Toplumların yaşam şartlarına ve geleneklerine göre seçtikleri kıyafetler, İslam’ın konusu değildir.
Bu dinin, sizin takunyanıza, fesinize, türbanınıza, sakal bıyık, şapkanıza, sarığınıza ve cübbenize indirgenemeyecek kadar yüce olduğu kavranılmalıdır.
Kadın ve erkek oluşunuz, hangi millete (ırka) mensup olduğunuz, yaşlı ve genç olmanız, zengin fakir, güçlü güçsüz oluşunuz, İlahi mesajın sorumluluğunda sizi farklı yapmaz. Bir tek kendisine akıl verilmeyenler bu sorumluluğun dışındadır. Dinde, verilmeyenden sorumluluk kalkar.
İlahi mesaj (Kuran), insana verilen akıl ve anlayışa, en açık biçimde hitapla yol gösteren, anlaşılıp uygulanmasında her ferdi sorumlu kılan, yeterliliği tartışılamayacak derecede ortada olan bir rehber ve kılavuzdur. Bu mesajı anlamadaki, en büyük yardımcımız olan aklımızın, ahiret gibi akıl ötesi (akıl dışı değil) konularda yardımcı olamayacağı bilinmelidir. Aklı ilahlaştırmak da din dışıdır.
İnsana hoş gelse bile, kul hakkını gözetmeyen ve yaradılışa uymayan gerçekler, dinde yoktur.
Yasaklardan kaçınmanın, emirleri yapmaktan önce geleceği, mesela; namazdan önce, yalan söylememenin geldiği bilinmelidir.
Kutsanmış, ahirette kurtarıcı olduğuna inanılan ve ona tam teslim olunan kişi, İslam’da puttur.
Böyle inanış, peygamberlere gösterilse küfürdür.
Namaz, oruç gibi ibadetler, hatırlama (zikir) için, yani sana kulluğunu hatırlatmak içindir. Kulluk hatırlanınca, bütün emirler hatırlanacak ve gereği yapılacaktır. Aksi halde, bu ibadetler, spor ve perhizin sağladığı faydadan ibaret kalır.
Doğru, samimi bir din anlayışı ve hayırlı bayramlar dileğiyle.