Bu yazım normal İstihbarat yazılarından farklı bir yazı
olacak ve aynı zamanda devletime de ithaf olunacak. Bir devlet, istihbarat ve
eğitim sorununu çözsün, emin olun, dünya platformunda söz sahibi olan bir
devlet olur. Akademik lafazanlıklardan hazzetmediğimi defaatle ifade ettim. Bu
yüzden olabildiğince doğal yazmaya çalışacağım. İstihbarat, bir devlet
mekanizması için en hayati organdır. Hatta devleti devlet yapan şey istihbarattır
diyebiliriz ve mübalağa da yapmış olmayız. Bugün, Amerika, İngiltere, Rusya,
Almanya, İsrail bu kadar etkili ise, burada ki en büyük pay, istihbarat
servislerinindir. Kanlı ve kirli birer terörist örgüt gibi faaliyet gösteren, Lanet
olasıca MOSSAD ve CIA hepimizin malumudur ve dünyada ki etkileri de bellidir.
İstihbarat, tam anlamıyla, örtülü ve fiili mücadele mekanizmasıdır. Evet,
örtülü hareket eder ama elde ettiği bilgiler ve yaptığı hamleler devlet
nezdinde çok büyük öneme haizdir. İstihbarat, devlete, millete, vatana ve
kurulu düzene matuf, içeriden ya da dışarıdan gelecek, gelmesi mümkün
tehditleri önceden ihsas etmek ve gerekli tedbiri almaktır. Elbette bağımsız
değildir ve bağımsız hareket etme özelliği yoktur. Devletin üst makamlarıyla
birlikte hareket eder. Onlara bilgi aktarır, onlardan emir alır. İstihbarat
Teşkilatlarının nasıl olacağına, mevcut düzene hâkim zihniyet ne ise, o karar
verir. Bu doğaldır. Çünkü hâkim renk ne ise, o renk genele yayılır, isteseniz
de istemeseniz de. Binaenaleyh, müesses düzen, nasıl ve nerede konumlanmasını
istemişse ve nasıl şekillendirmişse, o minvalde hareket eder, faaliyet durumuna
geçer. Tabir caizse, devlet teşkilatının motoru konumundadır. İstihbarat,
insicamlı çalışmazsa, devlet çarkı da insicamlı dönmez. Kaos hâkim olur ve
denge bozulur. Çünkü istihbarat bir anlamda denge unsurudur. Devletin gözüdür,
istihbarat. Güvenliğin, gerçek aktörüdür. Görünürde Emniyet Teşkilatı güvenliği
sağlıyor görünse de, arka planda ki aktör istihbarattır. Muhtelif odaları
vardır. Elde edilen doneler genel bir bilgi havuzunda birikir. Kapalı bir
havuzdur bu, herkes girip çıkamaz ve bilemez. Faraza sistemin içinden biri bile
olsa. Her sistemin tehdit ve tehlike algısı farklıdır. Bu algı, isthibari
faaliyetlerde direkt olarak belirginleşir. Teşkilat, doğal olarak bu algıya
göre muayyen bir düzene sokulur. Sistemler zihniyetlerin, istihbaratta
sistemlerin ürünüdür. Herkes bir düşünceye sahiptir. İşin hakikatinde ise, fasılalı
değişim ve dönüşüm, istihbarat için kesinlikle olmaması iktiza eder, çünkü
derin tehlike arz eder. İstihbarat, öncelikli olarak Milli olması iktiza eden
yapıdır. Ayrıca muhakkak Milli olmakla birlikte bağımsız bir tarafı da
olmalıdır. Bağımsız derken, direkt olarak Cumhurbaşkanına bağlı olmalıdır ama
elbette Başbakana da muhakkak olarak bilgi aktarmalıdır. Milli derken de, bu
devlet, millet, vatan için çalışmalıdır. Yabancı istihbaratların dâhilde ki
Truva Atı olmamalıdır. Varlık, yokluk meselesi gibi bir şeydir istihbarat
meselesi. Derin düşündüğünüz zaman ne denilmek istendiğini mutlaka fark
edeceksiniz. Çünkü devletin mahremidir istihbarat. Milli mevcudiyete düşman
olan odaklardır istihbaratın asıl hedefi. Devletin gören gözü, hisseden kalbi,
düşünen kafası olabilmelidir. İşte bu yüzdendir ki Milli Hüviyete haiz olması
iktiza eder. Hiçbir devlet, kendi bütünlüğü dâhilinde, kendi mevcudiyetine
karşı harekete kalkışan ve bu yönelimli yapıları koruyup kollayan bir yapıya
müsaade etmez. Bu yapı, istihbarat olunca daha bir dikkat kesilinir. Bu vatanın
kıymetini bilene de, bu vatan için çalışana da canlar feda olsun.
