Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Türkiye, 2015’in ilk üç ayını kapsayan 1. Çeyrekte %2,3 büyüdü… Bunu, TRT, büyük bir coşkuya kapılarak, “Avrupa’da en hızlı büyüyen ülkeler arasındayız” diye verdi.(10/06)
Haberde, Avro bölgesinin %1, AB bölgesinin ise %1,5 büyüdüğü bildiriliyor.
Görüldüğü gibi, rakamlara bakınca, AB ortalamasından 2-2,5 kat fazla büyüdüğümüzü görüp “coşkuya kapılmamak” imkânsız!
Birinci çeyrek rakamları; “Avrupa yaya, biz aya” diyor!
Süratle Avrupa’ya yaklaşıyormuşuz gibi gözüküyor.
Gerçekten yaklaşıyor muyuz?
Bu suali cevaplayabilmek için önce nasıl büyümüş olduğumuza bir bakmak lâzım!
Şöyle büyümüşüz: Yatırım artışı 0, net dış ticaret -1.2, üretim artışı 0.3, tüketim %4.5! Ortalaması %2.3!
Demek ki tüketerek büyümüşüz!
Peki, ne tüketerek büyümüşüz?
Sıkı durun, burası Avrupa ile aramızdaki büyüme farkı bakımından hayatî önemdedir:
Mersedes, BMW, Audi marka araçlar satın alarak büyümüşüz!
Rakamlar da şöyle:
“2014 yılının ilk çeyreğinde 3 bin 233 Mercedes satılmışken, 2015 yılının aynı döneminde 7 bin 266 Mercedes satıldı. BMW satışları 2 bin 826’dan 5 bin 124’e, Audi satışları 2 bin 380’den 3 bin 398’e yükseldi.” (Güngör Uras, Milliyet, 11/06)
Peki, ithal ettiğimiz, yukarıda markaları yazılı otomobilleri kim üretiyor: Almanya!
Almanya’nın ilk çeyrek büyümesi kaç: %1, yazıyla yüzde bir!
Şimdi, düşünün, dünyanın en lüks araçlarını üreten ve bunları peynir-ekmek gibi satan ülke ancak %1 büyüyebiliyor (sanayinin büyüklüğünü hesap edin!), bu markaların en iyi müşterilerinden biri olan Türkiye ise %2,3 büyüyor (ekonominin küçüklüğüne yanın)!
Burada bir anormallik yok mu?
Haddizatında yok! Çünkü nihayet, paranız varsa tüketebilirsiniz… Paramız var ki, “iktisadî dümenimiz tıkırında” ki lüks otomobiller alabiliyoruz.
Bununla beraber; “Avrupa’dan daha hızlı büyüyoruz” diye sevinmenin de pek anlamı yok!
Çünkü Kişi Başına düşen Millî Geliri (KBMG) 45 bin dolar olan Almanya, %1 büyüdüğü zaman gelirine 450 dolar katarken;
KBMG’i, 10 bin dolar olan Türkiye, %2,3 büyümeyle 230 dolar katabiliyor…
Yani bu büyümeyle, üstelik nüfus da hızla artarken Avrupa’ya yaklaşmak hayal!
x x x
“BİR KÖŞKTE BATAN BİR İMPARATORLUK
Rumî 1293 (1877) yılı Nisan’ının 13’ü, Osmanlı-Rus harbi başlıyor. Bundan 9 gün sonra da Sultan Hamit, Şeyhülislam kapısının fetvasıyla gazi oluyor. Moskof’tan kutu kadar küçük Sohum Kalesi alındığı için saray imamı Ayasofya Camii’nde ‘Elgazi İbnülgazi Abdülhamit’ diye haykırıyor. O, İstanbul’da gazi olurken Moskof Çarı cebinden yere düşmüş bir ipekli mendil gibi Ardahan’ı alıyor. Moskof ordusu Tuna’yı haritadaki çizgiden atlar gibi telefatsız geçiyor.”
Mithat Cemal Kuntay (Üç İstanbul, S. 11)
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, TWITTER’dan…