Hâl, İstikbâl ve İkbâl

İsmail Hakkı CENGİZ - 08.10.2008

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

 

Okulların açıldığı günlerde, Urfa’nın bir köyünde, televizyoncu çekim yapıyor, okul önlüğünü giymiş olan güzel ve zekî kız, diğer çocukların önünde ağlayarak; “Kimse bize okul bile yapmadı!” diye haykırıyor.

O Urfa ki, Kars, Van, Ağrı, Hakkari’ye göre oldukça Batı’da bir yer.

Cuma gününden beri ise Aktütün’le yatıp Aktütün’le kalkıyoruz.

Meğer orada da aynı adı taşıyan, 600 nüfuslu bir köy varmış. Hemen karakolun yanında… Tabii bütün çatışmalardan da nasibini alan bir köy. Evler mermilerle delik deşik, camlar kırık, silah seslerinden bütün ahalinin ruh sağlığı bozuk.

O köye “kimse” okul yapmış.

Okul da delik deşik, camlar kırık, aynı zamanda kapısı kilitli!

Çünkü öğretmen yok!

Baskın hadisesinin üzerinden 4 gün geçmiş; bırakın Ankara’dan Hakkari’den geleni, köyün bağlı olduğu Şemdinli’den bir devlet görevlisi bile gelip köyün ve köylünün hâlini sormamış.

Televizyoncu çocukları toplamış konuşuyor ve konuşturuyor. Gözlerinden zekâ fışkıran, 9 yaşındaki güzel kız, neredeyse dolma kalem büyüklüğündeki mermi çekirdeğini eline alıyor ve “İşte bizim okulumuz ve kalemimiz bu!” diyor.

Bu sahne kurgu olabilir ama gerçeğin ifadesi olduktan sonra ne önemi var?

Eğitim yok, istikbâl yok!

Ülkede, “Güneydoğu'da en ücra köşede çalışmaya gönüllüyüz” diyen binlerce işsiz öğretmen varken, devlet şu çocuklara bir öğretmen gönderemiyor.

*                 *                 *

Yurdun Batısı ile Doğusu arasında korkunç farklar var.

Kelimenin tam anlamıyla “korkunç.” Korkutucu. Ürkütücü.

Batıda çocuklarımıza “en iyi” okulları seçiyoruz.

Yetmiyor, sağdan soldan duyduğumuz “en iyi öğretmen”i seçiyoruz.

Neden?

Çünkü çocuğumuzun istikbalini düşünüyoruz. İyi bir istikbali olsun, istiyoruz. Biliyoruz ki, “iyi bir eğitim, iyi bir istikbal”, demek!

Okulda 1 gün eğitim aksarsa endişeleniyoruz.

Şu, yukarıda örneğini verdiğimiz köylerdeki çocukların hâline; kendi çocukları düşse, Batıdaki hangi aile tahammül edebilir?

*                 *                 *

Eğitim, bırakın iyi bir istikbali, çağdaş bir insan olabilmek için bütün insanların en tabii hakkı değil mi?

Hâle ve Doğudaki çocukların durumuna, biz vatandaşlar isyan ediyoruz ve üzülüyoruz. Elimizden bu kadarı geliyor.

Peki, 6 yıldır Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunu işgal eden kişi, bu işe nasıl tahammül edebiliyor. Üstelik kendisi de o bölgenin bir evladı ve o bölgenin sıkıntılarını en iyi bilen siyasetçilerden biri olduğu “hâl”de…

Tabii televizyonda haber olduğu için, 2 köyü örnek verdik. Eminiz ki, o bölgede aynı durumda olan binlerce köy, yüz binlerce çocuk var.

Bu çocukların eğitimi, çağdaşlaşması ve istikbali aynı zamanda ülkenin çağdaşlaşması ve istikbali anlamına gelmiyor mu?

Ve istikbal ne durumda?

