Biz vatandaşlar kendi ahlak ve namusumuzu kendimiz korumaktan aciz olduğumuz için, sağ olsun hükümetler tedbirler alıp koruyuveriyorlar.
Vatandaşın ve çocukların ahlak ve namusunu korumak, bütün hükümetlerin birinci sıradaki asli görevidir.
Bir parti seçimi kazanıp hükümet oldu mu, ilk işi bakar, ahalinin ahlakını korumada ne gibi eksiklikler var… Önce onları tespit edip, giderir.
Gerekli hukuki düzenlemeleri yapar. Yani, bizim ahlakımızı bozan konularda ne kadar yasa ve yasak eksiği varsa, öncelikle onları tamamlar.
Ahlak zabıtasını biraz daha takviye ve tahkim eder.
Bu yetmez tabii…
Halkın, bilhassa çocukların ahlakını bozan kişi ve kurumları 7 gün, 24 saat gözetleyecek, denetleyecek yeni müesseseler kurar. Bu müesseselerin başına memlekette “namus ve ahlak timsali” olmuş kimseleri getirir.
Böylece, ahlak ve namus konusunu garantiye aldıktan sonra, gönül rahatlığıyla diğer icraatlarına başlayabilir.
* * *
Bizim memlekette, ahalinin namusunu koruyan en mühim kurum, Radyo Televizyon Üst Kurulu… Kısaca, RTÜK.
Malum, bu kurum ülkedeki TV kanalı sayısı artınca icat ve ihdas edildi.
Başına da namuslu ve ahlaklı adamlar atandı.
Bu kurumun başına en namuslu, ahlaklı ve “ak” adamı da şimdiki hükümet görevlendirdi.
RTÜK başkanı o kadar sütten çıkmış ak kaşık ki; adı, “dünyadan geçmiş, ahret adamı” manasına gelen Zahid… Soyadı ise, hem kendi adına, hem başına geçtiği kurumun niteliğine, hem de ülkenin başındaki “Ak” parti iktidarına tamamen uyum halinde:
Akman. Yani ak adam.
* * *
Akman, vazifesinin ağır sorumluluğunu idrak halinde hemen işe koyuldu.
Bir baktı ki; televizyonlarda küfür, argo, müstehcen sahneler, kadeh tokuşturmalar gırla gidiyor!
Aman Allah’ım!
Memleketin çocukları ve gençliği dejenere oluyor, halkta ahlak ve namus diye bir şey kalmıyor!
Derhal eline makası aldı ve bu ahlaksızlıkları ta kökünden budadı.
Artık, TV programlarımız tertemiz. Ne müstehcen bir sahne, ne içki görüntüleri kaldı. Ahlak ve namusumuz ebediyen kurtuldu.
En mühimi de çocuklarımız kurtuldu.
Çünkü özellikle komedi filmlerinde sıkça geçen “eşşoğlueşşek”, “pezevenk”, “hıyarağası”, “deyyus”, “namussuz”, “sahtekâr” gibi argo kelimeler yasaklandı. Çocuklarımız artık melekler kadar saf, temiz ve ahlaklı büyüyorlar.
Bunlar zararlı kelimeler, yasaklanmaları lazım! Küçüklere dokunur.
Ama…
Televizyonun en çok seyredilen saatlerinde bağıra çağıra önüne geleni “alçak”, “haysiyetsiz”, “şerefsiz”, "Ulan müfteri", “terbiyesiz” gibi kelimelerle azarlayan Başbakanın bu sözleri masumdur. Bunlar Küçüklere dokunmaz.
Bir de; 4.500 lira maaşlı bir memur olan, ahret insanı RTÜK başkanının nasıl milyonlarca liralık servete sahip olduğunun ortaya çıkması da küçüklere zararsızdır. Belki de iyi örnektir.
Hüsn-ü misaldir.
* * *
Hani, şu, filmlerde sansürlenen sözler var ya; birileri alındığı için, onların kırpıldığı aklıma gelmiyor değil!
* * *
Uysa Da uymasa Da
Akman için tek yol: İ S T İ F A!
Ne demişti Akman?
Deniz Feneri iddianamesinde adının hiç geçmediğini söylemişti.
Gerçek neydi?
Tam 37 kez geçiyordu.
Ne demişti Akman?
RTÜK Başkanı olduktan sonra bütün ticari faaliyetlerine son verdiğini açıklamıştı.
Gerçek neydi?
RTÜK Başkanı'yken Almanya'da şirket yöneticisi olarak gözüküyordu.
Ne demişti Akman?
Armada'dan kira almanın ticaret olmadığını belirtmişti.
Gerçek neydi?
Bir şirketin bünyesinde işyerlerinizi kiraya vererek elde ettiğiniz kazançla ilgili faaliyet de 'ticari faaliyet' sayılıyordu.
Akman ne demişti?
Almanya'daki bir kooperatifin sadece fahri üyesi olduğunu öne sürmüştü.
Gerçek neydi?
Kurucu ve yönetim kurulu üyesi olduğu belgelerle sergilendi.
Akman ne demişti?
Almanya'da kendisiyle ilgili herhangi bir soruşturma, kovuşturma olmadığını söylemişti.
Gerçek neydi?
Almanya'daki kooperatif soruşturması kapsamında, mahkeme kararıyla ve hakkında 'dolandırıcılık ve kara para aklama' iddiasıyla Almanya'daki evinde arama yapılmıştı.
Akman için tek bir yol kaldı:
İ S T İ F A !
Unutmayın:
Zahid Akman'ın Armada'daki hisselerini mal beyanında göstermediği, mahkemeden gizlediği de ortaya çıktı,(Hürriyet'in önceki günkü manşeti).
Günlük deyişle durum vaziyeti böyle. Kısacası vahim!
Çok şey karanlıkta...
Hasan Cemal, Milliyet, 27 Eylül Cumartesi 2008