‘DIŞI SENİ, İÇİ BENİ YAKAR’

İsmail Hakkı CENGİZ - 06.02.2015

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Kim “Bakan” olmak istemez? Herkes ister… Gelgelelim bakan olmanın ağır bir bedeli var! Meğerim, bakanlığın dışı bizi, içi de bakanları yakarmış!

Memduh Şevket Esendal (1884-1952)’ın, “Nazırın Odacısı” adlı hikâyesi, bakanlığın bedelini müthiş bir çarpıcılıkla anlatıyor. Okuyalım… Okuyalım da fazla heves etmeyelim!

“Meşrutiyetten sonra, eski nazırlardan biri, yeniden sandalyesine kavuşturuldu.

Nezaretin ufak büyük bütün memurları gelip nazırı eteklediler, kutladılar, becerebildikleri kadar dalkavukluğunu da yaptılar. Sonra çekip gittiler. Nazır, odada yalnız kalınca, ellerini cebine sokup, pencere önünden kapıya kadar gidip gelmeye, düşünmeye başladı:

‘nazırlık iyi şeydir, düşmesi olmasa! Günün birinde hiçbir şeyden haberin yok, duyarsın ki Sadrazam Paşa çekilmiş. Kabine düşer. Büyümek kolaydır da küçülmek kolay değildir. Üstünden aylar, yıllar geçer de düşmeyi sindirip kendini ayarlayamazsın. Yüksekten bakmaya alıştığın arkadaşlara aşağıdan alamazsın. Sen alçalsan evdekiler, mektepteki çocuğun tutumunu değiştiremez. Nasıl duracağını, sesini ne tonda kullanacağını kararlaştıramazsın.

Yeni kabineyi kuracak adamın da kendisini çağıracağını umar. ‘Kapı mı çalındı?’ diye sık sık sorar. Dışarı çıksa, ‘Beni arayan olursa şuradayım’ diye eve haber bırakır. Eve dönünce, ‘Beni kimse aradı mı?’ diye sorar.

Kimse sormamış. Ne kadar acıdır! Kendini hatırlatır, göz önünde dolaşırsın, sadrazam olan adamın evine gitmeyi düşünürken kabine kurulur; bunun yerine de başka birisi getirilir; bu haberi gazetede okuyunca bir kırgınlık olur. Belli etmeyeceksin! Gene nazır gibi konuşacak, öyle davranmaya çalışacaksın!

Günün birinde yeni bir sadrazam gelecek, kabinesine adam bulamayacak. Yeniden sizi çağıracaklar. Bir gece yeni sadrazam sizi evine çağıracak. Soyunmuşsunuz, yatacaksınız. O ne telaş, o ne giyiniştir! Nefesiniz tutulacak, merdivenleri çıkacaksınız. Sonunda işte sandalye!.. Ama ne yapmalı ki, yarın, yeniden bu odayı bırakıp, süklüm püklüm eve gitmemeli’

Nazır bunları düşünürken oda kapısı yavaşça açıldı. İçeriye nazırın odacısı girdi. Çok nazırlar savuşturmuş elli yaşlarında kadar bir kimse. Nazırı eteklemek, yüz bulursa yaltaklanmak için onun yalnız kaldığını beklemişti. Geldi, efendisini etekledi. Nazır da onu tanıdı.

‘Ha!’ dedi, ‘sen misin? Gene burada mısın? Öyle ya size ne olur? Giden ağam, gelen paşam! Biz düşeriz, kalkarız, size vız gelir. Biz zavallılar çırpınırız. Adama öyle laflar ederler ki, dirhemini köpeğe versen kudurur. Biz onları yutar, ‘İnşallah bize değildir’ der, atlatmaya çalışırız. Yemek boğaza dizilir. ‘Yarın yine tartaklayacaklar’ diye rahat uykuların kaçar. Bunu safasını kim sürer? Bir karı burada, bir karı da köyde. El öper, ayak öper, köylülerini, hısım akrabalarını yerleştirir, burada da koloniyi kurarsın. Kalem efendilerine de tefecilik eder, kanlarını emersin; arkalarından da, Soyhalar, peze…ler, dersin. Değil mi?’

Nazır söyledikçe ateşleniyordu:

‘Beni nasıl olsa günün birinde buradan atarlar ama seni buradan kovmak kimsenin aklından geçmez. Burası senin bakkal dükkânın! Tıkır tıkır işler. Kapıyı dinlersin… Biriyle iş konuşurum, tütün tablalarını dökmek için odaya girersin. İşi anlayacak sonra da satacaksın, değil mi? Sonra da hiç günahımız yokken bizi yere vururlar. Başlarız meclis koridorlarında, bezik masalarında sürtüp ‘yaranacağız’ diye çalışmaya. Senin kılın kıpırdamaz.

Nazır masaya sokuldu, hususi kalem müdürünün ziline bastı.

‘Ben şimdi ayağım yere basmışken seni yüzdüreyim de arkandan güleyim. Yarın ben yürüyünce sen de elin değerse, gülersin.’

İçeri giren hususi kalem müdürüne;

‘Çağır daire müdürünü. Silsin bu herifin kaydını. Gitsin, hangi taş katı ise başını ona vursun. Hadi bakalım…’

Odacı;

‘Aman efendim’ diyecek oldu.

‘Aman, zaman yok! Silin kaydını. Bu sefer de şu temizliğe buradan başlayalım. O benim arkamda kalacağına, ben onun arkasında kalayım.’

Hususi kalem müdürü, odacıyı dışarı çıkardı. Müsteşarın odasına gidip işi anlattı. Odacıyı nazır beyin gözü önünden çektiler ise de Nezaret hizmetinden çıkaramadılar. Nazır beye de eski odacının kardeşi oğlunu odacı verdiler.”

 

x   x   x

GÜNÜN ÇİZGİSİ, GIRGIR’dan, 04 Şubat…



Tarih: 06.02.2015 Okunma: 756

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?