Tarihi olayları yaşanılan zamanın koşulları ile değerlendirmeyip, bugünün koşullarında yorumlayıp, değerlendirme yaparsanız, bu yanılgı kaçınılmaz olur. Tarihi çarpıtır ve içinden çıkılmaz bir girdaba dönüştürürsünüz. Bugün, karşı karşıya kaldığımız gerçek budur.
Hezarfen Ahmet Çelebi, ilk uçan insanlardan biri olarak tarihe geçmiştir. Galata Kulesinden uçarak, Üsküdar’daki Doğancılar parkına inmiştir. O zamanın padişahı Dördüncü Murat, Hezarfan’ı, Şeyhülislamı’nda fikrini de alarak, Cezayir’e sürgüne göndermiş ve orada yaşamını tamamlamıştır. Aynı olayın bir insanı, hem kahraman, hem de hain yapabildiği uç bir örnektir. Hangi pencereden bakarsanız, öyle görürsünüz. Bilim gözüyle bakılmadığı için, Osmanlı, daha o günlerden çöküşünü hazırlamaya başlamıştır.
Kahraman, kime göre, neye göre? Size göre kahraman olan, bize göre hain olabiliyor. Bu çok göreceli bir kavram. Akşamdan yatıp, sabaha hiç kimse kahraman olamaz. Kahraman da doğulmaz, rüyalar hariç. Zaman tünelinden geçerken, bir çok olayın ardından o kişi veya kişilere kahraman sıfatı eklenir.
Nazım Hikmet Ran’ı bilmeyen, tanımayan var mı? Bir ömrün, büyük bölümünü Moskova’da sürgünde yaşayan, vatan özlemi içinde yaşama veda eden bir vatan evladı. O dönem için, “vatan haini!” sıfatı ile vatandaşlıktan çıkarılmış ve yıllarca bu konumda kalmıştır. Şimdi durum ne? Öldükten sonra Kahraman!..
Genç Cumhuriyet, daha ayağa dikilme aşamasında iken, Musul- Kerkük’ü İngilizler bir oldu bittiye getirirken, yurt içinde de, Şeyh Said ve arkadaşlarını kullanarak, Doğu Anadolu’da çıkarttıkları isyanların elebaşıları, bugün nerede ise, özgürlük kahramanı olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Tarihi gerçeklerin, bu kadar çarpıtıldığı, bir başka ülke var mı acaba?
Rahmetle andığımız Hasan MUTLUCAN’ı şimdiki gençler pek tanımazlar. Ülke, ne zaman olağanüstü bir durum yaşamaya başlasa, radyodan o gür sesi ile, Hasan MUTLUCAN’I duyardınız. Kahramanlık türküleri denince o akla gelir. “Yine de şahlanıyor aman/ kolbaşının yandım da kır atı/ Görünüyor yandım aman/ Bize serhat yolları!” Bu ezgiyi duyduğunuz zaman , ülke normal şartların dışına çıkmış demektir. Her aile, öncelikle gıda stokundan tutun da, gece karartmaya, sokağa çıkma yasağına kadar, bir yığın tedbirler peşi sıra gelir dayanır kapıya. O günleri yaşayanlar çok iyi bilirler. Kıbrıs harekatı ve 12 Eylül 1980 Harekatı gibi!...
12 Eylül 1980 İhtilalını gerçekleştiren, o dönemin Genel Kurmay Başkanı, Kenan Evren, o yıllarda bir kahraman idi. Her gittiği yerde, binlerce insan karşılıyor, mitinglerde, alkışlar onun için yapılıyordu. Yeni anayasa için yapılan referandumunda halk %92 evet diyordu. Yani MİLLİ İRADE tarihi rekorla onay veriyordu. Bu referandumla aynı zamanda Kenan Evren Cumhurbaşkanı oldu. O, her ortamda el üstünde tutuldu. Şimdi, onu tu kaka yapan basın yayın kuruluşları da, o dönemde en çok alkışı tutanlar arasındaydı. Böyle bir devri bu ülke yaşadı. Yalakalığın ömrü ve sonu yoktur!..
O dönemde kahraman olanlar, olaylar tersine döndüğü zaman, darbeci olup yargılanıyorlar. Kenan Evren ve Arkadaşları da darbe yapmaktan yargılandılar ve müebbet hapise mahkum oldular. Bir asıra yakın yaşamlarını, hastane destekli olarak şu an devam ediyorlar, hem de, mahkum olarak. Tabi, dava sonucunun temyiz edilip edilmediğini bilmiyoruz. Güçlü oldukları dönemde, halk ve medya desteği en üst seviyede iken, o gün alkış tutanlardan, bugün yanlarında kimse yok.!..Acı ama gerçek bu!
Bu ülke, 1984 yılından bugüne terörle mücadele ederek geliyor. Teröre 30.000 can verdi. Nice çiçeği burnunda vatan evlatlarını, kara toprağın bağrına koydu. Bunca terör olayında, nice kahramanlıklar gösteren er, erbaş, subay astsubay korucu, polis ve diğer güvenilk görevlilerinden sağ kalanlar bugün köşelerinde sessiz sessiz, yaşam mücadelesi veriyorlar. Üstün hizmet ve fedakarlık gösteren subayların büyük kısmı da; son dönemde Silivri Ceza-evinde değişik suçlar isnat edilerek, 5-6 yıl gibi bir süre tutuklu yargılanarak ömür boyu hapise varana kadar ceza aldılar. Dün kahraman olanlar, bugün terör örgütü üyeliğinden tutun da, bir yığın suçla halkın gözünde itibarsızlaştırıldılar. Tarih bu olayları nasıl kaydedecek bilmiyorum ama, “KAHRAMANLIKLA HAİNLİĞİN ARASINDA BİR SOĞAN ZARI OLDUĞUNUN!” yakın tanıklığını canlı YAYINDA bizler yaşamış ve görmüş olduk.
Yukarıdaki davalara bakan Cumhuriyet savcılarına, övgüler yağdırılarak can güvenliği için, devletin zırhlı araçlarını tahsis edenler, onları kahraman ilan edenler 17-25 Aralık olaylarından sonra, aynı savcılara hangi sıfatı yakıştırdıklarını tarih yazacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin onlarca yılı, yüzlerce milyar dolar maddi, binlerce şehit ve binlerce vatandaşın ölümünden dolaylı ve direk olarak sorumlu Abdullah Öcalan’a tarih ve hukuk hak ettiği sıfatı vermişken, bugün amansız sürdürülen mücadele ile, bir süre sonra bir özgürlük kahramanı olarak bu topluma lanse edilmeyeceğinin kim garantisi olabilir? Değerlerle oynamaya başlarsanız, bunun sonu nereye varacağını kimse kestiremez…
Bu çarpık çıkar amaçlı zihniyet girdabı, böyle devam ederse; tarihin hain olarak kaydettiklerini, bugün kahramanlaştıranlar, bugün kahraman olarak geçinenleri de birkaç nesil sonra, hain olarak topluma lanse edileceklerinden kimsenin şüphesi olmasın.
Hilmi ÇAKIR
17.01.2015