İstihbaratın bünyesinde vazife de olan bireyler, içeriye
girerlerken, kendi kimliklerini bir anlamda dışarıda bırakıp öyle girerler.
Zira orası farklı bir odadır ve farklı kimlik ister. Adı belli; istihbarat. Diğer
bir tabirle, derin ve karanlık oda. Oraya aydınlık giren, karanlık çıkar. Sığ
giren, derin çıkar. Tabi bunları olumlu olarak söylüyoruz. Böyle olmak
zorunludur. Oraya dâhil olan şahıs, gerektiğinde en tehlikeli bölgelere,
yapılara, yabancı istihbarata sızmakla görevli bir ajandır. Çünkü onun vazifesi,
tehditleri ve tehlikeleri ihsas ederek, tepeleri bilgilendirmek ve gerekli tedbirleri
almaktır ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. Elde ettiği donelere
göre taktik, strateji belirlemek ve en vurucu hamleyi yapmaktır. Yani görevi en
sarih ifadeyle; tehlikedir. Bir istihbarat elemanının dünya nimetleriyle fazla
ilgisi olmamalıdır. Tabir caizse, onlar yaşamak için değil yaşatmak için
savaşan sessiz ve derin güçtür. Zaten ölüm, onların diğer adıdır. O, süfli arzu
ve heveslerin adamı değildir, olamaz. Çünkü böyle bir şey, hem o yapı için hem
de devlet ve millet için felaketin zillerinin çalması demektir. İstihbarat, yıkmak
için değil yapmak için vardır. Tabi bu durum, kendi tarafı için geçerlidir.
Yoksa düşman taraf için değil elbette, kendi tarafı için tehlike arz eden
durumlarda, düşman tarafı yıkmayı bırakın paramparça etmek için çalışmalıdır. Varlığını,
devletin, milletin, ülkenin varlığına, bekasına adayacak kadar asil ve soylu
olmalıdır. Duygulu olmalıdır ama mantıklı hareket etmelidir. Muhakkak şekilde sonsuz
güven vermelidir. Ki, ancak bu şekilde, devlette, millette, ülkede güvenlikten
yana emin olabilsin. Eğer istihbarat dâhilinde vazife yapan birilerinin,
sadakati şüpheli hale gelmişse ya da ihaneti tespit edilmişse, mutlak surette
infaz edilmelidir. Tabi bu durum, en hayati bölümde görev alanlar için
geçerlidir. Zira istihbarat, ihanet kaldırmaz. Çünkü yapılan ihanet sadece
istihbarata yapılmaz. Devlete, millete, vatana ve tüm mevcudiyete yapılır. Mehmet
Çelik isimli bir profesörümüz var, bir
ara televizyonda, Suriye olayından bahsederken, oraya görevlendirilmiş
ajanlardan bahsetti ve onların kendi devletlerine yani Türkiye’ye değil
Suriye’nin Müslüman katili başkanına çalıştıklarını söyledi. Ve sonuçta zararın
Türkiye Cumhuriyeti Devletine ağırlığından söz etti ve haklıydı da. Ama
maalesef burada ki asıl suç devletindir, çünkü yanlış adamlar tercih
edilmiştir. Ve bu ajanlar, kendi tarafları için yıkıcı, düşman taraf için ise
yapıcı bir durum almışlardır. Bu hata değil ihanettir ve asla affedilmemelidir.
