Ülkenin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Bir türlü dağılmıyor. Yakın zamanda pek umut da görülmüyor. Ortada harp -garp yokken, dokuz gün arayla, 6 pilotumuzu ve 3 uçağımızı kaybettik. Milletimizin ve ailelerinin başı sağ olsun. Mekanları cennet olsun. Gencecik, çiçeği burnunda yiğitlerimizi, kara toprağın bağrına koyduk. Tabi, bunlar bir sonuç. Sindire sindire oynanan oyunların, kumpasların sonucu bugünlere geldik. Bu oynanan oyunların ve kumpasların mutlaka bir bedeli olacaktı. Bugün, o acı bedeller ödeniyor. Bundan sonra da, nerede, ne zaman, ne kadar, ödeneceği de belli değil.
Yıllardır, sinsi bir mücadele kesiksiz sürdürülüyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri içine sızmak ve ele geçirilmek isteniyordu. Bu nasıl başarılacaktı? Çok zor bir işti. Elektronik dünya, bu iş için uygun bir ortam yarattı. Siz, düşmanınıza görünmeden, bu ortamda ona hasar verebiliyorsunuz. Çok güzel bir savaş yöntemi değil mi? Eski Gn. Kur. Bşk.Org. İlker BAŞBUĞ Bas bas kamuoyuna defalarca seslendi. “TSK’a asimetrik psikolojik harp yöntemleri ile saldırılıyor diye”. Millet olarak pek bir şey anlamadık. Asimetriğin ne olduğunu bilmiyorduk ki zaten, daha açık anlatılmalıydı ki anlayalım, olmadı, anlatılamadı. Psikolojik savaş da nedir, deyip uykuya daldık. Su uyudu ama düşman uyumadı.
TSK’de, başarılı ve geleceği parlak bir çok personele, kaynağı belli olmayan yerlerden, isimsiz mektuplar, mailler, tweetler, belirli aralıklarla gönderilerek, yarısı doğru, yarısı düzmece bilgilerle bulanık suda balık avlandı..Komuta kademesinin kafası karıştırıldı.Bir kısmı da çok ciddiye alındı. Tertemiz pırıl pırıl insanlar bu düzmece, uyduruk bilgi kirliliği ile lekelendi. Yükselme ve terfi umutları söndürüldü. Bu bilgilerin ne kadarı gerçek, ne kadarı düzmece olduğunu ayırt edecek bir makine de icat edilemediği için, rüzgar eserken birçok başarılı subayın umutlarına kibrit suyu döküldü. Dünyada en korkunç yalan yarısı doğru olan yalandır. Sapla saman karıştı bir kere, ayıkla pirincin taşını, ayıklayabilirsen!...
Olaylar öyle boyuta uzandı ki; Hv. Kuvvetlerinde görevli genç Bayan bir Ütğm., basına da yansıdığı kadarı ile, telefon mesajları bile, delil olarak kullanılıp, iffetsiz bir kadın olduğu kanaati ile, ordudan attırılmıştır. Bu genç Bayan, bu acıya dayanamamış ve tabancası ile intihar etmiştir. Bir gencin umutları ile oynarsanız, sonucu bundan farklı olmayacaktır. Onun devre arkadaşları, bu sisteme ne kadar güvenerek görevlerini yapacaktır?..
TSK’lerinde görev yapmak, yapabilmek parayla, pulla ölçülmeyecek seviyede görev aşkı gerektirir. Moral değerler her şeyin üstündedir. Morali bozuk bir pilotu nasıl uçuracaksınız? Tecrübenin esas olduğu görevlerden, en önemlisi de pilotluk olduğuna inanıyorum. Usta-çırak sistemi ile, personelin yetiştirilmesi en sağlam yöntem olsa gerek. Ehliyet sahibi olmak demek, sizin çok iyi bir sürücü olduğunuz anlamına gelir mi? Pilot olmak da, çok iyi bir uçucu olduğunuzu göstermez. Bunun için yıllar gereklidir.
TSK üzerinde, kurulan kumpaslardan Balyoz davası ile, Hava Kuvvetlerinin Komuta kademesiyle birlikte, bir çok pilot cezaevine girince, görev süresi 15 yılını dolduran subaylar, bu olaylar benim başıma da gelir düşüncesiyle, süratle istifa hakkını kullanarak ordudan ayrılmışlardır. Bu pilotlar, şu an değişik hava yollarında uçuşlarını sürdürmektedir. Bir kısmı cezaevine girerken, o karam bolde cezaevine girmemek için, birçok usta pilot da istemeyerek, Türk Hava Kuvvetlerinden yolunu ayırmıştır.
