Yıllar önce bir kitapta okumuştum, filozof şöyle diyordu: “İnsanları tanımaya başladıkça; hayvanları daha çok sevmeye başladım.” O yıllarda çok anlam verememiştim. Çok gençtim, hayatın sillesini yememiştim. Bütün insanları kendim gibi görüyordum. Yıllar yılları kovaladı. Şimdi, filozofa o kadar hak veriyorum ki!... Vefasız bir toplumun içinde, hafıza kaybına uğramış bir şekilde, hep birlikte yaşıyor ve bu dünyadan göçüyoruz!..
Nankör kelimesi, zaman zaman ağzımızdan bir çırpıda çıkıverir. Kelimeyi yerinde mi kullanıyoruz bilmiyorum ama, yaptıklarımızın karşılığını göremeyince, o meşhur kelime, bir anda cümlenin içine giriveriyor işte. Gençlik yıllarında, pek sık kullanılmaz bu kelime, orta ve üzeri yaşlarda sığınılan bir kelime oluverir. Belki de, dert ve sıkıntıların sihirli cümleleri bu kelimesiz olamaz. Çaya çorbaya limon gibi, bir şey!..
Bilimin incelemesi gereken konuların içinde, nankörlük de olması lazım. Nankörlük, genetik olarak taşınıyor mu? Nesilden nesile, aktarılıyor mu? Bu konu çok ciddi araştırılmalıdır. Bazı toplumlar için de, bu araştırma yapılmalıdır. Ekmeğini yediği, suyunu içtiği, özgürce kazandığı bir ülkenin içine edebilmek için, elinden gelen kötülüğü yapanları, hangi bilim dalı incelemeli bilmiyorum ama, sosyologların bunlar için, diyecekleri vardır diye düşünüyorum. Hani bir öz-deyişimiz var ya; “Ekmek yediği tekneyi pisleyenler!” bu gruplar, araştırma konusu yapılmalıdır.
Sosyal medyada, nankörlük hakkında, o kadar güzel anlatımlar var ki; “Nankörler, düne değil, güne bakarlar, Onlar, kimden menfaatleri varsa; onun yüreğine doğru akarlar!..” “Bunca vefasızlıktan sonra, bazılarının ederi kalmadı artık gönlümde; kaça deseler? Hiç’e sayarım.” “Allah kimseyi yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu inkâr edecek kadar da nankör yapmasın.” “Bugünlerde, kimse için içimden bir şeyler gelmiyorsa, dün elimden geleni yaptığım halde, hep nankörlük gördüğüm içindir.” “Bir insanın gerçek yüzünü, seninle tüm menfaati bitince görürsün.” Gibi birçok yakınmalar!…
Sosyal medya, konu ile çok alakadar. Demek ki, insanoğlu, çevresinden o kadar nankörlükle karşılaşmış ki; bu duygularını da, o güzel cümlelerle kalıcı hale getirmeye çalışmıştır. Madalyonun bir de tersi olduğunu düşünüyorum. Kişi/kişiler bir başkasına “nankör!” derken, bir başkası da, onun için aynı kelimeyi kullanacak davranış sergilediğine inanıyorum. Eğer, toplumda bu kadar nankör varsa, hepimiz bir başkasına nankörlük yapmışız demek ki!.. Bunun başka izahı olabilir mi?..
Dünyadan toplumlar, her geçen gün daha maddileşiyor. Manevi değerler, istismarlar sonucu, sürekli erozyona uğruyor. Maneviyatın içine de, madde karıştığı için, yeni nesiller dünyaya; “Senin bana ne faydan var?” gözüyle bakmaya başlıyor. Fayda bitince, bakış açısı da değişiyor. Bugün, birçok ünlü kişi, geçmişte, toplum için çalışmış, üretmiş fakat, yaşlılıklarını, maalesef huzur-evlerinde yalnız yaşamaktadırlar. Sanat alanında, bu ülkeye birçok üretim yapmış sanatçılarımız bile, yaşlılıklarında hatırlanmaz, aranmaz konumda, darülacezede ömrünü tamamlamaktadır. Ölüm haberi ile,medyanın ilgi odağı olabilmek için, cenazesine siyah gözlüklü birçok kişi katılarak, objektiflere poz vermekte, mikrofonlara duygularını anlatmaktadırlar, timsahın gözyaşları ile… Bu da toplumun nankörlüğüdür!...