Devlet, istihbarata eleman alımı yaparken, bin düşünüp bir hareket etmelidir. İstihbaratın
bünyesinden ayrıldıktan sonra, kimileri asli kimliklerine dönebilme imkânına
erişebilirler, kimileri de artık üzerlerine yapışmış olan ikinci kimlikleriyle
yaşamlarını son nefeslerine kadar sürdürürler. Her bir şahsiyet, bunu, o yapıya
girerken göz önünde bulundurmalıdır. Zira bu insanlar, artık farklı bir dünyaya
adım atmaktadırlar ve kurulu düzenle bütünleşmiş insanlardır, ajanlardır. Hem güvenlikte olmalıdırlar hem de güvenliği
temin etmelidirler.
İstihbarat; bir milletin, bir devletin, gizli eli, gizli
gözü, gizli kulağı, gizli beyni, gizli kalbidir. O çalışmazsa, devlet arabası
insicamlı şekilde yürümez. Bu yüzden, sonsuz hassas bir mevzudur. Bir milletin
ve devletin, yükselip yücelmesi nasıl eğitimle mütenasipse; bir milletin ve
devletin kuvvet kesbetmesi de istihbaratla mütenasiptir. İstihbarat, bir
devleti, hem perişan edebilir hem de şöhretlendirebilir. Bir devletin, dünya
platformunda ki yerini bile, devletin istihbaratı tayin eder bir yerde. Şöyle
izah edelim; ruy-i zeminde ki devletler, gizli ya da açık, bir çatışma
içindedir. Yalanlanamayacak bir gerçektir bu. İlişkiler zevahirde dümdüz
görünse de, görünmeyen derinlerde gizli bir girdap, patika mutlaka vardır. Her
devletin elinde, diğer bir devlete karşı zamanı geldiğinde açacağı bir kartı
muhakkak olarak bekletilmektedir. İşte tam da burada, etkinliğini, gücünü,
varlığını göstermelidir istihbarat. Mutlaka bu kartlardan haberdar
olabilmelidir. Zira bağlı olduğu devleti, bu kartlara göre pozisyonunu
belirleyecektir. Bilakis, devlet zora girer ve altından kalkamayacağı bir yükün
altında ezilir. Devlet, prangaya vurulmuş gibi olur. Şayet bir başarı
kaydedilirse de, devletin etkinliği artar, söyleyecek sözü, kullanacak kozu
olur. Nihayetinde de, yumruğunu vurma hakkı elde eder. Hiçbir insan, bu çağda, tek başına değildir.
İlla ki, bir bütüne aittir. Aidiyet insan içindir ve insan, aidiyetten gizli
bir hoşnutluk duyar. Yalnız olmadığını, arkasında bir kuvvet olduğunu duyumsar
ve içsel rahatlık hisseder. Binaenaleyh, istihbarat, hiçbir zaman parçayla
iştigal etmez, onun hedefi bütün yapıdır. Ama elbette, parçayla iştigal ettiği
ender durumlarda olabilir. Zira bütünü kontrol eden, zaten parçayı da kontrol
etmiş olacaktır. Bu yüzden parçayla iştigal zaman kaybıdır ve istihbarat için
zaman sonsuz önemlidir. Eğer bir yapıyı mutlak kontrol altına almış bir kişi
varsa, o kişinin gözetim altına alınması işin hallolması anlamına gelir. Bu da
istihbarat adına büyük bir kazanımdır. İstihbarat faaliyeti, çetrefilli ve
kaotik bir faaliyettir. İstihbaratçı, girdapların adamıdır ve biteviye
çözümleme peşindedir. Zaman bu yüzden çok önemlidir işte. Bu arada, her
istihbarat teşkilatı için tehlike ve tehdit algısı değişiklik arzeder, takip
edilen yapıları da bu algı belirleyecektir hiç kuşkusuz. Bir bütüne rengini, o
bütünü avuçlarına alan kişi verecektir, o bütünün kimliğini o şahıs
biçimlendirecektir, istikameti o şahıs tayin edecektir. Binaenaleyh, o şahsın
murakabe edilmesi ve gözetim altında tutulması, bütüne dair her şeyin bilinmesi
ve farkında olunması demektir. Söylediğimiz gibi, parçaların peşine düşmek, hem
maddi külfettir, hem zaman israfıdır, hem de yorgunluk ve bıkkınlık verir. Bu
da direkt olarak başarıyı olumsuz yönde etkiler. Bu arada şöyle ince bir
nünasta vardır; bir bütünde, o bütünü avuçlarında tutan şahıs kadar etkili olan
ama bütünden ayrıymış gibi kendini gösteren şahıslarda olabilir. Bu bir taktik
ve strateji icabıdır. Bütüne kendisi yüzünden halel gelmesi adına böyle bir
görüntü arzederler. İstihbarat teşkilatı bunu muhakkak olarak fark
edebilmelidir. Bu tipler, özellikle, aydın vasfını taşıdığı düşünülen zümre
içerisinde görülür. Gizli bir el tarafından finanse edilirler ama bunu hiçbir
zaman açık etmezler. Fark edilemedikleri içinde, sanki bağımsızmış gibi bir
izlenim yaratırlar. İstihbarat teşkilatı, bahusus, bu zümre üzerine sonsuz
dikkatle eğilmelidir. Çünkü bir toplumda burada bulunan hainler kadar tehlikeli
hiçbir kimse yoktur. Çünkü bu tipler, devletin her organına sızabilmekte, her
organından direkt ya da endirekt yollardan bilgiye ulaşabilmektedirler.
