Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Peyami Safa’nın veya Kemal Tahir’in Birinci Dünya
Savaşı ve ertesi yılları konu alan romanlarında “savaş zenginleri”ni okursunuz. Tabii çok kızar, çok öfkelenir, “fukara millet cephede can verirken, bu
namussuzlar karaborsayla zengin olma derdinde” dersiniz!
Oysaki
söz konusu yıllarda “zengin türetmek”
bir hükümet politikasıymış!
Çünkü “Meşrutiyet”in ekonomi politikası “liberalizm”di… Yani “kapitalizm”! Peki, kapitalizm neyle
mümkün olabilir? Elbette “kapital”le…
Türkçesi, “anapara”yla, çok parayla,
birikimle, tasarrufla!
İttihat Terakki’nin işbaşında olduğu
“harp yılları”nda ne Kapital’in “k”si, ne tasarruf’un “t”si vardı!
Sanayi
hemen hemen hiç yok… Ticaret ise ya yabancı sermayenin veya birkaç “gayrimüslim”in elindeydi…
Hâlbuki
İttihat Terakki’nin ideolojisi “milliyetçilik”ti
ve bunun gereği olarak da “millî
iktisat”ı gerçekleştirmek istiyordu… Dolayısıyla, sanayinin, ticaretin
Türkleşmesi,, Türklerin “yatırım”
yapmaları gerekiyordu…
Olmayan
sermaye ve olmayan tasarrufla nasıl yatırım ve ticaret yapılacaktı?
Tek yol
vardı: Devlet eliyle “Türk” zenginler
yaratmak…
Onun
için milliyetçi İttihat Terakki Hükûmeti “Müslüman-Türk”
girişimcilere imtiyazlı bir konum bahşeder. Sermaye birikimi için “spekülatif kazançlar”a göz yumulur. Bu
politika semeresini kısa sürede verir: 1914-18
arasında kurulan anonim şirketlerde Müslüman unsur öne çıkar. (AÖF, Türk
Siyasî Hayatı)
x x x
Olaya
biraz daha derinlemesine baktığımızda, haddizatında, bu “sermaye” birikimi meselesinin bize has bir “mesele” olmadığı görülür. İktisat ilminin ortaya çıktığı
1770’lerden itibaren “sermaye”
ihtiyacı en önemli meseledir… Bugünün “gelişmiş”
ülkeleri bu sorunu önce, “sömürgecilik”,
sonra da kendi ülkelerindeki “emeğin
sömürülmesi” yoluyla çözüyor. Lâkin “kapital”
kimin elinde olmalıdır?
Her
ülkedeki iktidarın tercihi farklıdır.
Elbette
bir hükümetin tercih edeceği “girişimci”,
kendi “ideali”ne (ideolojisine)
uygun olacaktır.
İktisadî
sistemi “kapitalizm” olan, dünyadaki
her hükûmet bunu yapmıştır… Yapmak zorunda kalmıştır.
Rusya’ya bakın! 1990’da, Sosyalizm’den Kapitalizm’e geçme kararı alınca, ilk işleri o günkü iktidara uygun
“sermayedar”lar yaratmak oldu.
Elinde sıfır para olanlar nasıl birkaç sene içinde milyarder olabildi?
Formül
üç kelimeden ibaretti: “Çaldılar ama
çalıştılar”!
Bu
özlü sözün bize özgü olduğunu sanmayın! Herhalde, bize de daha kıdemli “kapitalist” memleketlerden geldi!
Bize
mahsus olan; “Çalıyor ama Müslüman
adamlar”!
x x x
ZOHRAB EFENDİ: İSTANBUL TİCARETİNİN
%60-70’i YABANCILARIN ELİNDE
İttihat
Terakki’nin “Liberal İktisat
Politikaları” Osmanlı’nın Meclis-i
Mebusan’ında tartışmalara konu olur. Meclis üyesi Zohrab Efendi; “Serbest dış ticaret politikasının ülke çıkarlarıyla
bağdaşmayacağını, iktisadî bağımsızlığın ancak ılımlı bir himayecilikle
gerçekleşeceğini” vurgular… Ona göre; “uzun
zamandır uygulanan liberal politikaların sonucu ortadadır. İstanbul ticaretinin
%60-70’i yabancıların elindedir.”
Zohrab
Efendi, yukarıdaki tespitleri yaptıktan sonra müthiş bir öngörüde bulunuyor.
Diyor ki; “Artık savaşlarla fetih devri
kapanmıştır. Batılı devletlerin yeni taktiği, göz diktikleri ülkeyi iktisadî
olarak işgal etmektir. Osmanlı Devleti, liberalizmden vazgeçmez ve himayeciliği
benimsemezse deyim yerindeyse, bir daha belini doğrultamayacaktır.”
Osmanlı’yı,
yani Türklüğü bu kadar benimseyip, onun adına kaygılarını açıklıkla dile
getiren ve neredeyse yüz yıl ötesini gören bu Ermeni vatandaşımızın, bu
tespitleriyle ilgili olmamakla beraber, hayatı nasıl bitiyor dersiniz?
Oral Çalışlar’ın, Radikal’deki, 10/08/2011 tarihli
yazısından öğrendiğimize göre; Temmuz 2015’te, İstanbul’dan Diyarbakır’a
doğru, “yargılanmak üzere” yola
çıkarılır. Yolda çeteciler tarafından katledilir.
Daha sonra,
Cemal Paşa da katledenleri astırır
ama neye yarar!
x x x
GÜNÜN
ÇİZGİSİ, İttihat ve Terakki üçlüsü, asaskan.net’ten…