Başlık çok tuhaf değil mi? “Yaşamın içinde olmak.” Balığı sudan çıkartırsanız, yaşamı biter. Ya insanın ki? Neden böyle bir başlık bakalım? Boğaza uzaktan bakanlar, ressamın tablosu gibi görürler denizi. Boğazın kenarına geldiklerinde ise; suyun bir dere gibi aktığını gördüklerinde şaşırırlar. İşte Yaşam da böyle, kenardan baktığınızda her şey sabitmiş gibi, bıraktığınız gibi, duruyor zannedersiniz ama, gerçek hiç de öyle değildir. Zamanın her şeyi, herkesi değiştirdiğinin farkında olmalısınız.
Empatik düşünce; yaşamı renkli, duygusal, sevecen, çilekeş ve bilumum duyguları tatmanızı sağlar. Bunların içinde, acı, tatlı, ekşi, tuzlu ve karışım olabilir. Empati böyle bir duygudur. Yaşamın içinde olabilmek için, bir insanda olmazsa olmaz, empatik düşünce yeteneğidir. Egoist, gaddar, bencil, nankör ve vefasız insanlar, bu düşünce sisteminden çok uzaktırlar. Dünyada bu tiplerle, empatik düşünebilenler arasında, sürekli çatışma söz konusudur. Her olayda çatışırlar. Empatik düşünce sistemine sahip olanlar, hep yaşamın içindeyken, diğerleri, genelde tribünde fırsat beklerler, zaman zaman çıkarlarına göre yaşamın içinde olurlar.
Nasuh Mahruki , bu ülkede çok tanınan, bilinen bir dağcı, aynı zamanda AKUT’un kururcusudur. AKUT’u, ilk Gölcük Depreminde tanıdık. Marmara Depremi, 17 Ağustos 1999 gecesi, bu ülkenin kâbusu oldu. İşte, bu karanlık- korkulu gecelerde, bir yıldız gibi AKUT adlı bir sivil toplum kuruluşu, depremin ardından, örgütlü bir şekilde, birçok canı, kendi canlarını hiçe sayarak kurtardı. Bu milletin gönlünde yer ettiler. Bu cesaretli dağcı Nasuh Mahruk’i, dünyanın en yüksek zirvesi olan, EVEREST Tepesine çıkan ilk Türk Dağcısı olarak, Türk Bayrağını o zirveye dikti. Bu ülkenin ekmeğini yiyen nankörler, bayrağımızı kendi topraklarımızda indirirken!...O, bu ülkede birçok ilke imza attı ve bunları kitaplaştırdı.Yaşamın içinde olabilmenin, belki de, çok uç bir örneği ama, gerçeklerle yüzleşerek, mücadele edebilmek için önemli bir örnek!...
Tecrübeye saygı duyan, emeklisine değer veren toplumlarda yaşayanlar, elden-ayaktan düşünceye kadar, toplumu için, geride bıraktıkları için, tecrübelerini değerlendirebilmektedir. Bu insanlar, yaşamdan, sanattan kopmamak için direnç gösterebilmektedir. Yaşadığımız toplumda, maalesef bu değerler hak ettikleri gibi önemsenmediği için, çok verimli, üretken, pozitif insanlar yaşamın kenarına itilmekte ve dışlanmaktadır. İsteseler de, yaşamın içinde olmak için, sistem onları dışarı atmakta ve kapılarını kapatmaktadır. Bu durum, emeğin, tecrübenin-deneyimin israf edilmesinden başka bir şey değildir.Ülkenin yönetiminde söz sahibi olanlar, bu konuya çok ciddi kafa yormalıdır.Bu acı durum, aynı zamanda, gelecek nesillerin de geleceğini karartarak, toplumu üretken olmaktan alıkoymaktadır.
Yaşamın içinde kalabilmek için, mücadele etmek gerekir. Her gün, akü gibi kendini şarj etmek, tükenmemenin çareleri aranmalıdır. Yaşamaya, düşünmeye, gülmeye, sevmeye, etrafınıza bakınmaya, en değerli varlıklarımız olan çocuklara ve terbiye nezaket kuralları içinde, ahlaklı yaşamaya mutlaka zaman ayırmalıdır. Zaten, bu saydıklarımıza zaman ayırdığınızda, yaşamın içini doldurmuş olursunuz. Bu hayatın her zerresinde, mutlu ve umutlu olursunuz.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bu ülkede belirli bir yaştan sonra, insanlarımızın tüm umutları tükeniyor, bu dünyadan elini ayağını çekiyorlar. Umutsuz, solgun, dirençsiz, karamsar bir dünya kuruyorlar kendilerine. Avrupalıların böyle olmadığını, seksenli yaşlarda bile, yaşam mücadelesini gördükçe, kıskanmamak elde değil, öyle değil mi? Yaşın vermiş olduğu, sağlıkla ilgili problemler de bunlara eklenince, sanki dünyaları kararıyor. Eskiden tanıdığınız o gülen yüzlerin, artık gülemediğini görüyorsunuz. Sonunda, bu dünyadan herkes bir gün göçecektir. Bu gerçeği, kimse değiştirme şansına sahip değildir. Önemli olan, Tanrı’nın bahşettiği ömrü, bu dünyada zindana-cehenneme çevirmeden nefes alabilmektir.
Yaşam boyunca, herkes kabiliyetine göre, bir çok başarılara imza atabilir. Bu başarılar, bazen kısa, bazen uzun ömürlü olabilir. Bu kişinin direncine, şansına, konjektüre, çevresine, almış olduğu eğitime, kendini geliştirmesine, sürekliliğine, dünyanın değişimine-gelişimine bağlı olarak değişebilir. Herkes, Nasuh Maruki gibi, EVEREST Tepersine çıkamayabilir ama, hiç değilse, ÇAMLICA Tepesine çıkıp, oradan MARMARA ve İSTANBUL Boğazını görebilir ve seyredebilir. Seyrederken, o suların da canlı olduğunu, yolunda aktığını, ayrıntılı göremese de, düşünüp yaşamını ona göre yön vermelidir. Yaşam, yolunu bilmek ile, o yolda yürümenin arasında çok fark olduğunu anlamalı ve yaşamına ona göre yön vermelidir. En önemlisi de, ne pahasına olursa olsun, yaşamın içinde kalabilmek için, tüm engellere rağmen, savaşını kesintisiz sürdürebilmelidir.
Hilmi ÇAKIR
15.12.2015