İstihbarat öyle bir güçtür ki, devlet kurar ve devlet yıkar.
Hayatları değiştirir. Bu yüzden öyle bir istihbarat teşkilatı oluşturulmalıdır
ki ve o teşkilatın bünyesinde öyle elemanlar olmalıdır ki, devletin bekasından
ve milletin güvenliğinden yana hiçbir sıkıntı zuhur etmesin. Vatanın bir karış
toprağında tehdit ve tehlike sezilmesin. Uçan kuştan haberimiz olsun. İstihbaratın
bünyesinde, insanlığa yön tayin eden Hak Dini ve batıl dinleri, düşünce
akımlarını, ülkelerin iç yönetiminde etkisi olan dini ya da ideolojik yapıları
inceleyen, bunların analizini ve tetkikini yapan bir bölüm olmalıdır.
Elemanlar, mutlak surette din alanında bilgi sahibi olmalı ve felsefi olarak
kendilerini yetiştirmiş olmalıdırlar. Dinlerine ve kimliklerine sıkı sıkıya
bağlı olmalıdırlar. Strateji belirleyebilmeli, taktik mevzuunda profesyonel
olmalıdır. Detaya inebilmeli, harflerin,
kelimelerin ve cümlelerin şifresini ve sırrını çözebilecek zekâya sahip
olmalıdırlar. Bilinmelidir ki, sistemleri biçimlendiren, zihinleri
şekillendiren, hayatları murakabe eden şey, fikirlerdir, fikir akımlarıdır ve
dini umdelerdir. Hatta insanların tabi oldukları hukuk sistemini dizayn eden ve
kurumsal yapıları şekillendiren şeyde fikirlerdir. Hepimizin tabi olduğumuz
devlet anayasası bile fikirlerin kâğıt üzerinde sistematik olarak tanzim edilmiş
halidir. Tüm bu söylediklerimizi kapsayan, kuşatan ve rejim halini almış
mücerret mekanizma da fikrin müşahhaslaşmış halidir. Bir istihbaratçı, çağı da
çok iyi analiz edebilmelidir. Analitik ve senkronize düşünebilmelidir. Eskiden
kopmamalı ama yeniyi de tanımalıdır ve kendisini de yeniye göre kurgulamalıdır.
