Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Sorulmayan bir soru varmış onu da Mehmet Altan, “Cevabını Arayan Soru” başlığı altında
soruvermiş.
Aktütün’deki hadise Cuma gün meydana geldiği halde, neden bir gün sonra, Cumartesi günü
haber verilmiş? Daha doğrusu, aynı bölgeden Cuma akşamı gelen haber, Cumartesi
sabahı neden değiştirilmiş?
Cevap gayet basit…
Her şeyi devletten beklediğiniz için.
O bölgeyle ilgili bütün haberleri devletten
alıyorsunuz.
Genelkurmay da önce durumu değerlendiriyor. Olayları,
uygun haberler haline getiriyor ve size veriyor.
Şemdinli’de,
Şırnak’ta, Hakkari’de İstanbul’daki gibi yüzlerce muhabiriniz mi var?
Muhabiriniz olmayınca tabii devletin verdiği haberlere
talim edeceksiniz.
Fakat Altan’ın sorusu öyle çok da özgün bir soru değil!
Doğu ve güneydoğu bölgelerinden ne zaman günü güne haber aldık ki? Özellikle
asayişle ilgili haberler ne zaman anında ve doğru olarak geldi ki?
Haber, daima cenazelerle birlikte geliyor.
Buradan şu sonuç da çıkarılabilir: Cenaze olmazsa
haber de gelmiyor!
* * *
Kafalarda
çok soru var!
Eminim ki, Mehmet Altan’ın sorduğu soru en önemli soru
değil!
Kafalardaki yüzlerce sorudan en önemlilerini biz
bulmaya çalışalım.
Daha önce, Soljenitsin’den nakletmiş ve demiştik ki, “En önemli sorulara hep kaçamak cevaplar
verilir, soruların en önemlisine ise hiç kimse hiçbir cevap veremez.”
Önemli sorulara verilen cevapları görüyorsunuz.
Kimseyi tatmin ediyor mu?
Peki, en önemli soru nerede?
Soruldu mu?
Kim sordu?
* * *
Bize
Göre En Önemli Soru
Bize göre en önemli soru aynı zamanda en basit soru?
Ülkemizde, insan
hayatının bir kıymeti var mı?
Bu da soru mu, diyorsunuz!
Evet, büyük soru bu…
Vaaaaaaaaaaar, diye haykırmakla insan hayatı değerli hale gelmiyor.
İnsanın, insan hayatının değerli olduğunu
göstereceksiniz. İnsan hayatına değer verdiğinizi ispat edeceksiniz.
Meselâ;
bütün çocukları kendi çocuğunuz gibi görebiliyor musunuz?
Test çok basit; okula gönderirken, işe sokmaya çalışırken,
askere yollarken torpil arayışına giriyor musunuz? Benim çocuğum okusun, en iyi işe girsin, en güvenli ve rahat askerliği
yapsın gerisi ne olursa olsun mu diyorsunuz?
Bu, kendi
çocuğunuza bencilce “kıymet verirken”,
gözünüzde “diğer” çocukların hiç kıymeti
olmadığını itiraf etmekten başka bir şey değildir.
* * *
İşte asıl mesele de tam burada!
Aktütün Karakolunda,
kurulduğundan beri bir tane vali, siyasetçi, general, işadamı yakını askerlik
yapmış mıdır?
Ünlü birisi veya çocuğu o karakolda görev yapmış olsa
o karakola olan ilgi böyle mi olurdu? Sayısız baskın yapılan karakolun, yeri,
fizikî durumu bu halde mi olurdu?
* * *
Sorumu biraz değiştirerek tekrarlıyorum:
Çocuklarımızın
bir kıymeti var mı?
Bu ülkenin çocuklarına; her yıl bir buçuk milyon çocuk
doğuyor. Bunun yarısı erkek, bunların 600 bini her yıl askere geliyor, 5-10
kişinin ölmesiyle ülke hiçbir şey kaybetmez gözüyle mi bakılıyor?
Hatta dünyaya da böyle bir görüntü verilmeye mi
çalışılıyor?
* * *
Son soru!
Siz, bu ülkedeki makam aracı sahipleri; Mehmetçiğin kanı araçlarınızın boyası kadar
kıymetli mi?
* * *
Ata’dan
Hakikatleri görüp söylememek, ordunun ataletine,
kıymetsiz kalmasına, harpte vatanı kurtarmak için talep olunacak mühim vazifeyi
görememesine kalp rızası göstermektir ki bu, hıyanetle isimlendirilir.
Mustafa Kemal, Zâbit Ve Kumandanla Hasbıhal
* * *
Bilgelerden
Bu
dünyada bir nesneye,
Yanar
içim, göynür özüm;
Yiğit
iken ölenlere,
Gök
ekini biçmiş gibi…
Yunus Emre
Önceki Yazılar