Gönlüm şiir yüklü olduğu, şiire sevgim büyük olduğu ve müptedi şiirler karalayan biri olduğum için şiir üzerine birkaç kelam etmeye hakkımızın olduğunu telakki ediyorum naçizane. Gerçi eskisi kadar okumak pek mümkün olmuyor. Şiir dediğimiz şey, tüm tezahürleriyle varlık âlemine derin ve manalı bakışlar fırlatan coşku, aşk, heyecan, sevinç, özlem, vuslat, gurbet, vatan yüklü yüreklerin galeyana gelerek duygusal boyuttan deşarj olmasıdır. Gönülde teraküm etmiş duygusal enerjinin estetik bir kalıp içerisinde fevri terennümüdür ve sair gönüllerde sinerji yaratmasıdır. Sanat dediğimiz olgunun en hassas koludur, en naif halidir. Kabalığı, çirkefliği kabul etmez. Ekstra ciddiyetten hazzetmez. Akıp giden coşkulu yüreklerden yana çalar mütemadiyen. Çünkü durgunluğu tolere etmez. Hareketin doğurganlığının neticesi olduğu için gönüllerde ki dalgalanmalar can suyudur şiir adına. Donmuş olanlarla işi olmaz şiirin. Nezihlik, naiflik baş tacıdır.
Aynı zamanda varlık âleminin doğada ki tüm tezahürleri ve tecessümleri de birer sanat harikasıdırlar. Sanatçı vasfına haiz olanlarda, nesnelerin saklı kalmış boyutlarını, derin ve ince duygusal ve düşünsel kazılar neticesinde izhar eden varlıklardır. Filhakika sanatçı vasfına seza gördüklerimizin, yaptıkları bir şey yoktur, ki yapacakları, hatta yapmaları gereken bir şeyde yoktur. Onların ödevi; zevahirden mülhem batının güzelliğini, ulviliğini izhar etmektir. Fotokopi mi, asıl mı? Bir sitayiş olacaksa asıla olmalıdır elbette. Ama bunu becerebildiğimiz söylenemez. Sanatçılık lafla olmaz, eylem iktiza eder. Sanatçı pozu vermekle sanatçı olunsaydı, herkes sanatçı olurdu. Sanatçı, hakikatin hakkını teslim edendir. Dalkavukluğa, riyakârlığı, sahtekârlığa, namussuzluğa lüzum yok.
Sanat, eğer ki, saklı hakikati aramada, büyük hakikate vasıl olmada ve mutlak hakikati insanlığa duyurmada tavassut kılınamıyorsa hiçbir ehemmiyeti yoktur. İnsanı, toplumu, milleti, ümmeti mündemiç olan insanlık ailesine faydalı olmaya ve, anlam ilave etmeye yaramıyorsa, evreni daha yaşanılabilecek bir konuma getirmeye ekstra bir hizmet sunmuyorsa, barışa, uhuvvete, sevgiye yol açmıyorsa, böyle bir sanata ancak tükürülür, ki böyle bir şeye sanatta denmez. Sanatçı boyutundan ne kadarda yoksunuz maateessüf.
Sanatın muhtelif kolları vardır ve sair kollarında olduğu gibi şiirde de Doğu ve Batı tefriki kuşkusuz ki vardır. Biz, Doğulular olarak, şiiri daima sevmişiz, büyük bir hayranlık beslemişiz. Bahusus toplum boyutuyla istimal etmiş ve fevkalade başarı kaydetmişiz. Büyük fikir devleri, haysiyetli aydınlar bitevi istifade etmişlerdir bu kökü sağlam, toprağı mümbit, meyvesi mebzul alandan. Duyguların nakış nakış işlendiği bir alan olarak görülmüştür şiir. Çünkü nice şeyleri münhasıran düşünce ile izhar etmek kabil-i mümkün olmamaktadır. Binaenaleyh, büyük fikir devleri duygularını daha sarih ifade edebilmek, kitlelerde coşku ve heyecan yaratmak, kitleleri harekete teşvik etmek için şiiri ustaca istimal etmişlerdir. Üç örnek kifayet edecektir herhalde; Ali Şeriati, Muhammed İkbal ve Mehmet Akif Ersoy bu alanda varlık göstermiş fikir devleridir.
Eylem, her daim Büyük Doğu Ruhunun eseri olmuştur. Zira Doğu eylem yapıcı ve kurucudur. Doğunun çocuğu, hareketli ve bereketli toprakların çocuğudur. Güneş bile Doğudan doğar ve bir eyleme mebnidir. Toplumların ufkunda güneşlerin tevlit etmesi de, insanların eylemlerle dirilmesinin neticesi olacaktır. Dünyanın hareketi değil midir Güneşin tuluuna sebep? Doğunun toprağı mümbittir. Doğu, doğal olandır. Batı mahreçli hareketler, her daim yıkıcı, kurutucu ve yok edici olmuştur. Yapaydır. Verme değil alma üzerine müessestir. Doğu doğuşun, Batı batışın simgesi olmuştur mütemadiyen ama bu durum hakikaten de öyledir. Doğu, hakikatin fışkırdığı; Batı, hakikatin battığı ve bittiği topraklar olmuştur biteviye. Doğur Ruhu, en çok zaafa uğratılmış tahrip edilmiş, aldatılmış, ezilmiş ve sömürülmüş bir ruhtur. Batı Ruhu ise tam tersidir. Sanat her zaman eylemle kol koladır Doğu’da.
