Düşüncelerimiz biraz karışık gelirse mazur görünüz lütfen sevgili kardeşlerim. Geçelim!
Şimdi; eğer, bir din ki, Allah tarafından gönderilmiştir, zaten o din hakikatte İslam da mündemiçtir ki, İslam, dinin Allah tarafından kemale erdirilmesidir. Allah, İslam’dan başka din kabul etmez. Kulları için seçtiği din de İslam’dır. Bugün bilgiye ulaşabilmek zor değildir. Hakikati öğrenmek mümkün ve kolaydır. Evet, Allah her kavme Peygamberler ve O'nlarla hakikatler göndermiştir ama İslam hakikatlerin nihai ve sistemleşmiş son noktasıdır. Bu yüzden tüm insanlığı kapsar ve kuşatır. Mutlak iyi Allah katındadır ve mutlak iyinin yeryüzünde tecessüm etmiş ve müşahhaslaşmış hali İslam'dır.
Şimdi Nasraniyet vd. olsun asla hakikatin bütününü kuşatamaz ve bu yüzdende insanı tam olarak içine alamaz. Ki zaten Nasraniyet tahrifata ve tahribata uğraması hasebiyle artık insan elinin ürünü olan Batıl bir din mesabesindedir, hüviyetindedir. Diğerlerinin ilahi boyutu zaten olmadığı için insana ne hitap edebilir ne de insanı bütün olarak kapsayıp kuşatabilir. Binaenaleyh insanı asla tatmin etmezler ve kâmil manada iyiliğe de eriştirmezler. Bir nevi ideolojik taban mahiyetindedirler. İnsanın bir yönünü ele alabiliyor olabilirler velakin tüm yönünü ele alamazlar, aldıkları yönünü de asla tam alamazlar.
Bizatihi Allah'ın Kendi zatından inmeyen hiçbir şey Allah tarafından inmiş bir şeyle bir de olamaz ve kıyasta kabul etmez. Bu yüzden İslam dışında mutlak iyilik ve hayır kaynağı yoktur ve olamaz. Ve İslam'ın karşında din olarak kabul edilipte hiçbir din görünümlü şeyle asla diyalog vb. ilişki iletişim kurulamaz. İslam ancak en güzel sözle tebliğ edilebilir. Hidayet ise Allah'tandır.
Allah bizleri Müslüman kimliği ile halk ettiği için huzuruna da aynen bu kimlikle çıkmamızı buyuruyor. Müslüman ise İslam dinine tabi olandır. Son tahlilde; İslam varken zaten başka bir iyilik ve hayır kaynağı aramakta bendenize göre naçizane abesle iştigal olur. Çünkü Önder belli, Kur'an belli, Din belli. İnsana İslam'dan başka hiçbir şey hitap edemez.
Her olgudan ya da akıl sahibi bir varlık olması hasebiyle insandan iyilik neşet edemez mi? Her olgu ya da insan iyilik üretemez mi? Bu sorudan yola çıkarak şöyle bir izahat yapmak kabil olabilir belki; hayatta ‘’yoktan vardır ve varlığı nedensizdir, bağımsızdır’’ diye bir cümleyi ancak Allah’ın zatı için kullanabiliriz. Sair her şey vardan vardır. Şöyle ki; zaten tüm şeyleri yaratan Allah’tır ve bu şeylerin kimisi direkt vardır yani gösterilmiştir, kimisi de insanların uğraşlarıyla zuhur ederler. İcatlar gibi. Misal; Allah, elektriği zaten yaratmıştı ama akıl verdiği insanın mücadelesiyle ortaya çıkarılmasını diliyordu ve insan var olan ama varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmış oldu yani icat etti. İnsanların uğraşlarıyla zuhur edenler için diyemeyiz ki, insanlar yaratmıştır. Hayır, insanlar var olan ama gizli kalan şeyleri görünür kılmışlardır. Bu da Allah’ın bir tecellisidir, dilemesidir. Demek ki, Allah, kullarını harekete sevk etmek istemiş, onların elleriyle var olanların gün yüzüne çıkarılmasını ve bu yolla insanların tekâmül etmelerini arzulamıştır. İyiliklerde aynen böyledirler, Allah’ın fıtratımıza dercettiği olumlu duygu ve düşüncelerden sadır olur tüm iyilikler. İyiliklerinde bir kökeni vardır, sebepsiz değildirler.
İyiliklerin de kaynağı Allah’tır, iyiliğin herhangi bir olgu tavassutu ile zuhur etmesi fark etmez. İyilik kimden ya da neyden sadır olduysa o şeye hamledilemez, bağımsız bir olguymuş gibi. Eğer iyilik bağımsız bir olgu olsaydı, direkt olarak neyden sadır olsaydı ona hamledilebilirdi. Burada şöyle bir küçük açılım yapalım; küfür ehlinden de iyilik sadır olabilir ama bu iyilik, Allah’ın onda ki izi olan ruhtan sadır olmaktadır, kendisinden değil. Küfür ehlinden ya da batıl bir olgudan sadır olan iyiliği küfür ehlindendir ya da malum olgudandır diyemeyiz ama kötülük sadır olmuşsa sonradan edindiği alışkanlıkların ya da insanlarca tahrif ve tahrip edilmiş olgulara insanlar tarafından yüklenmiş olan anlamların etkisiyle sadır olmuştur diyebiliriz. İnsan ekseninde olayı değerlendirecek olursak, insan İslam fıtratı üzerine halk olunmuştur. Fıtrat bir şeyin özüdür, nüvesidir. Eğer insandan bir iyilik sadır olacak olursa, bu, fıtratına derç edilmiş iyiliklerin taşması gibi bir şeydir. Fıtrattan sadır olan bir şeyde yine Allah’tan dolayısıyla İslam’dan neşet etmiş olacaktır. Hülasa; her neyden bir iyilik neşet etmiştir, bu Allah’tandır, Allah’ın halk ettiği ve bünyesine iyilikleri de koyduğu fıtrattandır. Yani Allah’tan bir eser olan ruhtandır.
Herkes iyilik üretebilir ve üretmelidir de elbette. Ama bu iyiliğin kaynağı herkesin ya da her olgunun kendisi değildir. Bunun asli bir kaynağı vardır. Bendenizin de demek istediğim, vurgu yaptığım şey budur. Allah’tan iz taşıyan her şeyden elbette iyilik sadır olmalıdır ve olacaktır. Uygun mudur bilemem ama şöyle kanıt mahiyetinde bir şey söyleyebiliriz, tabi hakikatten işaret mahiyetinde; Allah diyor ya hani; kötülükle karşılaşıyorsanız bu kendi ürününüzdür, ama size iyilik geliyorsa bu Allah’tandır. Burada da açıkça görülüyor ki, iyilik her hâlükârda Allah’tandır. İyiliği başka bir şahsa ya da olguya hamledemeyiz. İyiliklerin farklı farklı yerlerce üretilmesi, onların bağımsız olarak ürettiği anlamına gelmez.
Son tahlilde; iyiliklerde, iyilikle karşılaşmamızda Allah’tandır; kötülükte, kötülükle karşılaşmamızda nefsimizdendir. Yani birinin kaynağı ruhtur, diğerinin kaynağı tinsel doyum arzusudur.
İYİLİĞİN KÖKENİ...
Özgür DENİZ - 13.03.2015
Tarih: 13.03.2015
Okunma: 848
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.