MARKSİST VE MÜSLÜMAN EKSENİNDE BİR CEVAPTIR...

Özgür DENİZ - 07.03.2015

İlk evvelde şu gerçeği ortaya koyalım; Marks, din afyon değildir de, insanlar onu afyon gibi kullanmaktadır diye bir şey söylemez, bizatihi dinin afyon etkisine sahip olduğunu söyler ve dini de zaten reddeder. Burada ki detay sonsuz önemlidir, mutlak farklılık vardır iki çıkarım arasında. Çünkü insanlar dini afyon gibi kullanıyorlar başka şeydir, dinin bizatihi kendisi afyondur demek çok başka şeydir. Ki zaten dinin de insanın iç sayıklamaları olduğunu ve dini insanın kendisinin ürettiğini söyler Marks. Din, insanın kendi öz varlığına yabancı kalmasıdır, insanı kendinden uzaklaştırır der Marks. Haddizatında Marksistlerin hayatları da buna kuvvetli bir hüccettir. Bu meyanda, Marks’ın din hakkında ki telakkileri büyük oranda Feuerbach isimli filozoftan mülhemdir. Malum filozofun, Marksistlerin ilham aldığı kitabının ismini söylemeye gerek görmüyorum, zira zaten tek tıkın ucunda. Binaenaleyh, bunun tafsilatına lüzum yoktur. Her şey gayet net ve açıktır. Geçelim!  

 

Evet dinin özünden saptırıldığı bir hakikattir ve insanları uyutmak ve uyuşturmak adına tahrip ve tahrif edilmeye çalışıldığı da doğrudur. Bu da bizatihi din adamı ya da âlimi denilen ve güya layüsel bir sıfat atfedilen tipler tarafından yapılmaktadır. Tabi burada hepsi böyle yapıyor dersek şahsiyetsizlik etmiş oluruz. Bunu kendi adıma söylüyorum. En azından bir Ali Şeriati’nin, Mustafa İslamoğlu’nun, Nurettin Topçu’nun, Seyyid Kutup’un vb. varlığını biliyoruz. Bunları bile bile herkesi itham etmek adiliktir. Zira böyle bir itham da bulunamam, genele yönelik olarak. Herkes dinle uyutuyor diyemem yani. Din uyutucu değil, uyandırıcıdır hem de ne uyandırıcı. Ama insanların bilincini ve şuurunu çalanların olduğu da, insanları dirençsiz kılanların bulunduğu da bir gerçektir. Bugün, İslam’ı tahrip ve tahrif edip, Kapitalizmin stepnesi yapmaya çalışanların olduğu bir hakikattir. Maalesef eski mektepler ve eski âlimler yoktur. Ki bu yetişen insan tipinden de bellidir. Yani bugün ne doğru düzgün bir aydınımız vardır çağın sorunlarına karşı çözümler üreten ne de ideolojilere meydan okuyup hakikati dillendiren. Ne de doğru düzgün bir âlimimiz vardır, kahramanlar yetiştiren. Ebu Hanifeler de yoktur, Alpaslanlar da ve Ali Kuşçularda ve hatta Itriler de, Dede Efendiler de yoktur. Hülasa, ne sahici bir sanatımız, ne sahici bilimimiz, ne sahici ilimimiz ne de sahici âlimimiz bulunmamaktadır. Gerçek din ile üretilen din çok farklıdır. Burada Ali Şeriati üstadın Dine Karşı Din kitabını önerebilirim naçizane.

 

Mevlana dinin özünü örten kabuğu köpeklere attıklarını ve geri kalanını aldıklarını söyler ama bizler bugün bitevi kabuğuyla iştigal etmekteyiz. İşte insanları uyuşturan da budur, kabuktur. Çünkü kabuk dünyevi çıkarlar ve nimetler için işe yaramaktadır. Ama bu demek değildir ki, din reddedilebilir, din yanlıştır, din afyondur. Hayır asla. Bilakis din yeryüzünün yegâne direniş ve diriliş kalesidir. Dinini aldığınız ya da çaldığınız bir toplumu mahvedersiniz. Onun bilincini, şuurunu, dirilişini ve direnişini iptal edersiniz. Son tahlilde; insanı mutlak olarak köleleştirirsiniz. Din insan içindir, insan da din için. İşte Marksizm’in yapmak istediği de budur; dini, insanın elinden almak ve insanı robotlaştırmak.

 

Zaten dünyamız da kullanılan münhasıran din de değildir. İnsanlığı etkileyen tüm olgular kullanılmaktadır. İnsanın yapacağı şey; AKLETMİYOR MUSUNUZ? Emrine muhatap olduğunu hatırlamak ve aklını kullanmaktır. Zaten aklını kullanan aldanmaz. Zira Allah ile aldatmasın sizi şeytan diyor Allah. Demek oluyor ki, şeytan Allah ile aldatmaya bile cüret etmektedir. Tıpkı yeryüzü cenneti vaadine kanıp sahte önderlerin peşinden giden insanlık, layüsellik atfedilmiş tiplerin peşinden de gidebilmektedir. İki tarafta aklı iptal etmektedir. Oysa insanı insan kılan aklıdır. Çünkü hayvanlarla insanları ayıran en önemli olgu, akıldır.