Şiirin, uyandırma, diriltme, harekete sevk etme özelliği vardır. Şairin de gücü buradadır ve bu durum şair için mümeyyiz bir vasıftır. Hem ezberi yapılarak kitleleri kıyama getirme bağlamında marş tarzında terennüm edilebilir hem de ruhta derin ve etkili sarsıntılara vesile olup doğurganlığa yol verebilir. Kitleleri yönlendirme de en etkili araçlardan biridir. Haddizatında, şiirin bu saklı kuvvetini ihsas ve fark eden statükolar zımnen şiirsiz, bir nevi ruhsuz hayatı dikte ederler kitlelere. Zira şiir, statükoların amansız, pervasız muhalifidir. Şiir, çürük olanı yıkıcı, katı olanı yumuşatıcı, kötü olan tedavi edici özelliğe haizdir.
Bizim topraklarımızda, şiir, Kara Eylül’den önce ciddi tesire malikti. Gençlik bir anlamda adeta şiirle yoğrulmuştu. Şairler toplumsal transformasyonda aktif rol oynamışlardır. Aynı şey Kurtuluş Savaşı dönemi içinde geçerliydi diyebiliriz. Hülasa, evrensel düzlemde kitlesel hareketlerde şiir ustaca istimal edilmiştir. Şiirin olumlu etkisi olduğu gibi olumsuz etkisi de olabilmiştir bazen. Misal, ideolojilere kör inançla bağlanmayı, ideolojilerden bir türlü kopamamayı tevlit etmiştir. Marş kıvamında terennüme dilen şiire derin bağlılık romantizmin kurbanı etmiştir gençliği. Kesif duygulanımların şiir kıvamında dile getirilmesi ve marş kıvamında meydanlarda terennüm edilmesi kitleleri adeta robota dönüştürmüştür.
Bir eser, ustasının elinden çıktığı vakit, etkisini göstermede, bu etki olumlu ya da olumsuz fark etmez, ustasına kulaklarını kapatır artık. O gönüllerin malıdır ve dillere pelesenk edilmiştir. Hükmü spontane icra olunur. Beyinlerde şimşek çaktırır, ruhlarda depremler yaratır. Adımları seri hale getirir, yumrukları kavileştirir. Elleri kenetler, gövdeleri saflar halinde dizer. Duyguları tavan yaptırır, düşünceleri bir yere kadar ıskat eder.
Şiir, tabir caizse, tesiri tahmin edilemez bir silah olur bazen. Yazının yapmadığını yapar. Yazının tesiri muvakkattir ve beyini alakadar eder. Velakin şiirin tesiri muhakkaktır, kalbi alakadar eder, duygu boyutundadır, fevridir, kuvvetlidir. Yazı zaman ister ve zaman içerisinde zerk edeceği coşku varlığını yitirebilir ama şiir anlıktır, tesirini anında gösterir. Çünkü direkt olarak kalbe dokunur. Kalp ise hükmünü vermekte acelecidir. Binaenaleyh daha kuvvetli bir etkiye sahiptir ki, zaten toplumsal sarsıntılar da, keskin duygusallıkların neticesinde oluşmakta değil midir? İdrakin muayyen bir süre kilitlendiği zamanlardır bu dönemler. Misal, büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un şiirleri yahut şiirsel hitapları zamanında cidden etkili olmamış mıdır ve halkın galeyana gelip, meydanlara atılıp, düşmanı mağlup etmesinde Mehmet Akif’in bu ciddi etkisi yok mudur?
Şiir, bir de kolay ezberi yapılan bir şey olduğu için, tesiri de uzun soluklu olmaktadır. Hatta bazı ideolojik karakterler, ideolojilerinden kopmamak için şiirler ezberlemezler mi ve o şiirlerle coşmazlar mı, galeyana gelip sokaklara taşmazlar mı? Yine kitleleri ideolojilerin kör kuyularında tutsak eden çok güçlü argümanlardan biride özünde bir nevi şiirsellik barındıran müzikler değil midirler?
Son tahlilde; şiir güzeldir, insanı harekete sevk eder, diriltir, uyandırır. Şiirsiz birey ve toplum, haddizatında ölüdürler birazda olsa. Şiiri olmayan toplumlar hareketten uzak donuk toplumlardır. Heyecanı olmayan, coşkusuz, sığ, kuru ve yaşama sevincinden mahrum toplumlardır. Şiirsiz bireyler de aynıdır filhakika. Şiirden uzak bireyler ve toplumlar, yaşama sanatının icrasından yana sefalet içindedirler. İnsana yaşama sevinci veren ve bu sevinci dibine kadar tattıran çok güçlü bir araçtır şiir. Şiirsiz hayat, yapaydır, kurudur, sığdır, basittir, heyecansızdır. Binaenaleyh, şiirsiz yaşamayalım. Bol bol şiir okuyalım. Ama nitelikli şiirler olsun. Ve mutlaka derinlikli birkaç şiir ezberleyelim derim naçizane.
Dirilten şiirle. Bitmeyen umutla. Yapı ve kurucu hakikat devrimiyle.