DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...24...

Özgür DENİZ - 21.03.2016

Her bir insan tekine bakıyoruz da, kahir ekseriyeti ihata eden ortak bir idealin peşinde koşacağına, takılmış bir ideolojinin peşine nereye gittiğini, niçin gittiğini, nereye götürüldüğünü, kimlerce götürüldüğünü bile bilmeden koşuyor. Elde ettiği bir şey var mı? Kaybettiğinin haddi hesabı yok. Düşünmüyor da hiç; acaba benim ideolojim egemen olursa ve insanlığın mukadderatında söz sahibi olursa, adalet ve ahlak ikame olacak mı ve ben güven içerisinde yaşayabilecek miyim diye. Niye düşünmez insan? Neden korkar insan? Kendinden mi korkar yoksa ideolojisinin yalan olduğunu bilir de, arzuladıklarını kendisine vermeyeceğini hisseder de ama bunu izah ederse kimse de onunla gelmez diye mi korkar ki? Peki, böyle bir şeyden korkuyorsa, böyle bir şeyi biliyorsa, niçin bile bile bir yalanın peşinden gider, ömrünü bir yalan uğruna berhava eder? Tecrübelerimizle ve tarihle sabittir ki, arzuladığımız şey olmamıştır ve aynı düzlemde yaşamaya devam edersek badema da olmayacaktır. İdeolojilerin kör kuyularında kaybolmaktadır insançocukları. Fasit daireye mahkûm olmaktadırlar. Basit ideolojik müsademelerle insançocuklarının eline hiçbir şey geçmez, geçmemiştir, geçmeyecektir. Çünkü ideolojiler insançocuklarına hizmet etmezler, şeytana hizmet ederler. İnsançocuklarını boş ve kuru bir hayalin peşinden koştururlar, nihayet darağacına çıkışını kahkahayla izlerler. Kaybediyoruz, kaybettiğimizin farkında bile değiliz. Kazanıyoruz sanıyoruz. Gözlerimize perde çekilmiş, kalbimiz çürütülmüş, zihnimiz körleştirilmiş ve ağzımıza muayyen sloganlar sokuşturulmuş. Sıradanlaştırılmışız, sloganlaştırılmışız, papağanlaştırılmışız ve nihayet; mankurtlaştırılmışız. Avunmuşuz hep. Alışmışız dikte edilen hayata ve alıştığımız hayatı dikte etmeye başlamışız.  Bitevi aldatılmışız ama farkına varamamışız. Çünkü kendimizi doğru sanmışız. Zira doğru olduğumuza inandırılmışız. Eğri olduğumuzu bilmişler ama bizi yemek için söylememişler.  Görevlendirilmiş olanlar, görevlerini yapmışlar ama biz görevimizi unutmuşuz. Çünkü hem kendileri hem de arkalarında duran efendileri kazanıyor bu işten. Sen sadece bir piyonsundur. Bunu, sen bilsen de, bilmesen de bu böyledir. Ortak değerlere düşman olarak ta, adalet davası yürütülemez. Çünkü inandırıcılığı olmaz. Vatana düşman olursan, millete düşman olursan, dine düşman olursan; ne kadar da çırpınırsan çırpın kimseyi inandırmazsın ve bir avuçla, güya adalet, emek, özgürlük davası verdiğini sanırsın. Sen böyle kendi kendini kandırmakla meşgulken; biri gelir, biri gider ve sen de döner durursun ara yerde. Hem sen ezilirsin, hem karşındakiler. Hem seni yönlendiren efendiler kazanır, hem karşındakileri yönlendiren efendiler. Nihayet; şeytan sözünü tutar ama sen sözünü tutamamış olursun. Sen kaybederken, şeytan kazanır; çünkü seni sapıtmayı başarmıştır. Ne dersin? Yalan mı?

