Okumazsak, düşünmezsek, sorgulamazsak, hakikate ulaşamayız. Hakikate ulaşamazsakta dirilemeyiz, direnç kaynağımızdan mahrum kalırız. Bunları yapmazsakta beyhude yaşamış oluruz. Allah’a inandığımızı söylersek ama buyruklarına bigâne kalırsak inandığımızı söylemenin ne anlamı olur? Önderimize biat ettiğimizi söylersek ama O’nun izinden gitmez, şeytanın adımlarını takip edersek, biat ettik demekle elimize ne geçer? Kur’an’ın talebeleri olduğumuzu beyan edersek ama açıp okumazsak, bu nasıl bir talebeliktir? Allah biliyor ki, Kur’an’ı okumuyoruz, anlamıyoruz, kavramıyoruz, mesajını algılamıyoruz. Binaenaleyh, çok sığ, sıradan, alelade yaşıyoruz hayatın her boyutunda. Sömürüye açık olmamız, eşekleştirilebilir olmamız, varoluşun yegâne gayesi olan ahlaki ve adil duruşlarda ki zafiyetimiz, kimliğimize ve dinimize aline olmamız, uyumamız, süfli dünya nimetlerini ulvi değerlere ve sefilane yaşayışı uyanıklığa tercih edişimiz, küfür muvacehesinde mütemadi düşüş modunda oluşumuz, muayyen yönlerde tedenniye mahkûm kalışımız, bize geleni bizde diriltemeyişimiz, tamamen Kur’an’a olan mesafemiz yüzündendir maalesef. Nutuk bol, laf salatasından geçilmiyor. Eyleme gelince, kof bir haldeyiz. Geçelim! Hayattan çekilen ve ancak filmlere, romanlara konu edilip, duygularımızın sömürülmesine tavassut eden derin aşkları ve sevgileri yaşayabilmeli, yaşatabilmeliyiz. Düşüncemiz büyük, duygumuz derin olmalıdır. Kuvvetin sözüne değil, sözün kuvvetine inanmalıyız, tabi olmalıyız. Sözlerin yol göstericiliğinde ilerlemeliyiz hayat yolunda. Bendeniz, hayatımın her anını sözlerin yol göstericiliğinde yaşadım, adımlarımı onlara göre attım. Keşke demedim, nedamet duymadım. Bahtiyar oldum, ödülümü aldım. Sözün kaynağı da, Kur’an’dır, bunu da bilmek iktiza eder. Tabi sözü bilmek değildir mühim olan, sözü anlamaktır. Sözü anlamadıktan sonra bilsen ne olacak? Zira eylem, anlamanın sonucudur. Bilmekle, ancak cerbeze yaparsınız, boş konuşursunuz, bilgiçlik taslarsınız. Ama eyleme aktaracak hiçbir şeyiniz olmaz. Bu durum sair sözler içinde geçerlidir. Söyleyene değil söze odaklanmak gerekir. Ama biz kahir ekseriyetle söyleyene odaklanırız ve bir şey anlamadan, almadan yaşar gideriz öylesine. Oysa Hz. Ali, Allah’ın aslanı, ilmin kapısı, ne diyorlardı? Hikmetin alınmasını, geldiği yerin o kadar da mühim olmadığını söylüyordu. Bize düşen, öğrenmek değil, anlayıp idrak etmek, bakmak değil derinliğini görmek ve eyleme dönüştürebilmektir. Hatta özümsediklerimizi başkalarına da aktarıp paylaşarak bilginin çoğalmasına hizmet etmektir. Keza Heraklit’te, öğrenmekle, anlamanın arasında büyük fark olduğunu ifade ediyordu ve çok doğru diyordu. Hakeza, Epiktotes olacak galiba, bakmak ile görmek arasında ince ve derin bir fark olduğunu ifade eden filozof. Öğren ama anla! Bak ama gör! İşte bütün mesele bu bebeğim! Söz, asude bir bahar ülkesi gibidir, her kelimesi bir bahar nesimidir. Sözlere iltica etmek gerek. Kitaba sarılmak, adalete dayanmak, ahlakı kuşanmak gerek. Münhasıran Allah’tan korkmak gerek. Münhasıran Önder’e ittiba etmek gerek. Münhasıran Kur’an’a talebe olmak gerek. Bildiğimiz bir yol varsa budur, çıkışımız olan başka bir yol yoktur. Yani sana armağan olarak bahşedilen ömür sermayeni şerefinle, hakikat temelinde, hak yolunda, halk uğrunda ikmal et.
Hayatım boyunca yaptığım en önemli iş, imal edilmiş bir insan olmaktan kendimi korumak oldu. Bizim için en tehlikeli şey, imal edilmektir. Her şeyin, kendi adamını imal ettiği bir dünyada, imal edilmeye direnmek için söze iltica ettim. Çünkü modern dünya insan imal etmektedir, bunun için de bilimi kullanmaktadır. İnsan, sözü terk ettiği an imal edilmeye başlanır. Bugün bilim kurumsal bir boyut kazanmıştır, bu kurumsallık içerisinde sözü boğmuştur, bu da insan imalatına yol açmıştır. İnsançocukları, kurumsal bir yapıya dönüşen bilimden kendileri için bilgi üretmesini beklemeye başlamışlardır. Çünkü sözden uzaklaşmışlar ve söze bigâne kalmışlardır. Böyle bir şey, bilime matuf, farkında olunmayan bir bağımlılığı intaç etmiştir. Nihayetin de, münhasıran insana özgü bir şey olan zihni üretkenlik, deruni düş gücü dumura uğramıştır. İnsançocukları, artık bir şey üretemez, herhangi bir mevzuda karar veremez hale düşmüşlerdir. Allah, insana, akıl, irade, bilinç, hürriyet, duygu bahşetmiştir. Ama insan imal etme derdinde olanlar, insançocuklarının bu yetilerini gasp etmişler, etkisiz bırakmışlardır. Böylece de insan imal etmenin önünde ki handikapları izale etmişlerdir. Bugün hangi olguya istinat ederlerse etsinler, kurumsallaşmış her şey insan imal etmektedir. İmal edilen insanlarda kullanışlı insanlardır, ki zaten kullanılabilmeleri için imal edilmektedirler. Sadece Kur’an, insan imal etmez ama insanın kendi kendisini oluşturmasına fırsat verir. Bugün imal edilmiş insan türü, bilimden kendi dertlerine çözüm üretmesini beklemektedirler. Misal; ailesinde sorun olan hemen psikoloğa koşmaktadır. Bunalıma giren kişi, psikoloğa koşmaktadır. Oysa sözle beslenmiş, büyümüş, olmuş bir insan bu tür sorunlarına kendisi çözüm üretebilir ve sorunlu durumdan kendini çıkarıp rahatlayabilir. SAKIN İMAL EDİLMENİZE MÜSAADE ETMEYİN! Geçelim!
