OYUN BİTTİ BEYLER!... Hilmi ÇAKIR

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 30.07.2015


Tiyatroda, maçta, sinemada, konserde ,düğünde faaliyetin bittiğini anlayamayan veya ağırdan alan bir takım insanlar vardır. Herkes alır başını gider, o sağına soluna bakmaya devam eder. Bir bakar ki, etrafta kimse kalmamıştır. Ondan sonra, harekete geçerler. Bu durum, yaşamın içinde farklı mı? Emekli olmuş ve fakat, hala ayakları yere basmamış, kendini normal vatandaş statüsüne indirgeyememiş, çevrede, çok tipik örnekleri her gün görebilirsiniz.

 Eğer, üst düzey yönetici, bürokrat olarak görev yapanlar, o makamdan gitmiş dahi olsa, o şaşalı hayatı özlerler, her fırsatta o ilgiyi görme arzusu, az da olsa kaybolmaz yüreklerinde. Geçmişte çok büyük işlere imza attığını, imalı ve vurgulu anlatarak, o günleri tekrar çevresine hatırlatmayı, görev kabul ederler. Hâlbuki, o, köprülerin altından çok sular akmıştır. O günlerin akşamı çoktan olmuş, güneşi batmıştır. Ama, gel anlat, anlatabilirsen!  Bu tipleri gördükçe üzülür ve acırsınız. Ne kadar anlatmaya çalışsanız da, o günlerde kalmıştır duyguları. Sürekli hüsrana uğramaktan da bıkmazlar. Belki de, son nefesine kadar kendini o makamın sahibi olarak görecekler ve gözlerini kapatacaklardır.

Toplumda çok bilinen bir  hikayeyi, burada yeri gelmişken özetleyelim. Emekli bir paşanın cenaze töreninde, namaz kıldıracak imamın namaza yüksek sesle niyet ederken,  erkekler için söylediği “ “Er kişi niyetine!” demesine cenazeye katılan yalakalardan biri, imama seslenerek “Hocam!, hocam! o er değil, paşaydı paşa!” demesi, son yolculukta bile, oyunun bittiğinin farkında olmayanların olabildiğinin kanıtıdır.

Yaşam savaşında, kişiler yeteneklerine  ve çıkan fırsatları iyi değerlendirmelerine göre belirli makamlara ulaşırlar. Her şeyin bir sonu olduğu gibi, bu makamlar da, bir müddet sonra el değiştirirler. Emekliye sevk edilen, emekli olan bu şahıslar, eğer o makamları çok benimsemişse, esas fırtına o zaman kopar.. Makamın gücü olduğunda, gördüğü sevgi ve saygının sürekliliğini istemesi  ve bunu görememesi onları çıldırtır. Mutsuz, hırçın, içe kapanık, kırıcı, yaşamdan tat almayan, çevresini huzursuz eden bir kişilik olarak ortada dolaşırlar. Çevresinde kalan 3-5 kişi de, bu davranışlarından dolayı, onlar da uzaklaşırlar.Yalakalar, güç kaybolunca, kaybolurlar, bir daha görülmemek üzere. Yanlarında, zorunlu olarak eş ve çocuklarından başka kimse kalmaz. O, hala oyunun bittiğinin farkında değildir. Kendisine verilen rolü o kadar benimsemiştir ki, gerçek sanmış, ama  bir rüya gibi sabah olmuş, rüya bitmiş yeni bir gün başlamış  hala farkında değildir. Bu kişilerin tedavisi mümkün mü? Ben bilmiyorum. Oyunun bittiği ne kadar anlatılsa, bozuk plak gibi, onlar hala bildiğinden geri kalmazlar.

Meslek hayatında, arkadaşlarına karşı üst görevlerde bulunmuş, devletin imkânlarından en iyi seviyede faydalanmış ve her girdiği ortamda, makamın ve unvanın gücü ile, hiçbir sıkıntı çekmemiş,mevcut düzen de, buna müsaade etmişse eğer; en büyük sıkıntıyı bu tipler yaşıyor. Meslek yaşamı, marabalıkla geçmiş birinin emekli olması ile, bu üst görevler almış kişinin emekliliğe geçiş sürecinin aynı olması mümkün değildir. Üst seviyeden emekli olmuş, şah olmuş, vezir olmuş ama, hiç piyonluk yapmamışsa eğer, piyon gibi, yaşam kuyruğuna  giremez, toplum içine çıkamazlar. Çocukluk arkadaşları ile şakalaşamaz, onları çok vasat ve banal kişiler olarak görürler. Kendilerini bir yerlere hapsederler. Pazara çıkıp alış veriş yapamazlar, yük taşıyamazlar, belediye otobüsüne, dolmuşa binemezler. Artık yaşam onlar için çok zordur. Özgürlük alanları, telefonu, bilgisayarı evinin dört duvarı ve yazlığının bahçesi kadardır.

