Kitap, yaklaşılması yasak ilim ağacı. Bilinç, koparılması yasak meyve! Bu yüzden bilinçli insan da, kahir ekseriyetle, lanetlik, tehdit unsuru, tehlikeli bir varlık. Fakat ne yazık ki, toplumlar da ancak, ilim ağacından bilinç meyvesini koparan ve bilinç yüklenen bilinçli varlıkların varlığıyla yücelirler, yükselirler ve varoluş kavgasını daha sağlam temeller de verirler ama toplum bütünsellik içerisinde bunu idrak edemez orası başka. Çünkü o, tehlikeleri, tehditleri fark edendir, hainleri ihsas edendir. O, bitevi oyunbozandır. O, uyanıktır. O, eşekleştirilme kumpaslarını, tezgâhlarını, seanslarını ifşa edendir. O, halkı uyandırandır. O, gösterilenin, gösterilmeyeni gizlediğini gösterendir. O, gerçek savaşı deşifre edendir. O, görünmek derdinde olmayan, görülmesi gerekenin görülmesi gerektiğinin peşinde olandır. O, yangından korumak için yanandır. O, yaşatmak için şahadeti tercih edendir ve böylece yaşatandır. Bilinç, kutsal bir beladır tabir caizse. Bilinçli belalılardır, toplumları felaket tellallarından yana uyaranlar. Şöyle düşünün; dil değiştirmek, ferdi ya da toplumu yüceltir mi? Terakkinin muharriki mi? Peki dilini değiştiren ama geri kalan toplum yok mu? Ya da dilini değiştirmeden terakki kaydeden ve büyük güç olan toplum yok mu? Medeniliğin ve ilericiliğin ölçütünün dil olmadığı açığa çıkmış olmuyor mu böylece? Keza başörtüsü kavgası gerçekten başörtüsü kavgası mıydı yoksa arka planda birilerinin hem de bu toplumla alakası olmayan birilerinin bir şeyleri kotarması için alıkça sürdürülen ve bu toplumu bu tür suni gündemlerle meşgul eden, bu toplumun zamanını ve enerjisini gaspeden bir kavga mıydı? Bu kavgayı çıkaranlar bu milletin iyiliğini mi düşünmüşlerdi yoksa bu millete ihanet içinde miydiler? İşin özünde bu kavga toplumu eşekleştirme kavgası mıydı? Hakeza PKK kimdi, neydi, niçindi, kimin içindi, nasıl çıkmıştı, varlığını nasıl sürdürmekteydi, ne şekilde ve kimlerce finanse edilmekteydi? Gerçek miydi yoksa arka planda çok büyük, kirli, kanlı ve karanlık emeller için miydi? Bu toprakların çocuklarının iyiliği için miydi arka plan yoksa bu toprakların çocuklarını bölerek yekpare olarak yok edebilmek için miydi? Bu milleti hamasete mahkûm ederek, sürekli kof nutuklar peşinde koşturarak, uyutup avutarak hakikatten uzaklaştırmak ve daha önemli işlerden geri bıraktırmak için bir tezgâh mıydı? İşin özünde bu kavga toplumu eşekleştirme kavgası mıydı? Ya da bilim bilim dedikleri haddizatında kadim ve kök değerleri bilime aykırı diyerek budamanın bir yolu muydu? Hakeza buradan çıkarak gerici-ilerici kavgası çıkarmak toplumu suni bölünmelere sürükleyerek, toplumun fasit daire içerisinde kalmasını ve büyük düşünmesini engellemek için miydi? Toplumları küçük şeylerle oyalarlar, büyük düşünüp büyük şeyler yapamasınlar diye. Artık ön almalı ve bu tür kısır kavgaları daha başlamadan bitirmeli, irademizi ortaya koymalı ve cesurca noktalamalıyız. Birilerinin toplumu ahmakça şeylerle uğraştırmasına ve asli işleri geri bıraktırmasına imkân tanımamalıyız. Son tahlilde, eşekleştirme tezgâhlarını deşifre ve ifşa etmeli, toplumu bu tür tezgâhlara karşı uyanık kılmalıyız. Yükselmenin ve yücelmenin önünde ki handikapları irademizi ortaya koyarak cesurca izale etmeliyiz ve bizlerde bu tür suni gündemler yaratarak toplumu oyalamamalıyız. Bizim yürüyecek yolumuz, varacak menzilimiz, kavuşacak rüyalarımız var. Basitlikler, sığlıklar, sıradanlıklar, yapaylıklar içerisinde boğulmaya, toplumu boğmaya, bilinçli ve cins kafaları fanus içerisinde yok etmeye hakkımız yoktur ve olamaz. Bu mevzu bu kadar kısa değildir ama kendimiz, üzerinde düşünerek farklı boyutlarını fark edip, tedbirimizi alabiliriz. Allah, aklı boşuna vermedi!