 

Marks, eğer dinin afyon olarak kullanılmasına karşı çıkmış olsaydı, dine karşı çıkmazdı, bilakis dinin özüne vurgu yapar ve insanlara doğru din budur derdi ama bunu yapamazdı, çünkü dinsizdi. Biz fikrin özüne bakarız. Uygulayıcılarda yanlışlık bulunması, hata bulunması çok tabidir bendenize göre. Çünkü insandır o ve hiçbir fikir hayata motomot aktarılamaz. Zira insan, insandır ve yanlışa, hataya, günaha meyyaldir. Günahsız olanlar peygamberlerdir. Ve hiçbir zaman olay yüzünden olgu itham edilemez. Müslümanların hataları İslam’a hamledilemez. Ama Komünistlerin yaşantıları Komünizme hamledilebilir. Ki bizlerin dikkat kesilmesi icap eden yerde bizatihi olguların kendileridir. Çünkü biz, kararlarımızı olaylara göre değil, olgulara göre veririz. Tabi bu durum seçim yaparken geçerlidir. Yani hak ve batıl seçimi yaparken. Keza imani nokta da seçim yaparken. Ama normal hayatta kararlarımızı elbette olaylarda etkilemektedir. Hatta daha çok olaylar ve şahıslar etelemektedir hayatın içinde.

 

Şimdi bazı şeyleri günlük olaylara bakarak yorumlayamayız. Eğer olguları günlük olaylara indirgeyerek tahlil etmeye tevessül edersek, temiz çıkan kimse olmaz. O zaman denir ki, hangimiz günahsız ki ilk taşı atmaya hakkı vardır? Zira insan kirlenmiştir. Çünkü dünya denilen bataklıkta yaşamaktadır ve günahlara saplanmış bulunmaktadır. Tabir caizse can çekişmektedir. Dine karşı olan ve çıkarları adına insanlığı kullanan birinin altyapısı vardır. Fakat dini basit ve ucuz çıkarları adına kullananların altyapıları yoktur. Çünkü din böyle bir şeyi reddeder. Bu yüzden ortaya konulan yanlışlar kişilikten kaynaklanmaktadır, dinden değil. Ama Marksist birinin yaptığı şey, Marksizm’den kaynaklanır. Çok basit bir misal verelim; sokak terörü icra eden birine, Komünizm bunu önermez, bu teröristin kişiliğinin neticesidir diyemezsiniz, bilakis Komünizmin istediği bir şeydir o hareket ve yapan kişide Komünist olduğu ve ideolojisi bu yolu gösterdiği için yapmaktadır. İşte tam da burada ifade etmek iktiza eder; dini, insanları uyutmak için kullanan birine din asla böyle bir diktede bulunmaz, yani beni kullanarak insanları uyut demez, bu o kişinin kişiliğinden kaynaklanan sorundur. Din tam aksine, şeytanın Allah ile aldatabileceğini ama insanların aldanmaması gerektiğini emreder.

 

Ne gariptir ki, bizler hayata dair yorumlarımızı kişiler üzerinden yapıyoruz ve seçimlerimizi de olaylar ve kişiler belirliyor. Bu sonsuz yanlıştır. Bir Müslüman’a bakarak din seçilmez. Din, dinin özü kavranarak, tetkik edilerek seçilir. Marksizm de insanları bu yöntemle aldatır zaten. Sürekli kişileri ön plana çıkararak, işte din budur der ve insanları zımnen uzak tutar dinden. Hayatın içerisinde ki Marksist uygulayıcılarda aynen bunu yaparlar. İnsanları bu şekilde tuzağa düşürürler. Tabi burada Müslümanları temize çıkaramayız. Onlarda dürüst olmalıdırlar, haysiyetli ve namuslu yaşamalıdırlar ki, dinlerini suçlatmasınlar ve kendilerine gelenler kendilerinde dirilsinler.

 

Takiye olayına gelince, bu kavram bitevi suiistimal edilen bir kavramdır. Özellikle dindarlıktan uzak dinci tayfa bunu çok kullanır. Küffardan korkar, hakikati izhar edemez ve bunu takiyeye verir. Oysa dinde böyle bir şey kesinlikle yoktur. Ancak vahşi bir gâvurun eline düştüğün zaman, onun zulümlerini hafifletmek adına onun telkinlerine kalpten değil dilden eyvallah çekmektir. Yani iki de bir takiyeye sığınmak haddizatında münafıklık gibi bir şeyi tevlit eder. Ki, eğer takiye diyorsak, en büyük takiyecilerin Marksistler olduklarını görürüz. Hem dine karşıdırlar hem de toplum bizden kaçmasın diye işte biz dine değil dinin kullanılmasına karşıyız derler. Oysa dini toplumsal hayatın dışına atmak hatta mümkünde vicdanlardan bile silip yok etmek isterler. Marksistlerin takiyeleri Marksizm’den mülhemdir ama din tandanslı olanların takiyeleri ise kahir ekseriyetle kişiliklerinden mülhemdir, dinden değil. Burası da çok önemlidir.

 

Son tahlilde; gizli saklı bir şey yoktur. Her şey ortadadır. Olaylar üzerinden bakılırsa, insanlık yine de kökene bakar. Çünkü kökün, dallara, yapraklara, çiçeklere ve meyveye etkisini bilir. Yanlışın her yerde olduğunu ama en az yanlışın tercih edilebileceğini düşünür. Bu, toplumun yapısıdır, ben böyle söylediğim için böyle değildir. Ve kendisine kimin zararının daha fazla olacağını tahlil ederek karar verir, tercih yapar. Bu yüzden şurası temizdir de şurası kirli değildir. İnsanı tanımak şarttır. Çünkü insan yanlış yapar, mühim olan insanı terbiye ederek, yanlışının minimum düzeye indirgenmesini sağlamaktır. İnsanı tanımayanın, insan üzerinden planlar yapması alıklıktır, ahmaklıktır.

Tarih: 07.03.2015 Okunma: 650

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?