 

Olguları birilerinin inhisarlarına devretmişler ve o olguların olaylaştırılmasını istemişler ama onlarda bunu yapamamışlar. Bir de herkes, kendisine devredilen olguyu asla anlayamamış, idrak edememiş, uygulama sahasında hep yanlış yapmış. Bu, ne zaman, nasıl, ne şekilde kotarılmış bilemiyorum. Ama çok büyük bir kumpas kurulmuş bu millete zamanında. Geneli kuşatan bir olguyu birilerinin, bir olguyu diğerlerinin, bir olguyu öbürlerinin inhisarlarına devretmişler ve toplumun da bu şekilde algılamasını sağlamışlar. Nihayetinde de herkes kendisine bu düzlemde bir kitle var etmiş zaman içerisinde. Yani toplum olgularla atomize edilmiş ve koyunlaştırılmış, sömürülmüş. Herkes, kendi inhisarına devredilen olguyu, kendisininmiş gibi algılamış yani geneli ihata eden olguyu daraltmış, özelleştirmiş ve o olguyla ilgili mücadele verilecekse ancak biz veririz sanmış, bu meyanda diğer iki olguya mesafeliymiş gibi bir algının oluşmasına da yol vermiş. Söyleyin lütfen, bu ülkede adalet deyince, ahlak deyince, vatan deyince hep farklı yapılar aklınıza gelmiyor mu, isteseniz de, istemeseniz de gelmiyor mu ya da toplumun beynine çivi gibi çakılmamış mı olgu bağlamında bir tefrika? Ya da zımnen bu minvalde hareket edilmemiş mi? Çünkü zihnimize bu şekilde yerleştirilmiş. Evet zaman içinde illa ki toplum bir transformasyon geçiyor ve büyük resmin detaylarını fark etmeye başlıyor ama bugüne kadar hep böyle olmuş. Şöyle ki, bir kitle, bir olgu alanında mücadele verdiğini sanıyor ama diğer iki olgu alanında kahir ekseriyete mugayir bir yol takip ediyor ya da eylemlerinden böyle bir şey çıkarılıyor. Başka bir kitle bir olgu ekseninde mücadele verdiğini düşünüyor ama diğer iki olgu alanında kifayetsizmiş gibi algılanıyor. Keza başka bir kitle diğer bir olgu ekseninde mücadele veriyormuş gibi algılanıyor ama diğer iki olgu alanında kifayetsizmiş gibi anlaşılıyor, çünkü eylemlerini ona göre ayarlıyorlar, nasıl beceriyorlarsa? Ya da öyle mi yapmaları isteniyor ki, acaba? Nihayet ne oluyor? Her kitle bir olgu etrafında kenetleniyor ve o olguyu, peşinden gittiği yapının savunduğunu ve ancak o yapının savunabileceğini sanıyor. Peşinden gittiği yapının diğer iki olguyla mesafesi olduğunu düşünüyor ve kendisi de mesafe koymaya başlıyor. Ama bilinmiyor ki, insanoğlu, vatandan da, ahlaktan da, adaletten de vazgeçmez ve taviz vermez. Ki, ne vatan ne adalet ne de ahlak özeldir. Vatan, ahlak ve adalet, üçü bir arada bulunduğu zaman bir anlam ifade eder ve vahdette ancak bu şekilde tahakkuk eder. Milletin de mutlak vahdeti, ancak bu üç olguyu hakiki manada birleştirip, eyleme geçirenin etrafında tahakkuk edecektir. Bilakis mevcut durumla vahdet muhal ender muhaldir.  Haddizatında bunun bilinmediğini de sanmıyorum. Ama kuvvetle muhtemel baştan söylenmiş, sen bu alanda mücadele vereceksin, diğer alanlar başkalarına tahsisli diye. Yani milletin olgularla bölünmesi istenmiş zımnen. Hiçbir kimse milletin, vatandan, ahlaktan, adaletten vazgeçmesini ya da münhasıran bir olguya bağlanmasını isteyemez de, bekleyemez de. Vatan da, ahlakta, adalette genel olgulardır ve tüm insanlığı ihata ederler. Bu olguların üçü de bir arada olursa anlamlı olur, bölündükleri zaman toplum da illaki bölünür. Bu ulvi olgulardan ya da değerlerden vazgeçenin, insanlığından da vazgeçmesi iktiza eder. Bir olguya bağlanıp, diğer olguları unutulmaya terk etmiş gibi gözükenler, o olgulara bağlı olanları yanlarına asla çekemiyorlar. Böylece ne oluyor? Her olgunun kitlesi kendi âleminde yalnız kalıyor, diğerlerini de kendisine muhalif görüyor. Ne acayip bir garabet. Böyle bir toplumda vahdet nasıl kabil olabilir? Şeytanı görüyor musunuz nasıl da sızıyor ve derinden vuruyor. Tüm toplum sömürülüyor bu şekilde. Şeytaniler, egemenliklerini perçinliyorlar bu yolla. Millet lehine de hiçbir şey yapılamıyor. Çünkü birinin istediğini diğer taraf istemiyor. Birlik sağlanamıyor, tek can ve tek ruh olunamıyor. Herkes mücadelesinde yapayalnız kalıyor. Oysa birilerinin adalet diye bağırmasıyla adalet ikame olunmuyor. Birilerinin ahlakı önemsiyormuş gibi görünmesiyle ahlak ikame olunmuyor. Birilerinin vatan demesiyle vatan kurtulmuyor. Ama alıklık başa bela maalesef. Birileri çıkıpta, bütün bu olanlara inat; hem vatan, hem ahlak, hem de adalet kavgasını haysiyetlice veremiyor. Oysa hiçbir kitle bir olguyu sahiplenip diğer olguya muhalefet etmeden, vatan, ahlak ve adalet davasında tek fikir ve tek vücut olarak sımsıkı sarılsak, güç birliği etsek, bizleri sömüren bütün kan emicilere karşı ne görkemli zaferler elde ederiz. Ama bunu yapmaya fikir gerek, vicdan gerek, idrak gerek, samimiyet gerek, ciddiyet gerek, namus gerek, dürüstlük gerek, haysiyet-hassasiyet-hissiyat gerek. Bilakis muhal ender muhaldir.