*                 *                 *

Millet çoğunluğu hâl ve istikbâl kaygısıyla cebelleşirken ve pek çoğunun istikbâli daha bebekliklerinde kararırken…

Küçük bir azınlığın payına düşen hep ikbâl, hep ikbâl!

Değil mi?

Ve huzur olsun istiyoruz! Huzur gelsin istiyoruz.

Bireysel olarak, toplum olarak…

 

Belki, mümkün!

Tarih: 08.10.2008 Okunma: 762

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman Yıldız

03.09.2008 - 08:54

Harika bir yazı. Yalnız toplumun nerdeyse tamamını itham eden bir yazı. İmkanı olupta rüşvet almayacak veya vermeyecek kaç kişi kaldı. Saygılarımla

E.Şama

03.09.2008 - 13:47

İsmail Bey Tebrik ederim. O kadar güzel izah etmişsiniz ki? "Rüşvetin her türlüsü ayağımın altındadır" diyor Peygamberimiz... Allah razı olsun

elbk

03.09.2008 - 19:47

Ben vicdanlarının sızladığını hiç görmedim, duymadım... Zaten çocukları da kendileri gibi satılmış olarak büyüdüğünden ne sorguluyorlar ne de gözgöze gelmemeye bit utançları var. Elinize sağlık

TOLGA UNUTMAZ

03.09.2008 - 21:43

saygıdeğer hocam mükemmel bir yazı olduğunu söylemek isterim. yalnız genel anlamda insanlarda şu bakış var ben orada olsam bende yaparım. bunu önlemek vicdanla da olmaz. vicdanın yetmeyeceği yerde yasaların girmesi gerekmez mi?

özgür deniz

05.09.2008 - 15:29

Evet, kendi yaradılış amacına ihanet ediyor. Çünkü insanlar, kendilerini satmak için değil, onurlarıyla yaşamak için yaratılmışlardır..................Rüşvet yiyen yaratık, çocuklarının gözlerine, şöyle, bir kere bile olsa güvenle bakabilir mi? Onlara namustan, haysiyetten, şereften, alın terinden, kanaatten söz edebilir mi?...........AHHHHHHHH bu kadarcık bilinçli olaydı yeryüzü cennet olmaz mıydı aziz üstad. saygı muhabbet umut

Osman Yıldız

03.09.2008 - 08:54

Harika bir yazı. Yalnız toplumun nerdeyse tamamını itham eden bir yazı. İmkanı olupta rüşvet almayacak veya vermeyecek kaç kişi kaldı. Saygılarımla

E.Şama

03.09.2008 - 13:47

İsmail Bey Tebrik ederim. O kadar güzel izah etmişsiniz ki? "Rüşvetin her türlüsü ayağımın altındadır" diyor Peygamberimiz... Allah razı olsun

elbk

03.09.2008 - 19:47

Ben vicdanlarının sızladığını hiç görmedim, duymadım... Zaten çocukları da kendileri gibi satılmış olarak büyüdüğünden ne sorguluyorlar ne de gözgöze gelmemeye bit utançları var. Elinize sağlık

TOLGA UNUTMAZ

03.09.2008 - 21:43

saygıdeğer hocam mükemmel bir yazı olduğunu söylemek isterim. yalnız genel anlamda insanlarda şu bakış var ben orada olsam bende yaparım. bunu önlemek vicdanla da olmaz. vicdanın yetmeyeceği yerde yasaların girmesi gerekmez mi?

özgür deniz

05.09.2008 - 15:29

Evet, kendi yaradılış amacına ihanet ediyor. Çünkü insanlar, kendilerini satmak için değil, onurlarıyla yaşamak için yaratılmışlardır..................Rüşvet yiyen yaratık, çocuklarının gözlerine, şöyle, bir kere bile olsa güvenle bakabilir mi? Onlara namustan, haysiyetten, şereften, alın terinden, kanaatten söz edebilir mi?...........AHHHHHHHH bu kadarcık bilinçli olaydı yeryüzü cennet olmaz mıydı aziz üstad. saygı muhabbet umut