Seçime bir aydan bile az bir zaman kaldı. Seçime katılacak partiler, önce adaylarını açıkladı, şimdi de seçim programlarını ve vaatlerini açıklıyor. Geçen seçimde olduğu gibi bu seçimde de partilerin seçim vaatleri ekonomi ağırlıklı. Önümüzdeki günlerde, milletvekili adaylarının akla hayale gelmedik seçim vaatlerini duyup, hayretle dinleyeceğiz.
Seçime bir aydan kısa bir zaman kaldı dedik. Partiler, adaylar gecesini
gündüzüne katmış dağ, tepe, hırım hışım koşturur, broşürlerini dağıtırken,
kendini tanıtmaya çalışırken, ülke genelinde hala bir seçim havası yok. Çünkü millet
seçim ve sadık yorgunu. Pek çok kimse, daha dört ay önce yapılan seçimlerin, şimdi
neden tekrarlandığını, mevcut meclis tablosundan çıkabilecek farklı koalisyon seçeneklerinin
niçin göz ardı edildiğini anlayabilmiş değil.
Aslında, asıl anlaşılmayan nedenler değil sonuçlarıdır. Yani ülkenin içinde
bulunduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal sorunlar üstümüze karabasan
gibi çökerken, hangi sebepten dolayı bir hükümet kurulamayıp, erken seçime gidildiğini
herkes iyi biliyor. Bunu bir kere daha tekrarlamayı gereksiz buluyoruz.
Fakat çoğu insanın olup bitenlerin farkında olması, her şeyin tam ve doğru olarak anlaşılması anlamına da gelmiyor. Gerçekten insan, çoğu kez anlamsızlığın, mantıksızlığın ve çoğu garip gelişmelerin farkında olur. Ama olup bitenlere bir anlam ve açıklamada bulunmakta zorlanabiliyor.
Asıl gerçekler bu merkezde olunca, önümüzdeki seçimlerinin anlamı da normal
seçimlerden farklı olacak elbette. Demokrasinin tüm kurumları ile tam olarak işlediği,
hak, hukuk ve adaletin can çekişmediği, milletin verdiği mesajın doğru
okunabildiği bir atmosferde girilen seçimlerle, 1 Kasımda yapılacak seçimleri
birbirinden ayırmak gerekiyor.
Bugün Türkiye’nin en acil ihtiyacı toplumun refahı, iş, aş, eğitim, sorunsuz bir
dış politika, elbette iç barış, ama asıl sorun, devlet erkinin en önemli unsurlarından
biri olan adaletin tesis edilmesidir. Türkiye’nin bu günlerdeki en acil, asıl
ve hayatî ihtiyacı kurallarına uygun olarak işleyen hukuktur.
Çünkü devletin ruhu olarak kabul edebileceğimiz hukuk yoksa adalet yoksa ne
refah, ne iş, ne eğitim, ne de iç barış ve sorunsuz dış politika olur.
Bu nedenle önümüzdeki 1 Kasım seçimleri, tıpkı 7 Haziran seçimleri gibi hayatî
öneme haiz. Halkın ortaya çıkacak iradesi, yeniden hukukun inşasına vesile
olmasını beklerken; yılgınlığa düşmeden, olup bitenlere boş vermeden, böyle bir
atmosferde “ bu partilerden bir şey olmaz, oyumu kime vereyim” diye hayıflanmak
çok anlamsız olur.
Partilerin ülke sorunları karşısında ne yapabileceği ve kapasitesinin ne olduğu elbette ayrı bir tartışma konusu. Elimizde bundan malzeme ancak bu kadar. O nedenle mevcut şartlarda sonuca gitmek ve milli iradeyi ortaya çıkarmak gerekiyor. Seçimde sandığa gitmemek, oy kullanmamak veya kasıtlı olarak oyları iptal etmek ülke için yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Yapılan bir araştırmaya göre sandığa gidip oy kullanmayanların %55’ CHP’li, %25’ MHP’li, %10’u HDP’li ve %2’si AKP’li imiş. Oy kullanmak istemeyenler bir kere daha düşünmeli. Kasıtlı olarak oy kullanmamak, hiç olmasını istemediğimiz birilerini dolaylı olarak desteklemekten başka bir işe yaramıyor. Bizden hatırlatması…