Anne ve babaların bir kısmı da, evlatları için, bu kelimeyi istemeseler de kullanmak zorunda kalabilirler. Hele evlattan yana, yüzü gülmemiş annelere şöyle bir dokunuverdiğinde, gözyaşları içinde, bin ah işitirsiniz. Öyle bir başlarlar ki; “Saçımı süpürge yaptım…yemedim içmedim..” diyerek, o dizeler bir çırpıda dökülüverir dudaklarından. İçi yanmıştır bir kere. Evlatları en zor zamanda onları yalnız bırakmıştır. Sanki onlar yaşlanmayacak!.. Gel de anlat, dünya işleri hep baskın çıkmıştır. İşleri hep yoğundur. Anne ve babaları ziyaret için zamanları bile yoktur. Ataerkil ailelerde, henüz yaşlılara bakım konusu önceliğini korumaktadır. Dini inançlar da, bu konuda yol ve yön gösterme açısından, yaşlılara gösterilmesi gereken saygı ve değeri arttırmaktadır. İnancın zayıf olan kesimlerde, ana-babaların biraz daha dışlandığını görebilirsiniz.
Duygusal yaşamda, her şey yolunda olduğunda, dünya toz pembe görünümdedir. Karşılıklı sevgi saygı içersinde düzen devam eder. Mutlulukla gelen huzur, neşe, muhabbet, bereket… Ne zaman ki, taraflardan birinde bir sapma başlarsa, işte kıyamet o andan itibaren kopmaya başlamıştır. İlk kullanılan o meşhur kelime “NANKÖR! Diye başlayan cümle ile uzar gider!.. Ayrılıkların da, en önemli cümlesi hiç şüphesiz nankörlüktür. Muhtemelen, mahkemelerdeki ayrılık dosyalarının içinde de, birçok kez bu kelime yer almıştır.
İş hayatında nankörlük, kendini birçok alanda gösterir. Yıllarca destek çıktığınız, kol kanat gerdiğiniz, ortaklık bile yaptığınız kişi, bir müddet sonra, ibreyi kendi menfaatleri istikametine çevirmiş şirketin varlıklarının bir kısmını, kendi hesabına aktarı-vermiş veya yakınlarının üzerinde, bir anda mal varlıkları artı-vermiş olduğu görülebilir. Çok güvendiğiniz, her şeyi teslim ettiğiniz arkadaş, sizi borçlandırmış, şirketin içini boşaltmış olabilir. Aile şirketlerinde ise; bir kardeşin, aynı durumda diğer kardeşleri borçlandırarak, mal varlıklarını bir şekilde kendi lehine çevirdiği, birçok durumları günlük hayatımızda çevremizde, basında her gün görür veya okuruz. İş yaşamında karşılaşılan nankörlük, çeşidi o kadar çoktur ki, bu konuyu bir kitaba bile Sığdıramazsınız…
Vefalı toplumlarda, nankörlük alt sırlarda yer alır. Yani vefa ile nankörlük arasında ters orantı vardır. Vefa artarsa, nankörlük azalmaktadır. O zaman ne yapılması gerekir? Vefanın arttırılması elzemdir. Güzel bir sözümüz vardır bu konuda; “Vefası olmayan toplumların geleceği de olmaz!” Eğitim sisteminde bu konular sosyal derslerin içine serpiştirilerek, gelecek kuşaklar bilinçlendirilmelidir.
Nankörlük her toplumda, her meslekte, her yaşta farklı biçim ve şekillerde karşınıza çıkabilir. Önemli olan ektiklerinizi biçe-bilmenizdir. Çiftçi; nasıl, fırtına, sel, don gibi tabi afetlere ürününü kaptırmadan, zarar verdirmeden hasadı kaldırabilirse, o yıl ondan mutlusu yoktur. Çiftçi; bu tehlikeyi, heyecanı her yıl yaşayarak yaşamını sürdürmektedir. Emek, çaba, mücadele ve sabırla çıkılan yaşam yolculuğunda, şans faktörünün de, insanın yanında olması gerekir. Şansınız yaver giderse; nankörler ve nankörlük sizin yaşamınızda yer bulamaz. Umarım, Tanrı hepinize/hepimize bu şansı çok görmez .
Hilmi ÇAKIR
19.11.2015