Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Okulların açıldığı günlerde, Urfa’nın bir köyünde,
televizyoncu çekim yapıyor, okul önlüğünü giymiş olan güzel ve zekî kız, diğer
çocukların önünde ağlayarak; “Kimse bize
okul bile yapmadı!” diye haykırıyor.
O Urfa ki,
Kars, Van, Ağrı, Hakkari’ye göre oldukça Batı’da bir yer.
Cuma gününden beri ise Aktütün’le yatıp Aktütün’le
kalkıyoruz.
Meğer orada da aynı adı taşıyan, 600 nüfuslu bir köy
varmış. Hemen karakolun yanında… Tabii bütün çatışmalardan da nasibini alan bir
köy. Evler mermilerle delik deşik, camlar kırık, silah seslerinden bütün
ahalinin ruh sağlığı bozuk.
O köye “kimse”
okul yapmış.
Okul da delik deşik, camlar kırık, aynı zamanda kapısı
kilitli!
Çünkü
öğretmen yok!
Baskın hadisesinin üzerinden 4 gün geçmiş; bırakın
Ankara’dan Hakkari’den geleni, köyün bağlı olduğu Şemdinli’den bir devlet
görevlisi bile gelip köyün ve köylünün hâlini sormamış.
Televizyoncu çocukları toplamış konuşuyor ve
konuşturuyor. Gözlerinden zekâ fışkıran, 9 yaşındaki güzel kız, neredeyse dolma
kalem büyüklüğündeki mermi çekirdeğini eline alıyor ve “İşte bizim okulumuz ve kalemimiz bu!” diyor.
Bu sahne kurgu olabilir ama gerçeğin ifadesi olduktan
sonra ne önemi var?
Eğitim yok, istikbâl yok!
Ülkede, “Güneydoğu'da en ücra köşede çalışmaya gönüllüyüz”
diyen binlerce işsiz öğretmen varken, devlet şu çocuklara bir öğretmen
gönderemiyor.
* * *
Yurdun
Batısı ile Doğusu arasında korkunç farklar var.
Kelimenin tam anlamıyla “korkunç.” Korkutucu.
Ürkütücü.
Batıda çocuklarımıza “en iyi” okulları seçiyoruz.
Yetmiyor, sağdan soldan duyduğumuz “en iyi öğretmen”i seçiyoruz.
Neden?
Çünkü
çocuğumuzun istikbalini düşünüyoruz. İyi bir istikbali olsun, istiyoruz. Biliyoruz ki,
“iyi bir eğitim, iyi bir istikbal”, demek!
Okulda 1 gün eğitim aksarsa endişeleniyoruz.
Şu, yukarıda örneğini verdiğimiz köylerdeki çocukların
hâline; kendi çocukları düşse, Batıdaki hangi aile tahammül edebilir?
* * *
Eğitim,
bırakın iyi bir istikbali, çağdaş bir insan olabilmek için bütün insanların en
tabii hakkı değil mi?
Hâle ve Doğudaki çocukların durumuna, biz vatandaşlar
isyan ediyoruz ve üzülüyoruz. Elimizden bu kadarı geliyor.
Peki, 6
yıldır Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunu işgal eden kişi, bu işe nasıl tahammül
edebiliyor. Üstelik kendisi de o bölgenin bir evladı ve o bölgenin
sıkıntılarını en iyi bilen siyasetçilerden biri olduğu “hâl”de…
Tabii televizyonda haber olduğu için, 2 köyü örnek
verdik. Eminiz ki, o bölgede aynı durumda olan binlerce köy, yüz binlerce çocuk
var.
Bu
çocukların eğitimi, çağdaşlaşması ve istikbali aynı zamanda ülkenin
çağdaşlaşması ve istikbali anlamına gelmiyor mu?
Ve istikbal ne durumda?
* * *
Millet
çoğunluğu hâl ve istikbâl kaygısıyla cebelleşirken ve pek çoğunun istikbâli
daha bebekliklerinde kararırken…
Küçük bir azınlığın payına düşen hep ikbâl, hep ikbâl!
Değil mi?
Ve huzur
olsun istiyoruz! Huzur gelsin istiyoruz.
Bireysel olarak, toplum olarak…
Belki,
mümkün!