EZELİ ALDANIŞ
İnsançocukları olarak, kadim ve derin bir yanılgıyı yaşıyoruz. Ruhu, güya terakki ettiğini sandığımız ama haddizatında çürüyen ve tefessüh eden gövde içerisinde tutsaklığa ve boğulmaya mahkûm etmek yanılgısı. Teknolojik terakkiyi yanlış değerlendiriyoruz. Hakikatli terakki zannediyoruz bunu. Filhakika, terakki sandığımız şeyin, insanlığa kolaylık vaat ederken, arka planında dünyayı kirlettiğini, sakat ve hasta bir insan bıraktığını ve tüm değerleri çürütüp, her şeyin kökünü kuruttuğunu fark edemiyoruz. Bilmediğimiz ve asli mahiyetini anlayıp, idrak edemediğimiz şeylerin peşine düşerken, sanki adeta belamızı arıyoruz, varoluşumuzun teminatlarını yok ediyoruz. Arabalar üretildi, topraktan çekilmedi mi ayaklarımız? Bilgisayar üretildi, kitaplardan çekilmedi mi ellerimiz? Betonlara hapsolduk, son bulmadı mı muhabbetlerimiz? Nasıl bir terakki bu? Bazı terakki kaydedilen alanların teddeniyata sürüklediğini idrak edemiyorlar insanlar. Üretilen teknoloji, hayatlarına girince kullanmaya başlıyorlar ve kullandıkça alışıyorlar, alıştıkça vazgeçilmez görüyorlar, olmazsa olmaz diyorlar, sanki onunla doğmuş, bugüne kadar onun sayesinde hayatta kalmış ve onsuz varolmak muhalmiş gibi düşünüyorlar. Şeylerin yokluğu, eksiklik gibi gelmeye başlıyor alışınca. Tarih süreci içerisinde Emperyalizmin profesyonelleştiğini algılayamıyoruz, bunu algılayamayınca, Emperyalizmin dolaplarını da anlayamıyoruz. Nereden, nasıl, ne şekilde, niçin geleceğini, geldiğini fehmedemiyoruz. Söylediklerimiz haddizatında, artık küreselleşmeyi de içinde taşıyan ve bu küreselleşme için tüm varoluş dinamiklerini yok etmeyi hedefleyen, tabir caizse profesyonelleşmiş emperyalizmin bilgi sömürüsü olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu, en tehlikeli sömürü yöntemidir. İnsanlar tabiatla bir bütünlük içindeyken tabiattan kopmuştur. Emperyalizmin yeni bilgi yöntemleri insanları aldatmakta ve yanlışlara yönlendirmektedir. İnsanı, özünden koparmakta, maddenin tutsağı kılmaktadır. İnsanın ayağını topraktan, elini kitaptan çektirmiştir ve insan, mayasından ayrılmaya başlamıştır. Tabiattan kopuş insanın dengesini bozmuştur ve tabii hayatla bağlantıyı kesmeyi intaç etmiştir. İnsan çok kolay hastalanır olmuş, dıştan kendisine yönelen müdahalelere karşı dayanıksız hale gelmiş, bilinç kayması yaşamış ve kolay aldanır olmuştur. Vücut denilen mekanizması hassaslaşmış, tensel ve tinsel dayanıklılığını koruyamamıştır. Şöyle bir misalle olayı müşahhaslaştıralım becerebilirsek; insançocukları tabiatla haşir neşirken tabii bir hayat yaşıyordu, soğuktan üşümüyordu gerçekte, toprakla mütenasip yaşıyordu, teni dayanıklıydı ve bağışıklık kazanmıştı tabiat olaylarına karşı, fakat ne zaman ki betonlaşma tezahür etti, tabiatın dengesi bozuldu ve insan doğallığını yitirdi, tabiat kirlendi, doğal kaynaklar kirlendi ve tükenişe doğru yol aldı, insanın dengesi de bozuldu böylece. İnsanı üşüten filhakika betondu ama insan sandı ki beni üşüten soğuktur. Ruhu üşüyen insanın gövdesi de üşümeye başladı. Oysa gerçek sebep, topraktan kopuştu, tabiatla bağların kesilmesiydi. Ruhun özünden uzaklaşmasıydı ve adeta tutsak edilmesiydi kendisine yabancı şeyler içerisine. Hastalığının sebebini soğuktan üşümekte gördü. Yanıldı ama fark edemedi yanıldığını ve bu yanılgı böylece süregeldi bugüne değin. Bir başka misal verelim; insan doğal yöntemlerle ateşten istifade edip ısınma ihtiyacını giderirken, zamanla farklı şeyler kullanmaya başladı teknolojinin de marifetleriyle. Kömür havayı kirletti, farklı enerji çeşitleri de insanın bedenini radyasyon çöplüğüne döndürdü, tabiatı kirletip yiyeceklerimizi ve içeceklerimizi zehirledi. Ve dahası, başka başka kaynakların keşfedilmesi ve insanın bu kaynakları büyük bir iştahla, bilinçsizce kullanması kim bilir insanlığa ne büyük felaketler getirecektir. İnsanlık yanılgılarından arınmalıdır ve kendi özüne dönmelidir, bilmediği ve anlamadığı şeylerin peşine düşmemelidir. Hayatı zorlarsanız, hayat sizi zor altına sokabilir ve sıkıntılara duçar eyler, hem de altından kalkamayacağınız sıkıntılara. Akıl ve kalp boşuna verilmedi ve boşuna durmuyor bu gövdede! Müslüman, varlık âlemini en iyi tanıyan ve en ideal çözümü üreten olması gerekir haddizatında ama…