Naçizane ruhumun sesini dinledim ve kendimi ifade etmeye çalıştım. Tabi kafa ve kalp istiyor ki, anlatmadan anlama olsun ama kabil olmuyor işte. Dünya isimli bir denizde yüzen Türkiye gemisinde yol alan birer yolcuyuz. Rotamız, aydınlık ve umut dolu yarınlar. Her şey, irade ve tercihimize bağlıdır. Bugünümüz, yarınımız, hür irademizle yapacağımız tercihlerimize merbuttur. Lütfen kitapsız yaşamayalım. Çünkü irademize kuvvet, tercihimize isabet verecektir kitap. Kitapsız yaşamak; kuru, sığ, sıradan ve alelade yaşamaktır. Sığlaşmaktır. Papağanlaşmaktır. Sloganlaşmaktır. Sıradanlaşmaktır. Herkesleşmektir. Ahlaksızlığa ve adaletsizliğe yakın olmaktır. Zulmün tuzağına düşmektir, zalimleşmektir. Kitaplarla hemhal olmaksa ancak aykırı ve yüksek ruhların başarabileceği bir erdemliliktir ve erdem kentinin, Allah ve ahlâk nizamının işçiliğine talip olabilmek yürekliliğini gösterebilmektir.
Namütenahi ve aman vermeyen bir yalnızlığın mahkûmu olan müptedi bir şair ve çelik yüreğe, demir yumruğa malik, hür ruhlu, keskin sözlü, ateşli bakışlı, bağımsız karakterli bir Hakikat Devrimcisi Muvahhid olarak, her birinizi, duygularımın olanca kesafeti, düşüncelerimin olanca keskinliği ve büyük dostluğun dayanılmaz hasret ateşiyle selamlıyorum güzel ülkemin, aziz milletimin, güzel insanları. Dar-ı dünyadan dar-ı ahirete giderken, ardımda sevgiyle örülmüş, muhabbetle, dostlukla süslenmiş, samimiyetle ve fedakârlıkla perçinlenmiş bir dünya bırakacağım. Sevgimin ve fedakârlığımın gücü hiçbir zaman unutulmayacak. İnanan ruhların güneşli bahçesi olacağına iman ettiğimiz Cennet Yurdu’nda buluşabilme umudu ve inancıyla. Sevgiyle, muhabbetle, dostlukla, barışla, kardeşlikle, mutlulukla, özlemle, adaletle, ahlâkla, kitapla, okumakla, iman ve vatanla kalınız dostlarım. Eğer Kur’an’ı okur, anlar ve kavrarsanız ve bunun neticesinde Kur’an ahlakını ve adaletini kuşanırsanız; sınıfsız, sömürüsüz, adil, hür, bağımsız bir birey olursunuz, böyle bireylerden bağımsız bir toplum teşekkül eder, bağımsız bir toplum bağımsız devletin tezahür etmesi demektir.
Can dostlar, insan güzelleri, soylu üstatlar ve muazzez okuyucular; bendeniz; bütün duygulanımları içselleştirmek, bütün farklılıkları denemek, bütün kitapları yudum yudum içmek, bütün düşünce vadilerinden geçmek, son tahlilde; dopdolu ve coşkulu bir yürek ve aşka gelmiş ve bütün pencereleri açılmış bir zihinle halkımın ve insanlığın karşısına çıkmak ve orada gerçeğin yüceltici ve inşirah verici türküsünü söylemek ve türkümle bütün âlemi tutuşturmak ve Hakikat Devriminin Meşalesini yakmak istiyorum. Bendeniz, insanlığı düşünüyorum, düşlüyorum, özgürlükle dolu, adaletle yüklü, sevgiyle yıkanmış, ahlakla süslenmiş, devrimle yanan bir gönülle birlikte.
Uzaklarda pervaz eder düşlerim
Mavi gülüşlerim var benim
Sevdalarım beyaz yüreklerde gizlenir
Zamanın kalbinde saklıdır umutlarım
Hayatım muammadır benim, ben çelişiğim
İhanetlerin cenderesinde zincirsiz köleyim
Hakikatlerden süzülmüş düşüncelerim kafamı ağrıtır
Aşkıma mezar olmuş yüreğim
Zor oyunların sergüzeşti olmuşum
Kendilerinden bilirler beni bilenler
İnsanlık tek zümre değil ki, bütünden kopayım
Bu gövde bütünden ayrılmışsa ruhuma zindandır
Işık söndüğünde, nefes tükendiğinde yekpare kafile bekler tabut
İnsanlık adına varoldu bu ruh, bu vücut