Bu terim ile ilgili, dilimizde pek olumlu bir şey bulamazsınız. Onları burada sıralamanın bir yararı da yoktur. Adı üstünde, sonradan görme!. Yani, başlangıçta görmemiş , zaman tünelinden geçerken, lehinde bir takım olumlu gelişmeler olunca, maddiyatta ve kantarda bir genişleme olurken, beyinde bir daralma olmuş kişiliklere, bana göre, toplumda sonradan görme denir.
Çevremizde bu tiplemelerden o kadar çoğaldı ki!.. Nereye baksanız görebilirsiniz. Çok uzakta değillerdir. Kültürel olarak inanılmaz fakir, cebe gelince şişkindirler. Küçük dağları ben yarattım edasındadırlar. Etrafındaki herkesi, parayla satın alabilecek ve istediği işi yaptırabileceğini zanneden tiplerdir. Bunların son model jeepleri, yatları, katları vardır. Beslendikleri mekanlar, dar gelir bu dallamalara, az tanındıkları veya hiç tanınmadıkları mekanlarda daha rahat hareket ederler. Çünkü; hesap şaşmıştır bir kere(!)
Kompleks ve kaprislerinin esiridirler. Geçmişte çektikleri sıkıntıların acısını, her ortamda çıkartırlar. Eğer, yanlışlıkla bir işiniz düşerse, yandınız demektir. Aman dikkat edin. Bu sonradan görmeler, aynı aile içinde ve yakın çevrenizde olabilirler. Bir kısmı da, geçmişte birilerinin beslemesi iken, şans yüzüne gülmüş ve ekonomik olarak düze çıkmışlarsa bir kere, yaklaşmayın onlara. İşte bu aşamadan sonra, o, beslemelerden korkmalısınız. Onların başına, o esnada bir taş düşmüş ve o darbeyle geçmişi unutuvermişlerdir. Karşınızda bambaşka bir karakter pardon karaktersiz vardır artık. Geçmişi hatırlamadığı için, Vefa falan da aramayın. Vefa, sadece BOZACI’da kalmıştır günümüzde!
Bu sonradan görenler, eğer siyasetin merdivenlerini çıkarken, Adem’in Elmalarını toplayıp zirveye çıktılarsa, vay o toplumun haline. Geldiği noktayı, toplumdan birçok kişi bilir ama, artık güç ondadır. Ne yapabilirsiniz ki? Sadece çenenizi yorulur. Bunlardan kaçma-kurtulma şansınız da yoktur. Her gün, evinizin davetsiz misafiridirler. Hangi kanalı açsanız, karşınızda dururlar. Yıllar önce, Azerbaycan’da bir vesile ile bulunduğumda, halk, Türkiye’nin TV Kanalarından başka kanal izlemezdi. Niçin kendi kanalınızı izlemiyorsunuz diye sorduğumda? Duvardaki resmi gösterirlerdi. O günün devlet başkanı,Merhum Heydar Aliyev, bütün gün devlet kanalını dolduruyordu o günlerde. Halka gına gelmişti. Türkiye’nin kanalları Hızır gibi yetişiyordu halkın imdadına. En büyük hediye bir çanak antendi o yıllarda. Şimdi sıra bize mi geldi ne?
Bu sonradan görmeler, her meslek grubunda vardır. Genellikle, ticarette yürü ya kulum deyip bir rüzgar yakalayanlar çoğunluktadır. Bunlar, işler iyi gittiği sürece çevrelerini pek görmezler. İlk fırsatta, Ukrayna ve Rusya’ya iş seyahatleri yaparlar. Eşinin altına bir araba, bir de limitli kredi kartıverirler. Eşi, çocukların bekçisi ve bakıcısı olarak, kendi özgürlük alanında oyalanır. İş adamı sıfatındaki koca ise; on-onbeş günde bir evi ziyaret eder, çocukların durumunu görür ve iş adamlığına döner. Çocukların da kredi kartı vardır,kimseye muhtaç etmez onları. Baba, sadece bankamatik babalık yapmaktadır. Çocuklar, sevgisiz yetiştikleri için, çevrede ne kadar kötü alışkanlık varsa bulaşırlar. Anne ne yapsın?. Ortada baba yok. Baba iş adamı!.. O, Rusya’da, Ukrayna’da iş bitiriyor(!)... Son dönemde, bir de bu tip sonradan görmeler mantar gibi çoğalıverdi.
