YAŞAMAK, AĞRIDIR VE AĞIRDIR...1...

Özgür DENİZ - 23.06.2016

Türkü gibi, şiir gibi yaşamak ister insan. Yaşam olabildiğince masum, doğal ve su gibi akıversin ister. Derununda böyle bir özlem yatar insanın. Garip duygulanımlar yaşar, sonsuzluğa uzar gider bu duygulanımlar, bitmez, bitirilmek istense de bitmez. Gönül bir kuyu gibidir, dibi görünmez, görünse de bir türlü bulunmaz. Görünüyor gibi olur ama bu bir yanılgıdır, seraptır sadece. Ohhh be demek ister bir yerde ama o yer hiç gelmez. Anlatılmaz, izah edilmez, izhar edilmez bir duygulanımdır o. İnsanlar ağız dolusu gülüyordur o yerde, o yer barış doludur, hürriyet yurdudur, o yerde aç yoktur, çıplak yoktur o yerde, bedenlerin ve gönüllerin tahdit edilmediği bir yerdir orası. Kimsenin kimseye üstünlüğünün ve egemenliğinin olmadığı bir yerdir o yer. İnsanın tam da kendisinin olduğu ve kendisini bulduğu yerdir. Acayip bir duygudur bu. Ama bir yandan da yaşamayı bir ağrı gibi görür. Gariptir bu! Çünkü hem yaşamak ağrıdır der, hem de istediği şey yaşamın ta kendisidir. Yaşamak niçin ağır gelir, ağrı gibi hissedilir ama bir yandan da yaşamak istenir? Çünkü istenilen yaşamak yoktur. Yaşamak istenilen şey hep hayallerde mahkûmdur. Olmayınca yaşamak, ağrı gibi gelir insana yaşamak! Olsaydı yaşmak, yaşamak işte budur derdi insan. Yaşmaktı insan, yaşayamayınca ağır geldi yaşamak insana ve ağrıdı yaşamak, ağrı gibi geldi insana. İnsanın gönlüne duygu düştü ve gönlü duygu oldu, duyguyla doldu gönlü, inceleşti ve inceldi insan. Dertler ağır geldi bu sefer ve dertlendi insan. Dertle doldu gönlü, ağır geldi dertle dolu gönüle yaşamak, ağrıdı gönlü. Gövdesi gönlüne zindan oldu. Böylece gönülde arzuladığı yaşamak, gövdesine ağrı oldu. Yaşamak ağrısı asıldı böylece boynuna!

 

İnsan kimdir, nereden gelmiştir, niçin gelmiştir, niye buradadır, ne yapmalıdır, ne yapmaktadır, nereye gidecektir, niçin gidecektir, nasıl gidecektir, gidince ne olacaktır, neyi istemektedir, ne bulacaktır? Gideceği yerden kaçmakta mıdır yoksa gideceği yere mi kaçmaktadır? İnsanın özünde iyilik vardır. Düşünce dünyaya, düşürmüştür dünya onu. Kötülük kötüdür ve istemez insan ama istetir dünya onu ona.  Oysa bir varlık sebebi vardır; iyilik yapmak, kötülükten kaçmak ve iyiliği desteklemek, kötülüğü engellemek. Yapıyor mu bunu? Yoksa dünya yaptırmıyor mu bunu ona? Yapmak istiyor mu yoksa yapmayı istiyor görünüyor mu? Kendine mi hâkim olamıyor, kendine hâkim olana mı dur diyemiyor? İnsan düşünmüyor! Düşünseydi düşmezdi, insan kalırdı, insanca yaşardı. Şimdi ne kaldığı var, ne olduğu ne de yaşadığı. Sürünüyor, sürgünlere mahkûm! Söylediklerim mi yanlış, yaşamda mı bir yanlışlık var? Yanlış olan insan mı? Hakikat ıskat mı eder, ıskat edilen hakikat midir, ıskat olmak hakikati hakikatliğinden mi eder? Yalan söylemek namussuzluğun ta kendisidir! Yalana düşman olmak, yaşamanın adıdır. Yalan ağırdır ve ağrıtır. İşte bize ağır gelen ve gövdemizi ağrıtan şey; yalan yaşamaktır. Yalan yaşamayı taşımamak ve sırtımızdan atmak gerektir. Alışınca yalana insan, kaldırıp atmakta kolay gelmiyor insana. Sorgulamıyor insan ama sorgulayana düşman oluyor. Sordunuz mu da, sorgula diyor. İnsan bir suratta bin maskeyle dolaşıyor. Böyle dolaşınca yoruluyor. Yaşamakta yorgunluk oluyor. Sonra da ağrılarım var diyor, kendisinin olmayan ağrıları kendi ağrıları sanıyor. Savruluyor insan durmadan savruluyor, yaşadım sanarak savruluyor. Çünkü insan kendini yaşamıyor. Kendisinde başkalarını taşıyor, başkalarını da yaşıyor kendisiyle birlikte kendisinde ve bu ağır geliyor küçücük gövdesine, ince gönlüne. İnsan kendine acımıyor, acıdığını sanıyor başkalarına!

Tarih: 23.06.2016 Okunma: 719

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?