HİSSİZ VE İDRAKSİZ
Oldum olası hissiz ve idraksiz insanlardan tereddüt etmişimdir. Bunlar insanlığın beşer kademesinde takılıp kalmışlardır. İnsiyaki hareketlerin cenderesinde yaşarlar. Bu türleri köleler güruhu olarak telakki ederim. Güven vermezler. İhanet ederler. İyilik yapmaktan uzaktırlar. Tabir caizse Layüsel görüp taptıkları insanlar vardır. Anlama çabası göstermezler. Kendi başlarına iş yapamazlar. Aidiyet duyguları yoğundur, tek başlarına kalmaktan korkarlar. Akıllarını devre dışı bırakmışlardır. İradeleri ipotek altındadır. Seçme hürriyetleri yoktur. Sorumluluk deruhte etmezler. İnsanlara topluluk psikolojisi temelinde yaklaşırlar, hakikat temelinde değil. Kendilerinden olmayanlara selam vermezler. Zerre aykırı gördüklerini aforoz ederler. Vahdetten ve Tevhidden pek hazzetmezler. Anladıklarına göre değil, öğretildikleri gibi yaşarlar. Vicdanları aktif değildir. Toplu yaşama dair ahlaki umdeleri öğrenmemişlerdir. Allah, hiçbir kulunu, hissiz ve idraksiz bırakmasın. Âmin.
Hangi Müslüman kardeşime kötülük yaptım?
Hangi Müslüman kardeşimin kuyusunu kazdım?
Hangi Müslüman kardeşimin iyiliğini gizleyip, kötülüğünü ifşa ettim?
Hangi Müslüman kardeşimi selamsız bıraktım?
Hangi Müslüman kardeşimi dualarımda hatırlamadım?
Hangi Müslüman kardeşimi küfrün karşısında çaresiz bıraktım?
Hangi Müslüman kardeşimi sattım?
Hangi Müslüman kardeşime dostça yaklaşmadım?
Hangi Müslüman kardeşime yönelen bir iyiliğe engel oldum, kötülüğe yol verdim?
Hangi Müslüman kardeşimi başkalarının yanında kötüledim?
Müslüman kardeşimi geçeyim, bunları hangi insan kardeşime yaptım?
Ey yüce Rabbim kulların ne kadar da zalim, cahil, nankör, hissiz ve idraksiz!
KADER
Allah, varlığın mutlak yasalarını belirlemiş mi? Doğru ve yanlış yolu göstermiş mi? İnsana akıl, irade, seçme hürriyeti ve keşif gücü vermiş mi? Şimdi başına bir iyilik gelirse bu Allah’tandır, başına bir kötülük gelirse bu nefsindendir. Bu ne demektir? Allah'ın yasalarına uymaktan kötülük tevlit etmez yani başına gelen iyilik Allah'ın yasalarına uyduğun içindir. Allah'ın yasalarına mugayir hareket edersen yani nefsine uyarsan iyilik sana uğramaz yani başına gelen kötülükler Allah'ın yasalarına uymadığın içindir. Ama olan biten her şeye kader çerçevesinden bakılır. Çünkü Allah sebep ve sonuç ilişkisini belirlemiştir. İşte bu kader olgusunun köküdür. İnsançocuklarının idrak edemedikleri nokta burasıdır. Şöyle düşünelim; insan kendini vurup intihar ediyor mu? Aslında burada bir seçim durumu var mı? Tersini de seçebileceği halde bu yolu seçmiş mi? İnsan kendini vurduğu zaman bu kader diyebiliriz. Zira silahın öldürücülüğü malumdur. Bu büyük kaderdir. Ama silahı çekmek ve vurma eylemini gerçekleştirmek küçük kaderdir. Ama nihayetinde her şey büyük kadere merbuttur.
KURTULUŞUN YOLU
Sevgisiz uhuvvet, uhuvvetsiz vahdet, vahdetsiz tevhid, tevhidsiz diriliş, diriliş gerçekleşmeden de kurtuluş muhal ender muhaldir.
İNSAN OLMAK
Görüntün değil, zihnin ve yüreğin yani düşüncen ve hissin insan olacak. Eğer zihnin ve yüreğin yani düşüncen ve hissin insan değilse, görüntüde insan olman bir şey ifade etmez hatta böyle bir durumda iki ayaklı hayvan olursun ancak. Hakikat acıdır bebeğim! Bana kızma hakikati izah ve izhar ettiğim için, gücün varsa hakikate kız.