Şöyle, bizi kuşatan harici unsurlardan (ideoloji vs.) arınarak hayata bir bakabilsek, haddizatında düğümler spontane çözülecek ama yapamıyoruz. Birisi bir şey yapıyorsa ve bizimle zıtsa, yapılan şey iyi olsa da kötü diyoruz. Ya da geneli ilgilendiren bir konuda birileri önü çekiyorsa koşullar icabınca ve yine bizimle ters ise, her şeye hayır diyoruz. İlle birine küfrederken, birini kutsuyoruz. Oysa mevzubahis olan milletin ve ümmetin mukadderatı. Ama bizler sıkışmışız bir fasit daire içeresine birbirimize küfretmekle iştigal ediyoruz. Anlayıp dinlemiyoruz. Sanki şöyle olsa böyle olacakmış, böyle olsa şöyle olacakmış gibi alıkça bir bakışla bakıyoruz. Doğru düzgün kıyas yapamıyoruz, analitik düşünemiyoruz. Bir de dostlarımızı seçmesini bilmiyoruz. Dostum dersin, sana nice kaliteli dostlarını kaybettirir ve hiçbir dost kazandıramaz. Dostum dersin, sana nice kaliteli insanlar kazandırır ve kalitesizlerin ayıklanmasına vesile olur. Ama gidiyoruz, kaybettirecek insanları dost belliyoruz. Gün geliyor pişman oluyoruz ama iş işten geçiyor. Biz, hiçbir işe yaramasa da, bize mutlak tabi olacak insanlar arıyoruz maalesef. Kaliteli hizmet üretecek, karakterli, kişilikli, sağlam, güvenilir, dürüst insanlar aramıyoruz. Bayrağı yükselten değil düşüren insanlara değer atfediyoruz. Böylece zaman içerisinde bizde düşüyoruz. Ve düşen tüm insanlık oluyor. Ah vah diyoruz ama artık sahtekârca yapılan ah vahlar hiçbir anlam ifade etmiyor. Geçelim! İnsanların kuvvetleri, bilgileri ve kalpleri gibi, zihinleri de birbiriyle eklemlidir. Zira her bir, bir bütünün parçalarıdırlar. Her birinin bir yola ayrılması, sürgünleridir her birinin ama aynı yolda yürümeleri mutlak öze, kadim köke, büyük birliğe dönüştür ya da yöneliştir. Kuvvetlerin, kalplerin, bilgilerin, zihinlerin birleşmesi uyanışı intaç edecektir, büyük birliği tevlit edecektir, dirilişe vesile olacaktır ve son tahlilde zafer güneşinin tuluuna temel teşkil edecektir. Nasıl tek tek fertler, insanlık ailesinin bir üyesi ise ve birleşmeleri büyük insanlık ise; tek tek güçler, kalpler, bilgiler ve zihnilerde bütünden birer parçadırlar. Öyleyse parçaların bütünleştirilmesi gerekmektedir. Mutlaka bütünleştirilmesi ve büyük birliğin gerçekleştirilmesi gerekir. Vahiy temelinde ve istikametinde birleştirilmesi gerekir. Vahiy ve töre temelli Milli Siyaset’te birleştirilmesi gerekir. Birleştirecek tek mutlak kök budur çünkü. Zira mutlak bilgi kaynağımız olan vahiy, insan ürünü değildir ve insanlar için olumsuz zerre bir şey yoktur içinde. Ortak vicdan, ortak akıl, ortak ruh, ortak iyilik, ortak güzellik, ortak umut, ortak mutluluk ve ortak kurtuluş vardır özünde. İnsan olmanın, kalmanın ve insanca yaşamanın mutlak garantisidir. Topraklarımıza, kaynaklarımıza, neslimize sahip çıkabilmenin mutlak ve yegâne yolu budur. Ümmetin ve milletimizin gerçek zilletinin en kök sebebi, vahiyden kopmak, büyük birliği sağlayamamak ve fırtınaya kapılmaktır. Vahiyden kopan insan, dünyanın ipine tutunacak ve dünyanın pisliklerine batacaktır ve bu, aynen de olmuştur. Allah’ın nurundan kaçan insan, dünyanın kirlerinde ve karanlıklarında boğulmuştur. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmayan insan, yörüngesini şaşırmış, temel ölçüsünü kaybetmiş ve dengesini yitirmiştir. Nihayet; küresel şeytaniyetin oltasına takılmıştır.
