Bu âlemde yapayalnız insan. Kederli ve acı dolu. Bir kendisi bir Allah’ı. Sanki başka bir âlemden fırlatılmış gibi. Burada ki her şeye yabancı. Her şey kendisine uzak ve yabancı. Bazen benzerleri yabancı geliyor, bazen de tabiat bütünüyle yabancı kendisine. Kavgasını yalnız vermek zorunda ve varolmak zorunda kavgasının derinliği kadar. Ürpertiyor şeyler kendisini, içi titriyor ansızın ve bu titreyiş tüm mevcudiyetini kaplıyor. Neredeyim ben diyor, nasıl düştüm buraya, kim bunlar, nedir bu etrafımı kaplayan şeyler? Acayip duygulanımlar yaşıyor. Aklı var ama bazen tıkanıyor, varlığı ve şeyleri çözümlemede, anlamada. Haddizatında kullanmaya da yanaşmıyor gibi aklını. Kendini kaybetmiş bir yabancı gibi, yabancısı olduğu âlemde sanki. Kendini aramıyor da. Bulduğunu, bildiğini mi sanıyor kendini ne? Hayır, o bilen biri ama bilmiyor, gören biri ama görmüyor. Zira garip tavırlar takınıyor. Bilinçsiz, iradesiz bir sürünün bir teki gibi. Ama diğer yandan anlaşıldığı kadarıyla akıl, bilinç ve irade sahibi. Demek ki, ya bu yetilerden bihaber ya da yetilerini kullanmakta kifayetsiz kalmakta. Çok tedirgin, ürkek, birazda korkuyor gibi. Ya ne seçeceğini bilmiyor ya da seçimlerinin getireceği sonuçlardan korkuyor. Belki de seçmekten korkuyor. Seçmek nedir biliyor mu acaba? Mevcudiyetinde bir belirsizlik egemen. Bu belirsizlik içinde belirsizleştiriyor kendisini de. Belki de görünmek istemiyor, kimsenin kendisini görmediğini sanıyor. Olabilir mi? Niye? Herkes, kendisini, kendi gibi biliyorsa, hiç kimsenin görmediği çıkmaz mı bundan? Herkesi kendisi gibi görmesi değil ki mühim olan. Herkesin, kendisini, kendisi gibi görmemesi görmek istediği şey belki de. Bir varoluş sancısı mıdır nedir? Varoluş sancılıdır. Değişmez bir kaderin mahkûmuysan ve kaderin ağları kederlerle örülüyse ve bu halde var olmaktan başka çare yoksa, için dertlerle dolu değil midir? İnsan ağır ağır ölüyor ama farkında değil ya da farkına varmamakla rahatlatıyor kendini. Anlamın peşine düştükçe anlamsızlıkla karşılaşıyor ve anlamsızlık ekleniyor farkına vardığı anlamsızlığa. İnsan belirsiz bir kavga içinde. Belki kendisi de farkında değil bunun. Kesif kuşatmalarla, tazyiklerle karşı karşıya. Sıçrayıp çıkması gerek. Varoluşu; tazyiki ve muhasarayı yarmasına ve anlamsızlığın içinde anlama ulaşmasına bağlı.
PİSLİK
Rabbim'den, Önder'imden, Kur'an'ımdan, Halife'lerimden, Evliya'larımdan, Ceddimden ve okuduğum tüm güzel kitaplardan öğrendiğim tek bir şey var: Müslüman pislik olamaz. Müslüman ise şayet olamaz. Pislikse Müslüman değildir. Bu kadar kesin ve net. NOKTA!
KİBİR
Müslüman kibirli olamaz. Zira Allah kibrin düşmanıdır. Müslüman Allah'a düşman olabilir mi?
ALAY
İnsanlarla gizli ya da açık alay eden, dalga geçen, bir pisliktir. Binaenaleyh bir pislikten Müslüman olamaz. Böyle biri Müslüman olduğunu sanan bir maldır.
SORULAR
İnsan ve İslam kardeşim soruyorum:
Bu dünyaya niçin geldin? Masa, kasa, nisa peşinde ömür tüketmek için mi, şereflice kulluk yapmak için mi?
Kur'an niye var? Okuyup ezberlemek için mi, yaşamak için mi?
İbadet yaptığımız halde niçin bu haldeyiz? İbadetlerimizde samimi miyiz? Kuru kuru namaz kılmak, oruç tutmak, bilinçsizce haccetmek bizi kurtarır mı?
Ahirete imanımız var mı? Ahirete imanımız var diyor ama kul hakkı yiyorsak, hakkı örtüp batılı ifşa ediyorsak, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmuyorsak bu nasıl ahirete imandır?
Dilimiz nasıl olmalıdır? Kirli dil kullanmak marifet midir? İletişimimizde ille kirli dil kullanmak zorunda mıyız? Dilimizi kirletmeden yaşamak, iletişim kurmak zor mu?
Din niçin ve kim için gelmiştir? İnsana akıl niçin verilmiştir, hayvana niçin akıl verilmemiştir? Din, sadece dinimiz var demek için mi gelmiştir?
Adalet ve ahlak olgularının olmadığı bir dünya nasıl olurdu? İnsanlığın sarih ve beliğ olarak tezahür ettiği olgular ve insanlığın payidarlığının mutlak sübabı adalet ve ahlak değilse nedir? Vahdet, adalet ve ahlak temelinde mümkün olmayacaksa, hangi temel de mümkün olacaktır? En ahlaklı ve adil olması gerekenler kimlerdir?