Bunca yaşanan olay ortada dururken, 2012 yılında, mecburi hizmet süresi 15 yıldan 10 yıla düşürülmez mi? Bu Türk Hava Kuvvetleri için, esas darbe gibi oldu. Bu durum, sivil Havacılığın, oluşan pilot ihtiyacına ilaç gibi geldi. On yılını dolduran genç pilotlar, daha iyi imkânlar ve daha az stresle görev için, arkasına bakmadan istifa ettiler. Hepsi, şu an sivil havacılıkta krallar gibi uçuyor ve görevini yapıyor. Milyonlarca dolara mal olan bu pilotları, maliyet fayda analizi yapmadan, yaratacağı boşluğu düşünmeden, böyle bir karara imza atanlar acaba bugün rahat uyuyabiliyor mu?
2010-2014 yıllarında,Balyoz-Ergenekon gibi birçok düzmece dava yüzünden, basından öğrendiğimize göre, 800 civarında tecrübeli pilotun, TSK’den öyle veya böyle ayrıldığını düşünürsek, vay haline Hava Kuvvetlerinin. Hava Kuvvetlerinin hafızası olan tecrübeli pilotlarımız, geleceklerini başka kapılarda aramak üzere, bunca sıkıntılı, kumpaslı, hileli durumdan sonra, oluşan güven bunalımı da, bu işin cabası olarak çekip gittiler. Usta- çırak sistemi yok edildi. Usta nerede? Atlas’ta, THY’de, Onur Air’de, Pegasus’ta veya yurt dışında.
CHP Milletvekili Atilla KART, bu olayları çok ayrıntılı bir raporla, TBMM’e iki adet soru önergesi olarak verdiğini hatırlıyorum. Sahi, bu soru önergelerine yetkililer ne cevap verdi acaba? Atilla KART ve TBMM’de bizim adımıza karar verenler ne kadar tatmin oldu ? Bu meydana gelen olaylarda, bir sorumluluk hissediyorlar mı çok merak ediyorum. Yetmişbeş milyonluk bir ülkenin, Hava Kuvvetlerinin güzide personeline, akla hayale gelmeyecek oyunlar oynanırken, o koltuklarda nasıl rahat oturabildiler?
Geçmiş mesleğimden dolayı, burada çok önemli bir konuyu da gündeme getirmek istiyorum. Bu terim, “metal yorgunluğu!” Uzun süre kullanılan metaller de de yorgunluk emareleri görülebiliyor. Bakarsınız, durup dururken, hiçbir hatalı veya kusurlu durum yokken, birden bire, bir parça kırılıvermiştir. Hiçbir olumsuzluk olmadığı halde, metal ömrünü tamamladığı için, jiletle kesilmiş gibi ayrılır. Meslek hayatımda, bu konu çok başıma geldiği için, burada gündeme getirmek istedim. Bu düşen uçaklarımız için, böyle bir yargıya varmam benim için ukalalık olur. Uzmanlık alanım değil. Uzmanların hazırlayacakları kırım raporlarını bekleyelim görelim.
Çelik kanatlarımız, cemreler gibi havaya, karaya, suya düşerek, geride sevenlerini ve sevdiklerini bırakıp , zamansız şahadet şerbetini içiyorlar ve millet olarak hepimizi yasa boğuyorlar. Bu gidişe dur diyebilmek için, geçmişte yapılan bunca hatadan sonra, yeni hatalara bu ülkenin tahammülü kalmamıştır. Tüm sorumlular, kaybedilenleri geri getirmek mümkün olmadığına göre, bundan sonra, yeni kayıplarımız olmaması için, her türlü fedakarlığı yaparak, başta moral değerler olmak üzere, zedelenen silah arkadaşlığının yeniden tesisi de düşünülerek, yasal boşluğu kapatmak için kolları sıvamalıdırlar. Korkarım, bu yaşananları birileri yine fıtrata bağlayabilir. Görüldüğü gibi, yaşanan hiçbir olay akşamdan sabaha oluşmuyor. Yıllarca, Hava Kuvvetleri Personeli üzerinde, acımasızca oynanan oyunlar, yapılanlar, bugün, çelik kanatlarımızı cemre gibi düşürmektedir.
Hilmi ÇAKIR
7.3.2015