Bu dünyada herkese yer var.
2’nci Dünya Savaşı’nın galip devletleri; ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa!
Savaşın ardından, Birleşmiş Milletler (BM)’i kurarken, “Güvenlik Konseyi” adı altında kendilerine ayrıcalık tanımış, BM’de etkili hale gelmişlerdi. BM’de karar alınabilmesi için bu 5 devletin “onay” vermesi lâzım! Tersten söyleyecek olursak, BM’de bunların dışında kalan 190 ülkenin tamamı bir karara imza atsa, bu 5 devletten biri “veto” etse, 190 ülkenin oyu havaya gidiyor.
Ezcümle, dünya “güvenliği” bu 5 devlete emanet!
Dünyada güvenliği tehdit eden bir vaziyet gördüklerinde bu 5 devlet toplanıp bir karara varıyor, emniyetimizi sağlamaya çalışıyorlar…
Son gördükleri tehdit; İran’ın nükleer santrali!
İran’ın bu santral vasıtasıyla “nükleer silah” üretebileceğinden kuşkulanıyorlar… Bu kuşku dolayısıyla, ABD’nin başı çektiği Batı, yıllardır İran’a “ambargo” uyguluyor…
Gelinen noktada; İran, işi biraz daha ilerletti, ambargo buna engel olamadı… Bununla beraber, henüz son safhaya da gelmiş değil…
Batı, yanına Rusya ve Çin’i de alarak İran’ı ikna etmeye, orta bir yol bulmaya çalıştı. Anlaşma sağlanırsa, “ambargo” da kalkacaktı…
Bu görüşmelerde, ilginç olan bir nokra vardı… 5 Güvenlik Konseyi üyesinin yanına bir ülke daha eklenmişti… Böylece, İran’la müzakere eden ülke 5 değil de, “5+1” olarak adlandırıldı. “+1” denilen ülke Almanya’ydı…
Peki, 2’nci Dünya Savaşı’nın mağlûbu Almanya, Güvenlik Konseyi üyesi olmayan Almanya, niçin ve nasıl Güvenlik Konseyi üyeleriyle beraber müzakerelere katılıyor?
Çünkü dünyada dengeler değişti… Nükleer gücü olmamasına, hatta doğru düzgün bir “Silahlı Kuvvetler”i olmamasına rağmen Almanya artık “küresel” bir güç! Peki, askerî gücü olmadığı halde Almanya’yı küresel güç haline getiren etken ne?
En başta “ekonomik, bilimsel ve teknolojik”gücü… Ardından, siyasî gücü, yani “demokrasi”si… Artık Almanya hesaba katılmadan dünya sorunları konuşulamaz, tartışılamaz!
x x x
İRAN DA ALMANYA KADAR ÖNEMLİ
Eğer nükleer santrali yapıp, uranyum zenginleştiren ülke, herhangi bir ülke olsaydı, “BM Güvenlik Konseyi” bir karar çıkartır, onu engellerdi… Gerekirse “askerî oprerasyon” yaparlardı… Fakat İran’a bunları yapamadılar… Çünkü İran “jeopoliti ve jeostratejik”, yani coğrafî ve askerî gücünü çok iyi biliyor ve bunu değerlendiriyor. Hâl böyle olunca, 5 büyük devlet ve “+1” gördü ki onunla anlaşmaktan, “müzakere” etmekten başka çare yok!
Böylece, dünya güç dengesine bir Batı’dan, bir Doğu’dan iki ülke katılmış oldu.
Almanya, “küresel” bir güç olarak, İran, “bölgesel” bir güç olarak!
Ayrıca, İran bölgesel bir güç olmasına rağmen, en az Almanya kadar ciddiye ve dikkate alınması gerektiğini kanıtlamış ve dayatmış oldu.
x x x
TÜRKİYE’NİN ALACAĞI DERS
Biz “bölgesel” bir güç olduğumuz vehmine kapılıyoruz… Lâkin bizi ciddiye alan yok… Müttefiklerimiz bize, “şu ülkeye oprerasyon yapacağız katıl” diyorlar katılıyoruz… “Sınırlarınıza Patriyot koyacağız, yer göster” diyorlar gösteriyoruz. Ne yazık ki, dünya siyasetinde “inisiyatif” alamıyoruz.
İnisiyatif alabilmek, “bölgesel” bir güç olabilmek için bir farkınızın, bir üstünlüğünüzün olması lâzım!
“Ekonomik, bilimsel ve teknolojik güç” olmaktan uzağız…
“Jeopolitik” gücümüzü kıymetlendiremiyoruz!
“Jeosıtratejik”, yani askerî gücümüz teknoloji yetersizliğinden eksik kalıyor!
Bizi bölgede etkin bir güç yapabilecek bir tek konu var: “Siyasî güç”… Yani “demokrasi”!
Gel gör ki kendi demokrasimizi kendi ellerimizle boğmaya çalışıyoruz…
Otoriterleşme eğilimleriyle…
12 Eylül yasalarındaki “antidemokratik” maddelerin varlığını, misal, “%10 seçim barajı”nı, “YÖK yasası”nı sürdürmekle”…
Gazetecileri bunaltmakla…
Bu kendi kendimizi baltalamaktır!
Bu uygulamalarla biyere varamayız!
x x x
Süratle özgürlüklerin önünü açmamız lâzım! Gerçek bir demokrasi olmamız lâzım!
Gerçek bir demokrasi olabilirsek, bu bizim üstün bir “güç”ümüz olur.
Bölgede ve dünyada saygın bir devlet oluruz.
Bizi ciddiye almak zorunda kalırlar!
Yoksa hikâye!