Allah, kulları arasında adaletsizlik yapmaz. İnsan olarak herkesi eşit yaratmıştır ve yegâne üstünlük vasfı; takvadır. Bilakis, kimileri üstün, kimileri alçak halk edilmemişlerdir. Allah, sınıflı bir toplum istemez. Yani ayrıcalıklı bir toplum yapısı Allah’ın adaletinde yoktur. Çünkü böyle bir şey gizli şirk alanına girer. Hakikate dönmemiz gerekiyor. Modern dünyanın çift yüz dayatmasından kurtulmalıyız. Geçelim! Vahiy dendiği zaman; ortak vicdan akla gelir, ortak akıl akla gelir, ortak duygu akla gelir, mutlak birlik akla gelir, birlikte mücadele akla gelir, ortak fıtrat akla gelir. Kimsenin hayır diyemeyeceği ahlakın ve adaletin kanyağıdır vahiy. Haddizatında hakikat, kesin ve nettir. Ama karışık zihnimiz, hakikati de bulandırmakta, karıştırmakta ve görünmez kılmaktadır. Yerli, milli siyasetinde omurgasıdır vahiy. Burada bireysel düşüncelere takılıp kalmamak icap ediyor. Çünkü bireysel bir düşünce dikte etme gibi bir derdimiz yoktur, bizim düşüncemiz doğrudur telakkisinde değiliz. Ama bir de yüreklerin ve beyinlerin reddedemeyeceği hakikat vardır. Kurtuluş şuradadır, buradadır gibi şeyler avuntudan başka hiçbir şey değildir. Şu olmadan olmaz, bu olmadan olmaz, o olmadan olmaz gibi şeyler yalandır. İnsan hayatına etkide bulunan politika, ekonomi, teknoloji vb. harici etmenlerin varlığı kuşkusuz bir gerçektir, bunu yadsımak kabil değildir. Fakat bunların hiçbirisi de ahlak ve adalet olmadan bir işe yaramazlar. Felaketten başka bir şey vaat etmezler. Dünyayı temiz kılacak ve yaşanılır bir yer haline getirecek olan şey, ne politikadır, ne ekonomidir, ne de teknolojidir, hatta nede ideolojik hâkimiyettir. Böyle bir şey kabil olsaydı zaten şimdiye kadar olurdu. Yüksek ve yüce ideallerin tahakkuku, ancak ve ancak, ahlak ve adalet temelinde mümkün olacaktır. Mutlak, muhakkak ve yegâne bilgi kaynağı demiyor mu; ‘’nice insanlar geldiler ve geçtiler gittiler siz gelmeden önce ve siz gelmeden geçip gidenlerin hepsi de sizlerden çok çok daha kuvvetli idiler, fakat bir de sonlarının ne olduğuna bakın! Akletmiyor musunuz?’’