Eskiyi ve eskimeye meyyal olanı, yeniyi ve uygulanması muhtemel ve mümkün
yeniyi çok iyi fark etmeli ve tefrikini yapabilmelidir. İşte ancak bu şekilde
teşekkül etmiş ve elemanlarını bu kriterlere göre tespit etmiş bir istihbarat
teşkilatı başarıya ulaşabilir ve kendisinden beklenileni verebilir. İçeriden ve
dışarıdan, devlet ve millete yönelebilecek tehlikeleri ve tehditleri fark etmek
ve kontrol etmek çok önemlidir, yok edemiyorsa bile, verilecek zararı minimum
düzeye indirmelidir. Çünkü bazı tehdit ve tehlikeler vardır ki, bunlar yok
edilemez ama kontrol altına alınabilirler. Haddizatında, bir millet, hakiki
anlamda cehaleti yenmişse, şuurlanmış ve bilinçlenmişse, tefrikaya vesilen olan
küçük sorunlarda yok edilmişse ve nihayet büyük bir birlik sağlanmışsa, o
millete karşı içeriden ve dışarıdan bir tehdidin ve tehlikenin yönelmesi
kabil-i mümkün değildir. Zira istihbaratı bile zor durumda bırakan, çıkmaza
sokan şey, tefrika mikrobunun bünyede kök salmasıdır. Tehdit ve tehlike teorik
olarak muhtemel olabilir ama bu pratikte asla mümkün boyutuna ulaşamaz. Kayaya
çarpan kuş paramparça olur ama kayadan kopan bir kıymık bile olmaz. Türk
Milletinin yegâne sorunu; dâhilde ki tefrika mikrobudur. Maalesef, birliği
değil ayrılığı doğuruyor her şey.
Ülkeler değil, istihbaratlar savaşırlar. Siyaset ise,
istihbaratın topladığı bilgilerin müzakere edilmesidir bir anlamda. Kimin eli
güçlü ise, o, bir adım öndedir. Kim ne derse desin kardeşim, tek bir şey bilirim;
bu devletin istihbaratı kesinkes MİLLİ olmalıdır ve süperistihbarat olmalıdır.
İstihbaratımız, rengini, biçimini, kokusunu, tadını, milletinin dininden ve
kimliğinden alır, almalıdır. Şeytanın tüm kirli ve kanlı tezgâhlarını
parçalayacak ve şeytanı altüst edecek kadar kuvvetli olmalıdır. Ve istihbarata
yönelik haysiyetsizce tazyikatlarda acımasızca geri püskürtülmelidir. İstihbaratın
elemanları, sarsılmaz, yılmaz ve yıkılmaz, fedakâr, sadakatli, bilgili ve cesur
birer fedai olmalıdırlar. İslamiliği-Milliliği, zamana, zemine ve şahsa göre
kesinlikle değişmemelidir. Çünkü sürekli değişen istihbarat asla istihbarat
değildir ve böyle bir istihbarat, ülkesini de, milletini de felaketlerin
eşiğine sürükler. Bir milleti, bir ülkeyi, bir devleti, muhtemel tehditlerden
ve tehlikelerden koruyan ve kudretli yapan ne askerdir ne de polis,
istihbarattır. Elbette ki, milletin devasa ve gizli gücüyle. Her devlet
istihbaratına çok önem verir ve her devletin istihbaratı tabir caizse ahtapot
gibi çalışır. Eğitim alanında, emniyet alanında, sosyal alanda, askeri alanda, psikolojik
alanda, ekonomik alanda, politik arenada, sanayi ve tarım alanında, bankacılık
sektöründe vs. hep gizli ajanlar bulunur. Hatta bazı yabancı istihbarat
ajanlarının bazı ülkelerden gizlice bitki örneği bile topladığı vakidir. Çünkü
bunlar birbirleriyle ilintili yapılardır. Birinde meydana getirilen bir sarsıntı
muhakkak diğerini de etkiler. Bu yüzden yabancı istihbarat bu alanların
hepsinde faal durumdadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin istihbaratı da
muhakkak her alanda kendini göstermeli ve kuvvet kesbetmelidir. İstihbarat
teşkilatı en üst düzey teknoloji ile donatılmalıdır. Elemanları adeta birer
süperbeyin olarak yetişmiş elamanlar olmalıdırlar. Bizim istihbaratımızın
