İlk evvelde şu gerçeği ortaya koyalım; Marks, din afyon
değildir de, insanlar onu afyon gibi kullanmaktadır diye bir şey söylemez,
bizatihi dinin afyon etkisine sahip olduğunu söyler ve dini de zaten reddeder.
Burada ki detay sonsuz önemlidir, mutlak farklılık vardır iki çıkarım arasında.
Çünkü insanlar dini afyon gibi kullanıyorlar başka şeydir, dinin bizatihi
kendisi afyondur demek çok başka şeydir. Ki zaten dinin de insanın iç
sayıklamaları olduğunu ve dini insanın kendisinin ürettiğini söyler Marks. Din,
insanın kendi öz varlığına yabancı kalmasıdır, insanı kendinden uzaklaştırır
der Marks. Haddizatında Marksistlerin hayatları da buna kuvvetli bir hüccettir.
Bu meyanda, Marks’ın din hakkında ki telakkileri büyük oranda Feuerbach isimli
filozoftan mülhemdir. Malum filozofun, Marksistlerin ilham aldığı kitabının
ismini söylemeye gerek görmüyorum, zira zaten tek tıkın ucunda. Binaenaleyh,
bunun tafsilatına lüzum yoktur. Her şey gayet net ve açıktır. Geçelim!
Evet dinin özünden saptırıldığı bir hakikattir ve insanları
uyutmak ve uyuşturmak adına tahrip ve tahrif edilmeye çalışıldığı da doğrudur.
Bu da bizatihi din adamı ya da âlimi denilen ve güya layüsel bir sıfat
atfedilen tipler tarafından yapılmaktadır. Tabi burada hepsi böyle yapıyor
dersek şahsiyetsizlik etmiş oluruz. Bunu kendi adıma söylüyorum. En azından bir
Ali Şeriati’nin, Mustafa İslamoğlu’nun, Nurettin Topçu’nun, Seyyid Kutup’un vb.
varlığını biliyoruz. Bunları bile bile herkesi itham etmek adiliktir. Zira böyle
bir itham da bulunamam, genele yönelik olarak. Herkes dinle uyutuyor diyemem
yani. Din uyutucu değil, uyandırıcıdır hem de ne uyandırıcı. Ama insanların
bilincini ve şuurunu çalanların olduğu da, insanları dirençsiz kılanların bulunduğu
da bir gerçektir. Bugün, İslam’ı tahrip ve tahrif edip, Kapitalizmin stepnesi
yapmaya çalışanların olduğu bir hakikattir. Maalesef eski mektepler ve eski
âlimler yoktur. Ki bu yetişen insan tipinden de bellidir. Yani bugün ne doğru
düzgün bir aydınımız vardır çağın sorunlarına karşı çözümler üreten ne de
ideolojilere meydan okuyup hakikati dillendiren. Ne de doğru düzgün bir
âlimimiz vardır, kahramanlar yetiştiren. Ebu Hanifeler de yoktur, Alpaslanlar
da ve Ali Kuşçularda ve hatta Itriler de, Dede Efendiler de yoktur. Hülasa, ne
sahici bir sanatımız, ne sahici bilimimiz, ne sahici ilimimiz ne de sahici
âlimimiz bulunmamaktadır. Gerçek din ile üretilen din çok farklıdır. Burada Ali
Şeriati üstadın Dine Karşı Din kitabını önerebilirim naçizane.
Mevlana dinin özünü örten kabuğu köpeklere attıklarını ve
geri kalanını aldıklarını söyler ama bizler bugün bitevi kabuğuyla iştigal
etmekteyiz. İşte insanları uyuşturan da budur, kabuktur. Çünkü kabuk dünyevi
çıkarlar ve nimetler için işe yaramaktadır. Ama bu demek değildir ki, din
reddedilebilir, din yanlıştır, din afyondur. Hayır asla. Bilakis din yeryüzünün
yegâne direniş ve diriliş kalesidir. Dinini aldığınız ya da çaldığınız bir
toplumu mahvedersiniz. Onun bilincini, şuurunu, dirilişini ve direnişini iptal
edersiniz. Son tahlilde; insanı mutlak olarak köleleştirirsiniz. Din insan
içindir, insan da din için. İşte Marksizm’in yapmak istediği de budur; dini,
insanın elinden almak ve insanı robotlaştırmak.
Zaten dünyamız da kullanılan münhasıran din de değildir. İnsanlığı
etkileyen tüm olgular kullanılmaktadır. İnsanın yapacağı şey; AKLETMİYOR
MUSUNUZ? Emrine muhatap olduğunu hatırlamak ve aklını kullanmaktır. Zaten
aklını kullanan aldanmaz. Zira Allah ile aldatmasın sizi şeytan diyor Allah.
Demek oluyor ki, şeytan Allah ile aldatmaya bile cüret etmektedir. Tıpkı
yeryüzü cenneti vaadine kanıp sahte önderlerin peşinden giden insanlık,
layüsellik atfedilmiş tiplerin peşinden de gidebilmektedir. İki tarafta aklı
iptal etmektedir. Oysa insanı insan kılan aklıdır. Çünkü hayvanlarla insanları
ayıran en önemli olgu, akıldır.
Marks, eğer dinin afyon olarak kullanılmasına karşı çıkmış
olsaydı, dine karşı çıkmazdı, bilakis dinin özüne vurgu yapar ve insanlara
doğru din budur derdi ama bunu yapamazdı, çünkü dinsizdi. Biz fikrin özüne
bakarız. Uygulayıcılarda yanlışlık bulunması, hata bulunması çok tabidir
bendenize göre. Çünkü insandır o ve hiçbir fikir hayata motomot aktarılamaz.