Ahlaktan bahsetmiştik. Şöyle düşünelim; tarihin bir sayfasında helak olmuş kavimler vardır. Bu kavimler, ne yaşadıkları çağların teknolojisinden bihaberdiler, ne ekonomiye karşı kayıtsızdılar, ne fikirsel kavgalardan uzaktılar. Yani insani olan her şeyle ilgileri, ilintileri vardı. Çünkü insan, tüm çağlarda aynı insandı! Velakin helak oldular. Peki niçin? İşte burası işin bamteli kısmı. Çünkü ahlaksızdılar, insanlıktan çıkmışlardı, sapkınlaşmışlardı, tuğyana düşmüşlerdi, dalalete sapmışlardı. İnsanları ve toplumları, işin en temelinde, mahveden, perişan eden, rezil eden, sefil eden, mezellete ve meskenete mahkûm kılan, nihayetinde de helakiyetlerine sebep olan cehalet değil (ki, haddizatında o da bir cehalet ama biz okuma yazma babında söylüyoruz) ahlaksızlıktır. Adaletsizlik, merhametsizlik, şefkatsizlik, vicdansızlıktır. Hayır, zamanımızı düşünelim yani modern zamanları düşünelim; kim, bana, ülkeleri ve insanları yönetenlerin, servetlere ve kaynaklara hükmedenlerin cahil oluğunu söyleyebilir? İnsanlar bir parça bilgiye elbette sahiptirler ama insanlar mana yönünden düşmüş durumdadırlar. Bedenler vardır, diktir belki ama ruh yoktur. Ve bizleri, bu bilinç aydınlığından, bu basiret ve ferasetten, bu farkındalıktan uzak tutmak istiyorlar. İşte ideolojilerin, politikaların, teknolojilerin ve ekonomik çıkarların gerçek işlevi de budur: İnsanlarla vahiy arasına girmek, vahiyle insanlar ve insanlarla insanlar arasında ki kopmaz bağları koparmaktır. İnsanları bütünlükten uzak tutup, parçalamaktır. İnsanların BİR de bir olmalarının önüne geçmektir. İnsanın üzerinde durduğu sağlam zemini sarsmak ve insana dengesini kaybettirmektir. Ki, bunu gerçekleştirmişlerdir de. Vahiyden kopan insan, ahlak ve adalet ipini de bırakıvermiştir. Gerçekten de müthiş derece de ahlaksızlık ve adaletsizlik vardır evrende. İnsanlar acayip şekilde kirlenmiştir. Savunmadıklarını söylemektedirler. Kendi istediği bir şeyi, sırf düşmanına galebe çalmak adına istemiyormuş gibi görünmekte ve insançocuklarını aldatmaktadırlar. Böyle bir şey, riyakârlıktır, sahtekârlıktır. Riya ise küfürden bile daha tehlikelidir Önderimizin ifadeleriyle.
SÖZLER
"Kişi dilinde gizlidir." Hz. Muhammed
"Küp, içindekini sızdırır." Atasözü
"Edebi kimden öğrendin demişler bir âlime; edepsizden demiş." Mevlana
ALLAH DE YÜRÜ!
Allah derseniz; şaşırmazsınız, yolunuz doğru, kararınız keskin ve isabetli olur. Adil olursunuz. Zalimden korkmazsınız. Yüreğinize cesaret gelir. Haini affetmez, zalime boyun eğmezsiniz. Zalimin kof heybetini yerle yeksan eyler, onu âleme rezil edersiniz. Birlik olur, zalime, haine geçit vermezsiniz. Ama korkarsanız her şeyinizi kaybedersiniz. Nice köpekler, hainler geldi geçti bu dünyadan ama yiğitlerin adı kaldı sadece. Huzur ne güzeldir. Birlikte, kardeşlikte huzur vardır. Bu toprakların ve bu toprağın çocuklarının, bir yudum sevgiye, huzura, neşeye, ağız tadına, tebessüme ihtiyacı var.
HİSEDEBİLDİĞİNİZ KADAR İNSAN VE MÜSLÜMANSINIZ!
Yoksul bir çocuğun tebessümünü hissedebiliyor musunuz? Aç bir insanın, yiyen insanlara bakışındaki iççekişleri hissedebiliyor musunuz? Mutlak masum bir insanın, menfaatler uğruna, emeğinin gaspı sonucunda, çeresizliğin girdaplarında ki çırpınışını hissedebiliyor musunuz? Dalında titreyen yaprakta ki çaresizliği ve dalından düşen yaprakta ki hüznü hissedebiliyor musunuz? Beli bükülmüş bir yaşlının hayatın ağır yükleri altında ki garipliğini hissedebiliyor musunuz?
Merhametli olmak, adil davranmak, uyarmak, kardeşçe yaşamak, dürüst olmak, sorumluluk duygusu taşımak, sevmek, üzülmek, dilden eyleme geçmek, temiz dille hitap etmek; hepsi ve daha fazlası HİSSETMEK yetisinin çocuklarıdırlar. Allah'ım HİSSETMEK yetimi yok etme, bırak acılardan acılara sürgün olayım! En azından insan kalayım. Âmin.