Bu sonradan görmeler, her yerde kendilerini belli ederler ama, onlar bunun farkında değildir. Yaptıkları her davranış, attıkları her adım, konuştukları her kelime, bağırır ben sonradan görmeyim diye!. Tabii, cep dolunca , makam artınca, çevresinde bir yığın yalaka türeyiverir. Bu yalakalardan, ulaşılmaz biri olup çıkıverir. Yalakalık, ölmeyen bir meslek dalıdır. Osmanlı’da bunlara dalkavuk denirmiş. İşleri hep aynı. Duymak istediklerini, görmek istediklerini o zat-i şahanelere gösterir veya duyururlar. Onların görevi, o, za-i şahaneye dünyayı toz pembe göstermektir. Bu konuda uzmandırlar ve görevlerini aksaksız yürütürler. Rüyada bile, rahat bırakmazlar efendilerini.
En çok sonradan görmeler, kuralsız toplumlarda görülür. Nereden buldun yasası olmadığı için, bir anda, kutup yıldızı gibi parlayan, birileri çıkıverir çevrenizde. Hayırdır inşallah dersiniz!. Dün, ayağında, yarım ayakkabı ile dolaşan tip, birden 5.20 BMW’e binivermiştir. Ramazan Ayında, bir kaç yıl önce fitre veya zekatınızı verdiğiniz kişi, size zekat verecek konuma gelmiştir. Dudağınız uçuklar, hayretler içersinde kalırsınız. Kuralların işlemediği, sadece, namuslu ve vicdanlı insanların, kurallara uyduğu toplumlarda, bu örnekten yüzlercesini görme şanssızlığına sahipsiniz.
Bu türediler, son dönemde basın kuruluşlarını da ele geçirdiler. Belirli yurt içi ve yurt dışı fonlardan, fonlanan tipler, sahiplerinin sesi oldular. Algı operasyonu ile, topluma siyahı- beyaz,beyazı-siyah gösterme, yani, illüzyonist görevini üstlendiler. Efendileri ne emrediyorsa onu yapıyorlar. Fikir adamı,bilim adamı, basın mensubu, adalet mekanizmasındaki savcı ve hakimler gibi, kurallar ve kanunlar çerçevesi içersinde, vicdanlarının sesini duyarak toplumun sesi olmaları gerekirken, şimdi sadece fonlandıkları efendilerinin sesi olmuşlardır. Birçoğu, kısa sürede inanılmaz servet sahibi olmuştur. Bir kısmı da, devlet bankalarından, benim diyenin alamayacağı kredi imkânlarına kavuşmuşlarıdır.
Marmara depremini hatırlamayan var mı? Akşamdan zengin olarak yatağa giren, gecenin sıfır üçünde ya canından oldu, ya da sırtındaki pijaması ile kalmadı mı bu dünyada? Birey olarak, ne oldum değil ne olacağımıza bakmalıyız ve düşünmeliyiz. Bu şaşalı dönemler çok çabuk geçebilir. Tekrar başladığın noktaya, dönme şansınız çok yüksektir. Mevlam, acınacak üç kulundan birini de varlıklı iken, yoksul düşene ayırmıştır. Zordur ama, başa gelince çekilir. Koskoca Osmanlı Hanedanı ,bir İmparatorluğun ardından, yabancı ellerde, yoksul bir şekilde hayatlarını tamamlamadılar mı?. Onun için, çok meşhur bir özdeyişimiz var ya, “şerefle bitirilmesi gereken en ağır vazife hayattır!” Bu nedenle; üç kuruşluk dünya malı için kişilik ve karakterinizden olmaya, bir lokma ekmek için, şerefinizi ayaklar altına almaya, bir zamanlık mevki için el-etek öpmeye gerek var mı? Değer mi?
Hilmi ÇAKIR
27.2.2015