Kendinle barışık, oyunu kuralına göre oynayanlarda, yukarıdaki sıkıntıların hiç birini göremezsiniz. Kendilerini hazırlamışlardır. Artık, kuyruklu bir yaşam başladığının farkındadırlar. Nereye gitseler, bir kuyrukla karşı karşıya kalacağını bilmenin mutluluğunu, çevresiyle paylaşarak yaşamın tadına varırlar. Hatta, geçmiş durumlarla alay etmeyi bile becerebilirler. İlk çıkış yaptığı memleketinde, sağ kalan eş-dostla çınar altı kıraathanesinde, maziden kalan en derin sohbetleri yaparak, ikinci baharın, direm- direm tadını çıkartırlar.

Aslında hayat, insana ekmek kavgasında bir rol verir. Ekmeği için, insan bu rolünü uzun süre oynamak zorunda kalabilir. Kimi, sık sık rol değiştirir, kimi ise, oynadığı rolün dışına çıkamaz. Bunu, yaşamın acı kuralları belirler. Kiminin  şansı yaver gider, oyunun as oyuncusu olarak görevini sürdürür. Ekmek için oynanan oyunun da bir sonu vardır elbet. Sistem, sizi sistem dışına bir gün bırakır. İşte o an, oyunun bittiği andır. Bunun farkında olmak ve kendini alıştırmak gerekir . Artık oyun bitmiştir. Satrançta, oyun bittiğinde, şah da vezir de piyonda aynı kutuya konulur ve kapağı kapatılır, yeni bir oyuna kadar. İşte, bütün mesele, oyunun bittiğinin farkına varabilmek. Hala, oyunun devam ettiğini sananları görünce, elimden üzülmekten başka bir şey gelmiyor maalesef. Oyun bitti Beyler, perde kapandı!

Hilmi ÇAKIR

28.07.2015

Tarih: 30.07.2015 Okunma: 771

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Doğan FİLİK

18.10.2014 - 10:48

Sayın Cengiz,sizi tanıdığım günden beri,hayata bakış açınızı hep hayranlıkla izlemişimdir,hayata hep iyimserlik ve mutluluk penceresinden bakıyorsun,inanın bu gıpta edilecek bir durumdur.Anca perincek iyimserlik bakışı bana pek doğru gelmedi nedeni ise,başından beri bende Ergenokon'a inanmasamda,hükümet-cemaat ilişkilerin bozulmasından sonra,ergonokonla suçlananları sanki, sadece Cemaat mahkum ettirdi.Oysa o günkü Başbakan,ben bu davanın savcısıyım dememişmiydi ee ne değişti,değişen sadece cemaat-hükümet ilişkileri, o gün kahraman olan savcılar -hakimler bugünün devlet düşmanı ilan edimedilermi,aldıkları oylarda bunu gösteriyor.onun için perincekin yazısı yanlı bir yazıdır. SAYGILARIMLA

Doğan FİLİK

18.10.2014 - 10:48

Sayın Cengiz,sizi tanıdığım günden beri,hayata bakış açınızı hep hayranlıkla izlemişimdir,hayata hep iyimserlik ve mutluluk penceresinden bakıyorsun,inanın bu gıpta edilecek bir durumdur.Anca perincek iyimserlik bakışı bana pek doğru gelmedi nedeni ise,başından beri bende Ergenokon'a inanmasamda,hükümet-cemaat ilişkilerin bozulmasından sonra,ergonokonla suçlananları sanki, sadece Cemaat mahkum ettirdi.Oysa o günkü Başbakan,ben bu davanın savcısıyım dememişmiydi ee ne değişti,değişen sadece cemaat-hükümet ilişkileri, o gün kahraman olan savcılar -hakimler bugünün devlet düşmanı ilan edimedilermi,aldıkları oylarda bunu gösteriyor.onun için perincekin yazısı yanlı bir yazıdır. SAYGILARIMLA