donatımı Truman zamanında yapılmıştır. Yani büyük destek verdiği bilinmektedir,
tabi boşuna değil elbette. Binaenaleyh, ilk evvelde, kesinkes, bir istihbarat
binası yapılmalıdır yeniden ve o bina yapılırken sağlam elemanlar gece gündüz
nöbette olmalıdırlar. Hatta o elemanları bile gözlem altında tutan çok gizli ve
görünmeyen elemanlar fark edilmeyen yerlerde siper edinmelidirler. Ve o bina
çok temiz ve mutlak güvenli şekilde tesis edilmelidir. Sonra da en ileri
teknoloji ile donatılmalıdır o bina ve elemanlar öyle seçilmelidirler ki, hatta
ve hatta Kur’an’a ve bayrağa el bastırılarak yemin ettirilmelidirler. Adımlarını
o kapıdan atarlarken en ufak yanlışlarında o kapıdan cesetlerinin çıkacaklarını
bilmelidirler. Milli kimlik ve din bir istihbarat için yumuşak karındır. Elde
hazır bulunan önemli bir kozdur. Bu noktalardan sızarak, bir devlet ve millet
üzerinde istediğiniz gibi etki de bulunabilirsiniz. Yabancı istihbaratların
bahusus İslam ülkelerinde kullandıkları en önemli kozdur bu. Biteviye bu yönü
kaşırlar. Ki bu yönde başarılı olmakta çok kolaydır ama İslam ülkelerinde bu
biraz zorlayıcı olabilir. Çünkü İslam başka bir dindir. Ona bağlı olanlara,
derin bir vicdan ekler, tefrikayı yok eder, kardeşlik aşılar, barış ve sevgi
eker insanlık toprağına. Bu yüzden İslam memleketlerinde bu yönde başarılı
olmak çok büyük ve derin tezgâhlar iktiza eder. Fakat ne acıdır ki, melun
şeytan bunda epey başarı kaydetmiştir. Bu da ümmetin arasına sirayet etmiş
tefrika mikrobu yüzündendir. Bir devlet ki, kimlik ve din konularında öyle
hassas olmalıdır ki, buralardan sadır olacak tehlikeleri sezildiği an bertaraf
edebilmelidir. Tabi iş yine istihbarata düşmektedir. Çünkü buradan elde
edilecek kozların önü tıkanırsa, yabancı ajanların da önü tıkanır. Zira yabancı
ajanlar hep bir açık ararlar ve orayla sürekli oynar dururlar, o açığı sürekli
büyütmek için hareket ederler. Öyleyse, öyle bir sistem olmalıdır ki, kullanıma
açık olan bu alanda dikkatli olmalı, birleştirici ve bütünleştirici unsurları
tespit edip ortaya koymalıdır ki, insanların dağınıklığını önlesin ve onları
kolektif bilince, kardeşliğe ve mutluluğa eriştirerek bu tarafın
kullanılabilirliğini yok etsin. Tefrika
yok edilmez, en ufak ayrılıklar büyütülürse, sonu belirsiz kaoslara,
buhranlara, bunalımlara davetiye çıkarır. Bizim ülkemizin derin yaralarından
biridir ve belki de en önemlisidir bu, hatta tüm İslam memleketlerinin. Bu da
istihbaratımızın, içeride ki ve dışarıda ki tehlikeli adamların ve ajanların
etkileri altına girmesinden kaynaklanır. İstihbarat temizlenmezse ve
yerlileştirilmezse, ülke batar, devlet çöker, millet enkaz altında kalır.
Evet, bir istihbarat bir millet için ne kadar önem
arzediyorsa, bir millette, muhkem ve sarsılmaz bir kale mahiyetinde olan
istihbarat için o derecede önem arzeder. Çünkü her şeyde esas olan, özne
konumunda olan, milletin kendisidir. Milletsiz, hedefe vasıl olunmaz ve
milletsiz, yola çıkılmaz. Yakınlardan bir misal verelim; 12 Eylül denilen
kapkara günde, bu milletin bahtının karartıldığı günde, milletin boğulduğu,
devletin zaafa uğratıldığı, vatanın gizli işgale uğradığı, baykuşların tünediği
bir zamanda, bu millet adeta bir nehir gibi sokaklara boşalsaydı ne olurdu?