TEVHİD-MATERYALİZM-EGSİZTANSİYALİZM
Hayat ölçü ve denge üzerinedir. Evrende hiçbir şeyde dengesizlik ve ölçüsüzlük bulamazsınız. Bu dengeyi ve ölçüyü tam yerinde tutan ise Tevhid’dir. Tevhid, varlığı bütün olarak ele alır ve eksik taraf bırakmaz. Materyalizm, manevi şahsiyeti ve bu yönlü tekâmülü yok etmektedir. Yani insanı duygusal ve manevi boyutta sıfırlayarak sonsuzluğunu tahdit etmektedir. İnsanın bir kanadını kırmaktadır. Günümüzde ki tarikatçılık ve cemaatçilik telakkisi ise, maddi şahsiyeti ve bu yönlü tekâmülü yok etmektedir. Yani insanın sosyal alanda ki sorumluluğunu iptal etmektedir ve insanı mücadele sahnesinden geri plana çekmektedir. İnsanın bir kanadını kırmaktadır. Egzistansiyalizm ise, insanın hem maddi hem de manevi tekâmülünü yok etmektedir. İnsana kaçmaktan başka tercih bırakmamaktadır. İnsanın hem maddi sorumluluğunu hem de manevi sorumluluğunu sıfırlamaktadır. İnsanın iki kanadını da kırmaktadır ve insanı yalnızlığa, yabancılığa mahkûm etmektedir. Tevhid ise, manevi tekâmülü sağlarken aynı zamanda maddi tekâmüle de yol vermektedir. İnsanı hem kendisine hem de içinde yaşadığı topluma karşı sorumlu kılmaktadır. İnsan kendini geliştirirken aynı zamanda toplumun sorunlarına karşı da alaka duymakta ve çözümler üretmekte, ürettiği çözümleri bizatihi uygulamaya koymak içinde bir çaba göstermektedir. Maddi ve manevi yönlerde ki muvazene insana gerçek hürriyeti bahşediyor ve varoluş sevinci veriyor. Yani Tevhid insana iki kanadıyla uçma imkânı tanıyor. Tevhid madde boyutunda adaleti, mana boyutunda aşkı ve aynı zamanda hürriyeti temin ederek eksik bir yön bırakmamaktadır. İnsanı tamamlayan ve insana gerçek değerini hissettiren yegâne düşünce sistemi Tevhid’dir.
MAİDE SURESİ 32. AYET ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK
Bir insanı diriltmek demek; o insanı baştan yaratmak ya da o insan hayatını kaybedeceği zaman ona yeniden hayat bahşetmek demek değildir. Bir insanı diriltmek, o insanı hakikatle aydınlatmaktır. Ki, hakikatle aydınlanma şerefine eren insan, başkalarını da aydınlandığı hakikatle aydınlatsın. Bu durum silsile halinde devam ettiği takdirde, dirilen bir insan vesilesiyle tüm insanlığa dirilme fırsatı doğmaktadır. Hülasa; bir insanı dirilten tüm insanlığı diriltmiş olmaktadır. Keza, bir insanı öldürmek demek; o insanın canını almak demek değildir, elbette canını almakta öldürmektir ama bu maddi bağlamda bir öldürmedir ve bir insanı öldürürsünüz bir kişi öldürmüş olursunuz. Fakat bir insanın hakikatle bağını kestiğiniz zaman, o insanı gerçekten öldürmüş olursunuz ve münhasıran o insanı da öldürmüş olmazsınız, onun manevi şahsında tüm insanlığı öldürmüş olursunuz. Zira manen ölen bir insan, daha nicelerini öldürecektir. Madden ölmek bir kişin kaybı olur, manen ölmek ise insanlığın kaybı olur. Bir insanı hakikatten koparmakla, o insanın dünyasını aydınlatan ışığı söndürürsünüz ve o kişiyi karanlığa mahkûm edersiniz. Karanlıkta kalan insan, artık çevresini karanlığa çekecektir mütemadiyen, böylece tüm insanlığa sirayet edecektir karanlık. Hülasa; bir insanı öldüren, tüm insanlığı öldürmüş olmaktadır. En doğrusunu şüphesiz Rabbim bilir!