 

Sorunları çözemediğin yöntemi tekrar denemek alıklıktır. Binaenaleyh, farklı bir yöntem denemek iktiza eder. Ne aradığımızı bilmeliyiz. Arıyoruz dediğimiz şeyi, hakikaten arıyor muyuz yoksa sahtekâr ve riyakâr mıyız? Eğer bir şeyi gerçekten arıyorsan ve o şeyi sana gerçekten verecek olan bir şey varsa ve sen o şeyi reddediyorsan, kusura kalma ama aradığını söylediğin şeyi aramıyorsun ya da kör kütük cahilsin, sektersin, dar kafalının tekisin, aldanan ve aldatansın. Sana bir şey vermeyen, seni istediğin yere götürmeyen yolda yürümeye devam etmen ahmaklıktan başka nedir? Dürüst ol ve söyle; senin istediğin şey, bitevi arzuladığın şey olan adaletin ikame olması mıdır yoksa ideolojinin hâkim olması mıdır? Akıllı ol ve derin düşün! Seni sömürenlerin, sana vurdukları gizli zincirleri paramparça et. Şunu unutma; ideolojin hayata hâkim olduğu zaman, adaletin ikame olacağını sanma, böyle bir şey asla olmayacak. Olacağına inanıyorsan kesinlikle yanılıyorsun ve aldanıyorsun. İdeolojin hayata hâkim olup, insanların mukadderatına yön verme yetkisini inhisarına aldığı vakit, ancak o ideolojinin baronları dem sürerler ve sen, yine ezilmeye, sömürülmeye devam edersin. Bu katı ve sert bir gerçektir bebeğim! İster inan, ister inanma. Seni inandırmak zorunda değilim. Zaten düşünmüyor, görmüyor, anlamıyor, hissetmiyorsan yapılacak fazla da bir şey yok. Ama ortak davada yani bu vatan üzerinde, ahlak temelinde, adalet idealinde vahdeti sağlarsan, işte o zaman kazanırsın, herkes kazanır. Yani İslam’da birleşmek iktiza ediyor mutlak surette. İslam haricinde hiçbir şey; sana, istediğin ve aradığın hayatı sunmayacak; seni, peşinden koştuğun idealine ulaştırmayacak. Seni; ‘’inan ve umut et, mutlaka bir gün!’’ diyerek avutacaklar, aldatacaklar ve yerinde kalmanı, kendilerine güç vermeni sağlayacaklar.

Tarih: 21.03.2016 Okunma: 681

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?