kur’an. Matbaadan çıkmış her kitap bir papirüs olabilir
ama Kur’an o kitaplardan bir kitap değildir. Bunu tüm dünya bir olsa
yalanlayamaz. Ha iman etmeyenler inanmaz o başka, onların inanmaması da
hakikati değiştirmez, bu da başka. Kur’an canlı bir kitaptır. Evet, her kitapta
yazarla konuşursun ama bu kitap yazılmış değil yaratılmıştır. Tabi burada özden
bahsediyoruz. Yazmak başka, yaratmak başkadır. Elbette matbaada basılmaktadır.
Hülasa, öyle basit ifadelerle ve basitçe geçiştirilecek bir kitap değildir.
Yararlı bir şeydir değil hayat olan bir şeydir. Çünkü Kur’an hayat verir,
Kur’an kurandır. Kur’an’dan mahrum bir hayat boş bir hayattır hatta o hayatın
hayatı yoktur. Tabi iman etmişler nezdinde. İnsan Kur’an’dır, Kur’an’da
insandır ve insan Kur’an’la kurandır. Bu yüzden de Kur’an’la iletişim çok
farklıdır. Canlı bir iletişimdir. O sizi anlayarak konuşur, tabi anlıyorsanız
sizde anlayarak karşılık verirsiniz. Bir Müslüman’ın aksini düşündüğü düşünce
cahillik kokar. Kur’an İslam sempatizanlarına değil tabir caizse özel de tüm
ümmete, genel de ise tüm insanlığa inmiştir. İslam sempatizanı ifadesi zaten
sığ bir ifadedir ve Müslüman bir şahsiyetin kullanabileceği bir ifade değildir
ve olamaz. Çünkü İslam olan vardır, İslam sempatizanı diye bir şey yoktur. Bir
Müslüman için haddi aşan bir ifadedir bu. Müslüman olmayan için ise öylesine
edilmiş kuru bir laftır. Kur’an’ı idrak edenler asla böyle kuramazlar
cümlelerini. Kur’an hem nakleder hem de nakşeder. Eğer nakşetmeseydi sözü
Kur’an, bir medeniyet nakşedilmezdi, kurulmazdı sözle. Yeter ki talip olan
yüreklice talep etsin. Nefsi disipline eden söz zaten olamaz. Söz temelinde
insanın kendisidir nefsini disiplin altına alacak ve murakabe edecek olan. Söz,
öğüt vericidir, uyarıcıdır ki sözü indiren Rabbimiz de öyle der. Kitabın öğüt
verdiğini uyardığını söyler ve artık dinleyip uymanın ya da uymamanın insanın
kendisine bağlı olduğunu buyurur. Metazori disiplinde disiplin değildir zira.
Kur’an’da asla bir papirüs değildir. Bu Kur’an’a saygısızlıktır. Kur’an’la
kurulmayanların lafıdır. Kişilere kitap inmez, kitabın indiği kişi de kişilerden
bir kişidir amma seçilmiştir Yücelerden. Bir kişinin nezdinde tüm insanlığa
inmiştir. İnene aynelyakindir, okuyana ilmelyakin. Ama herkes yeniden ve
yeniden iniyormuş gibi okur O’nu. Kendilerine verilmiş gibi değil, indirilmiş
gibi. Evet, söz beyinde tasarlanır, gönülde hissedilir ve demlenir, dudaktan
dökülüp varlık âleminde bedenlenir ve kulaklarla işitilir. Bu tamamen doğrudur.
Hatta hakikattir. Burada Allah sözünden bahsetmiyoruz. Ama sözün kökü
Allah’tandır. Allah insana düşünce yetisi bahşetmiştir. Sözü okusun, düşünsün
ve anlasın diye hatta onunla hayatlansın diye. Köksüz, öksüz ve asılsız bir
cümle Allah’ın izniyle kurmayız kolay kolay. Keşke meseleyi hakikat temelinde
idrak edebilseydik. Temiz niyetliliğe de niyet gerekir evvelinde. Maatteessüf,
bilgiler kuru, niyetler kuru ve ısrarın kendisi kurudur zaten. Fark etmek,
derin bir bilinci iktiza eder. Bilinçten doğar farkındalık. Her insanın
düşüncesi kadar izahı vardır ve bu takdire şayandır. Yeter ki düşünce olsun ve
izah doğsun. Ama her düşünceden doğan izahta hakikat barındırmaz. Fakat hakikate
dayanması iktiza eder, zira doğmadan ölür ya da ölü doğar. Kitap insandır,
insan da kitaptır. Fıtrat İslam’dır ve kitap İslam’ı anlatır. Bağ kuvvetlidir
ve kuvvetsizleştirilemez. Elbette teklik ayrıdır, tane ayrıdır her kafa
farkeder ve fehmeder bunu. Tane benzerlerden biridir, tekse benzersizdir. Valla
absürtlüklerle ve malayani ile iştigal etmem. En başta papirüs gibi laflarla ilgim
olmaz. Kur’an bir kitaptır ve bir nevi insan denilen coğrafyanın sözle ifade
edilmiş haritasıdır. Böyle olur, böyle oldu, böyle olacak. Ya o, ya o değil,
tümü o’dur. Söz, özdür. Ve insan, sözdür. Ol ve öl arasında varlık âleminde
hayat süren ve varlık kavgası veren bir canlıdır. Ol ile varolmuş, öl ile
varlığı elinden alınacak ve sonsuzluğa uçacaktır, yani varlığı yokluğa tedvir
edilecektir tabi muvakkat bir yokluğa. İnsan tabir caizse melek kıvamında
doğar, sonradan ya insanlaşır ya da şeytanlaşır. Kur’an hayat süreci içerisinde
insanı kurar, insan kurulandır. İnsan adeta tamir olunarak büyüyen bir varlık
evidir. Söz bir anda idrak olmaz ve söz asla kaybolmaz. Söz insanda yaşar,
insanla yaşar. Söz hakikatini, hakikatin kaynağından alır, tabi Müslüman’a
göre. Sözün aslı zaten diridir, çünkü dirilere söylenmiştir. Selam nihayetinde.
KUR'AN'A MÜSLÜMAN GÖZÜMLE, RUHUMLA, KAFAMLA BAKIŞIM...
Özgür DENİZ - 16.01.2015
Tarih: 16.01.2015
Okunma: 678
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.