Gencecik insanların boyunlarına yağlı urganların geçirilmesine gövdesini set
yapsaydı ne olurdu? Şu an dem sürenler cehennemi boylamış, hayatlarının
baharında toprağa gidenler nice baharlarda yeşermeye devam edecek birer çiçek
olurdu. Adalette gerçek yerini bulurdu. Çünkü yaşamayanlar yaşamayı,
yaşayanlarda yaşamamayı hak edenlerdir haddizatında. Binaenaleyh, istihbarat
gerçekleri ortaya çıkarmayı, siyasette o gerçekler ekseninde milleti
bilinçlendirmeyi ve uyandırmayı görev bilmelidirler. Millet yekpare olarak
bilinçlendirilmeli, şuurlandırılmalı, uyandırılmalıdır. Tefrikalar yok
edilmeli, muhteşem bir birlik sağlanmalı ve topyekûn, düşmana karşı
durulmalıdır. Zira din, devlet, vatan, millet düşmanı fraksiyonların,
kliklerin, yapıların, örgütlerin, hareketlerin kendi anlayışlarına göre zafere
erişmelerinin yegâne yolu; milletin iç disiplinini bozmalarına, bünyenin dengesini
sarsmalarına ve milleti birbirine düşürmelerine endekslidir. Ve
devletin-milletin direncini ve kararlılığını kırmalarına merbuttur. Bilinmelidir
ki, düzen, disiplin ve kararlılık, düşmanın kâbusudur. Ve bu istikamette
insicamlı olarak yol alanlar, yönlerini bulanlar muhakkak kazananlar olurlar.
Enfal Suresi 46. Ayeti lütfen tertil ve tedebbür ile okuyunuz. Keza Türk
Milletinin ünlü hakanlarından olan Bilge Kağan’ın sözleri hepimizin malumudur.
İçeride kargaşa olmadığı, millet birbirine düşmediği sürece, her ne olursa
olsun bu milletin varlığının payidar olacağını söylemektedir. İç nizamın
bozulması her türlü felaketin kapıya dayanması demektir. Düşman içinde en büyük
kozdur dâhilde ki kaotik ortam. Kendi ülkemiz en canlı tanığıdır bu durumum ne
hazin ki. 10 yılda bir tekrar edilen darbelerle bu milletin birlik dokusu
maalesef zedelenmiştir. Ve suni bir terör üretilerek bin yıllık kardeşlik
berbat edilmiştir. Şeytan ve uşakları bu milleti mahvetmişlerdir. Dâhilde ki
kaotik ortam, yine kendi devletimizin her kurumuna sızan kirli zihinlerin eseridir.
İstihbarat teşkilatı kesinlikle sığ, suni ve basit meselelerle iştigal
etmemelidir ve ettirilmemelidir. Hürriyetlere müdahil edilmemelidir. Milletin
sevgisi, saygısı, desteği kesinlikle yok edilmemelidir. Hem istihbarat kendi
devleti ve milletiyle uğraşmaz, onun vazifesi daha büyük, asil ve soyludur.
Çünkü kendi kendine savaş açan hiçbir yapı kazanamaz ama yok olur gider. Halkın
müzahereti olmazsa, istihbarat yalnız kalır. Kuvveti azalır, bilgiye
ulaşmasında sıkıntı çıkar. Bilgi ve kuvvet kaynağı kuruyan bir istihbarat artık
ölü konumundadır. Zehirlenmiş ve hastalanmıştır. İstihbarat, hayatın içine
girmemelidir, kıyıda durmalı, gözetimini yapmalıdır. Onun dürbünü uzaklara
endeksli olmalıdır. Işığı kuvvetli olmalıdır. Kafasının her yönünde gözü ve
kulağı bulunmalıdır. O muhtemel tehditleri, tehlikeleri, kahpe hamleleri
bertaraf etmekle görevlidir. Sürekli taktiklerini ve stratejilerini gözden
geçirmelidir. Kendisini ve sınırlarını çok iyi bilmeli ve ayarlamalıdır. Neyi
ne zaman yapacağını, nerede, nasıl ve niçin duracağını, kiminle, nereye ve
neyle yürüyeceğini çok iyi bilmelidir, tespit etmelidir. Kalabalık
tehlikelidir. Kalabalıkta murakabe gizli tehdittir. İstihbarat için en uygun
zemin hayatın kıyısıdır. İstihbaratçılar, hoş, güzel ve neşeli zamanlar
geçirmek için var değildirler, onların varoluşlarının sebebi, milletin güvenini
sağlamak, millete huzurlu ve hoş hayatlar sunmaktır.
Son tahlilde; öyleyse, haydin asil ve soylu istihbaratçılar!
Sizler kutsal vazifelerinizin başına, necip milletimiz de huzur ve emniyet
içinde yaşamaya!