Zira insan, insandır ve yanlışa, hataya, günaha meyyaldir. Günahsız olanlar
peygamberlerdir. Ve hiçbir zaman olay yüzünden olgu itham edilemez.
Müslümanların hataları İslam’a hamledilemez. Ama Komünistlerin yaşantıları
Komünizme hamledilebilir. Ki bizlerin dikkat kesilmesi icap eden yerde bizatihi
olguların kendileridir. Çünkü biz, kararlarımızı olaylara göre değil, olgulara
göre veririz. Tabi bu durum seçim yaparken geçerlidir. Yani hak ve batıl seçimi
yaparken. Keza imani nokta da seçim yaparken. Ama normal hayatta kararlarımızı
elbette olaylarda etkilemektedir. Hatta daha çok olaylar ve şahıslar
etelemektedir hayatın içinde.
Şimdi bazı şeyleri günlük olaylara bakarak yorumlayamayız.
Eğer olguları günlük olaylara indirgeyerek tahlil etmeye tevessül edersek,
temiz çıkan kimse olmaz. O zaman denir ki, hangimiz günahsız ki ilk taşı atmaya
hakkı vardır? Zira insan kirlenmiştir. Çünkü dünya denilen bataklıkta
yaşamaktadır ve günahlara saplanmış bulunmaktadır. Tabir caizse can
çekişmektedir. Dine karşı olan ve çıkarları adına insanlığı kullanan birinin
altyapısı vardır. Fakat dini basit ve ucuz çıkarları adına kullananların
altyapıları yoktur. Çünkü din böyle bir şeyi reddeder. Bu yüzden ortaya konulan
yanlışlar kişilikten kaynaklanmaktadır, dinden değil. Ama Marksist birinin
yaptığı şey, Marksizm’den kaynaklanır. Çok basit bir misal verelim; sokak
terörü icra eden birine, Komünizm bunu önermez, bu teröristin kişiliğinin
neticesidir diyemezsiniz, bilakis Komünizmin istediği bir şeydir o hareket ve
yapan kişide Komünist olduğu ve ideolojisi bu yolu gösterdiği için yapmaktadır.
İşte tam da burada ifade etmek iktiza eder; dini, insanları uyutmak için kullanan
birine din asla böyle bir diktede bulunmaz, yani beni kullanarak insanları uyut
demez, bu o kişinin kişiliğinden kaynaklanan sorundur. Din tam aksine, şeytanın
Allah ile aldatabileceğini ama insanların aldanmaması gerektiğini emreder.
Ne gariptir ki, bizler hayata dair yorumlarımızı kişiler
üzerinden yapıyoruz ve seçimlerimizi de olaylar ve kişiler belirliyor. Bu
sonsuz yanlıştır. Bir Müslüman’a bakarak din seçilmez. Din, dinin özü
kavranarak, tetkik edilerek seçilir. Marksizm de insanları bu yöntemle aldatır
zaten. Sürekli kişileri ön plana çıkararak, işte din budur der ve insanları
zımnen uzak tutar dinden. Hayatın içerisinde ki Marksist uygulayıcılarda aynen
bunu yaparlar. İnsanları bu şekilde tuzağa düşürürler. Tabi burada Müslümanları
temize çıkaramayız. Onlarda dürüst olmalıdırlar, haysiyetli ve namuslu
yaşamalıdırlar ki, dinlerini suçlatmasınlar ve kendilerine gelenler
kendilerinde dirilsinler.
Takiye olayına gelince, bu kavram bitevi suiistimal edilen
bir kavramdır. Özellikle dindarlıktan uzak dinci tayfa bunu çok kullanır. Küffardan
korkar, hakikati izhar edemez ve bunu takiyeye verir. Oysa dinde böyle bir şey
kesinlikle yoktur. Ancak vahşi bir gâvurun eline düştüğün zaman, onun
zulümlerini hafifletmek adına onun telkinlerine kalpten değil dilden eyvallah
çekmektir. Yani iki de bir takiyeye sığınmak haddizatında münafıklık gibi bir
şeyi tevlit eder. Ki, eğer takiye diyorsak, en büyük takiyecilerin Marksistler
olduklarını görürüz. Hem dine karşıdırlar hem de toplum bizden kaçmasın diye
işte biz dine değil dinin kullanılmasına karşıyız derler. Oysa dini toplumsal
hayatın dışına atmak hatta mümkünde vicdanlardan bile silip yok etmek isterler.
Marksistlerin takiyeleri Marksizm’den mülhemdir ama din tandanslı olanların
takiyeleri ise kahir ekseriyetle kişiliklerinden mülhemdir, dinden değil.
Burası da çok önemlidir.
Son tahlilde; gizli saklı bir şey yoktur. Her şey ortadadır.
Olaylar üzerinden bakılırsa, insanlık yine de kökene bakar. Çünkü kökün,
dallara, yapraklara, çiçeklere ve meyveye etkisini bilir. Yanlışın her yerde
olduğunu ama en az yanlışın tercih edilebileceğini düşünür. Bu, toplumun
yapısıdır, ben böyle söylediğim için böyle değildir. Ve kendisine kimin zararının
daha fazla olacağını tahlil ederek karar verir, tercih yapar. Bu yüzden şurası
temizdir de şurası kirli değildir. İnsanı tanımak şarttır. Çünkü insan yanlış
yapar, mühim olan insanı terbiye ederek, yanlışının minimum düzeye
indirgenmesini sağlamaktır. İnsanı tanımayanın, insan üzerinden planlar yapması
alıklıktır, ahmaklıktır.