Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Kabataş'ta ne oldu?
Üzerinde bu kadar yaygara koparılan bir mevzu hakkında elbette “hiçbir şey olmadı” denilemez!
Ne olduğunu herkes biliyor!
Herkes görüyor!
Herkes yorumluyor!
İddialar-iftiralar üzerinden 2 yıl geçtikten sonra; Ahmet Turan Alkan’ın tabiriyle, 13 yazar’a “Kompozisyon Ödevi” veriliyor!
Ödev yerine getiriliyor!
Hepsi aynı başlık altında:
“Diliniz Kaba, Vicdanınız Taş”!
Ortaokuldaki Türkçe öğretmenlerimiz bu hâli görse, yapanlara, “Birbirinize bakmışsınız, kopya çekmişsiniz” derlerdi!
İyi not vermezlerdi!
Lâkin postmodern “kompozisyon ödevli”leri iyi notları -veya iyi banknotları- almış olmalılar!
Çünkü görev bihakkın yerine getirildi!
x x x
“VİCDANIN HAVA PARASI”
Vicdandan falan bahsedilince,
Vicdanın ayaklar altında süründürüldüğünü görünce, insanın aklına Necip Fazıl’ın iki mısraı geliyor… Tâ 1947’de yazdığı “Muhasebe” başlıklı şiirinde şöyle diyor Üstat:
“Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?”
Haddizatında, Kabataş’taki hadise tam olarak budur!
Üstat’tan 68 sene sonra, bugün soralım:
“Kaçtır”, arkadaş, “vicdanın hava parası”?
Bayağı yükselmiş olmalı!
Bayağı bayağı!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, Twitter’dan…