Kimse,
ne zaman, nerede, ne şekilde veda edeceğini bilme şansına sahip değildir.
Vadenin zamanı yoktur. Veda, daha yapacak birçok işinizin olduğu zamanda
da gelebilir. Belki de; tam bir of çekip, hayatın keyfini çıkartacağınız
bir zamanda da kapınızı çalabilir. Veda, kesindir ama, onun zamanını
ancak ve ancak Tanrı bilir. Biz, kullarına sadece boyun eğmek, çaresizce
bir birimize sarılıp, üzülmek ve ağlamaktan başka bir şey gelmez elimizden.
Çaresizlik ve keşkeler… Şöyle olamasaydı!, böyle olmazdı! gibi beyhude
serzenişler!...
Çocuklukta
başlayan,koşma ve koşarken düşme-kalkma aslında yaşamın bir
provasıdır.
Ondan sonraki yaşamımızda, hep koşma ve düşmeler hiç eksilmeden
devam
eder. Hep bir şeylere ulaşmak için, mücadele!...Başarmak, kazanmak,
ulaşmak,
mutlu olmak, mutlu etmek, sevmek, sevilmek, korumak-kollamak,
evlilik,
çocuk/lar, eğitim süreçleri, gelecek kaygısı, hastalıklar,
çevrenin
sıkıntı ve problemleri, akrabaların sorunları, işle ilgili bir yığın
sorun, kompleksler, dedikodular, kıskançlıklar,hep başkalarının dert ve
sıkıntıları!... Bir de bakmışsınız ki, mesleğinizin sonuna gelivermişsiniz.
İçinde bulunduğunuz ve en güzel zamanlarınızı feda ettiğiniz
sistem, sizi bir anda çarkın dışına çıkarıvermiş. Birden, mesleğin
merdivenlerini çıkarken, çok zaman ayıramadığınız, kırıp döktüğünüz
ailenizle, baş başa kalı-vermişsiniz. Ondan sonra, emeklilik
süreci ve
başka sıkıntılar!…Vedaya doğru yolculuk kesintisiz devam eder gider!..
*Yıllar
önceydi, bir gazete başlığının hemen altında, şu başlığı her gün
okurdum.
“Her sabah, dünya yeniden kurulur, her sabah taze bir başlangıçtır!.”
Ne kadar anlamlı bir cümle olduğunu, yaşadıkça öğrendim.
Evet,
vade dolduysa veda kaçınılmazdır. Dünya, gerçekten her sabah bir
pazar
gibi kuruluyor, akşam toplanıyor. Dökülen dökülüyor, ölen ölüyor,
kalan
sağlar, ertesi gün pazarı yeniden kuruyor.Dün hiç yaşanmamış gibi!..
Bir
yandan gidenlerin yerini dolduran yeni doğumlar. Böyle bir süreç
kesintisiz
devam ediyor. Acısıyla, tatlısıyla devam eden bir yolculuk!..*
*Ateş
düştüğü yeri yaktığı için, uzaktan gelen duman ve is kokularından pek
etkilenmeden
yaşam devam ederken; hiç ummadığınız yer ve zamanda, birden
ocağınıza
ateş düşüveriyor. O zaman, çevrenizden ateşi söndürmek için
yardım
umuyorsunuz. Kimin ocağına ateş düştüyse, o yakın çevresinden en
doğal
şekilde, yardım bekleyecektir. İnsanların, dara düştükleri zaman bu
zamandır.
O gün, yanında olacaksınız, eğer dost iseniz. İyi gün dostluğu,
faydacı
ilişkiler, günümüzde çok yaygınlaşmış durumda. Yerken içerken,
gülerken
iyi ama, bir de madalyonun öbür yüzü var!... İşte o zaman, gerçek
dostların
ortaya çıkıyor. Belki, hiç ummadığınız kişiler sizi hüsrana
uğratırken,
hiç beklemediğiniz insanlardan da, dostluk görebiliyorsunuz.*
*Büyük-şehirlerde**,
kurulmuş köy ve kasaba dernekleri, bu veda işini çok
iyi
yapıyor. Bu konuda adeta uzmanlık kazanmışlar. Yöre insanına, her türlü
iletişim
vasıtasını kullanarak ulaşıyorlar. Hani, bu konuda, bizim bir
ata
sözümüz var ya “Acı haber, tez ulaşır!” Uzak- yakın, o toprağın insanı
işini
gücünü bırakıp, son görev için sanki yarış yapıyorlar. Sosyal
sorumluluk
yaklaşımı içinde, çok olumlu bir görev anlayışı ile, acıyı
paylaşıyorlar.
Bu insani yaklaşım, gerçek yaşamda, insan ilişkilerini daha
sıcak
hale getirip, dayanışmayı güçlendiriyor. Bu
insanlar,
Büyük-şehirlerin acımasız çarkları içinde, kendi adet-gelenek
ve
kültürlerinin devamlılığını bu şekilde sağlayabiliyorlar. *
*Yukarıdaki
örnek de olduğu gibi, meslek odaları, okul dernekleri gibi,
dayanışma
maksatlı kurulan bu organizasyonlar da, bu veda görevlerinde
aktif rol
almalıdır. Bir çelenkle, geçiştirilecek bir faaliyetten öte
geçilmelidir.
Teknolojik her türlü iletişim vasıtası, kullanılarak üyelere
ulaşılmalı
ve görev dağılımı yapılarak, örgütlü toplumun dayanışması
hissettirilmeli,
özellikle son görevde,
hiçbir
fedakarlıktan kaçınılmamalıdır.Veda da yapılanlar, geride kalanlara,
moral ve
dayanışma ruhunun perçinlenmesi açısından, hayati önemde olduğuna
inanıyorum.*
*Hayat
merdivenlerinin; bir çıkışı olduğu gibi, bir de inişi olduğunu, hiç ama hiç
akıldan çıkartılmamalıdır. İnsan, tek gelir, tek gider. Arkada hep
birilerini bırakarak. Yaşamı paylaştığı; eş, dost, arkadaş ve çocuklarına
veda ederek. Geride, birçok hayal ve umutları ile, vade dolduğunda,
ne bir dakika erken, ne de bir dakika geç!... Giderken, geride kalanlar,
VEFA diye bir kelimenin, yaşamın içinde olduğunu unutmadan, dünya işlerinden,
bir nebze sıyrılarak, kendine de, er ya da geç bir gün sıranın geleceğini
hesap etmelidir. Son yolculukta, hayatta aynı yolda yürüdükleri ile,
birlikte oldukları ile,son görevde, yanında olmalarından daha doğal bir şey
olamaz. Bu gerçek, öncelikli bir insanlık borcudur. İnsanı insan yapan, en
önemli özelliklerden biri de vefadır. Ömrümüzün kalan kısmında, vefalı
dostlarımızın artmasını, ikinci baharda, yaprak dökümünün başladığı bugünlerde,
her gidenin, bizlerin dualarına ihtiyacı olduğunu ve son görevde,
bu duaları fazlası ile hak ettiklerini düşünüyorum. Hakkımız bin kere
helal olsun!... Mekanları cennet olsun!... Mevla’m kabirlerinde nur ışığını
eksik etmez inşallah!..*
*Hilmi
ÇAKIR*
*17.12.2015*