Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Ergenekon hakkında yazmak gereksiz, diyordum. Çünkü nasıl olsa dava başlıyor, son sözü mahkeme söyleyecek.
Son sözü mahkeme söyleyecek ama davanın
gidişatından da görüldüğü gibi, o son sözü görmeye bizim ömrümüz yetecek mi,
çok şüpheli!
Dolayısıyla hakkında yazmakta da artık bir sakınca kalmadı.
Fakat o kadar “büyük”, o kadar “geniş”, o kadar “dallı-budaklı” ki, değil bir yazıda, bir kaç yazıda bile bitirebilmek imkânsız.
Biz de davanın seyrine ve gündemdeki yerine uygun olarak, sanırım, “seri” şeklinde “Ergenekon”u yazacağız.
* * *
Dün, bizim sitede de yayımlanan, Ecevit
Kılıç’ın (Sabah) röportajıyla başlayalım.
Ecevit Kılıç’ın dünkü sütununda, 30 yıl savcılık etmiş, Mete Göktürk isimli bir emekli savcı vardı.
Şöyle başlıyor emekli savcı:
“Yargıçlar
davanın önemi nedeniyle kendilerini baskı altında hissedecek. Ancak dışarıdan
gelecek baskılara da dikkat edilmeli. Medya baskısı da var.”
Hem Ecevit Kılıç’a hem de emekli savcıya
soruyoruz; şimdiye kadar savcı ve hâkimlerin üzerinde dış baskı yok muydu,
medya baskısı yok muydu? Baskı olabileceği neden şimdi aklınıza geldi?
* * *
Ecevit Kılıç
soruyor; “Yine bir savcı gözüyle
soruşturmaya yönelik eleştirilere ne diyorsunuz?”
Göktürk’ün cevabı;
“Soruşturmanın başlatılmasını eleştiren
kesimler var. Eleştirilebilecek şey, soruşturmanın hukuk içinde yapılıp
yapılmadığı olmalı. Kötü muamele yapıldı mı, savunma hakkına yeterince yer
verildi mi, gözaltı süresi aşıldı mı, sanıkların avukatlarıyla görüşmesi engellendi
mi? Bunlara dikkat edilmeli. Bunlarla ilgili de bir şikâyet yok. Üstelik en
başından beri Bu soruşturma boştur, bir şey çıkmaz diyenlerin bir kısmı
parlamenterler. Burada soruşturmanın uzaması ciddi bir
hata. Diğer taraftan iddianameden sızdırılan
haberlerle sanık ve şüpheliler hakkında linç havası oluşturuldu. Onların
şahsiyet hakları rencide edildi. Tam bir bilgi kirlenmesi yaşandı.”
Sayın emekli
savcı, hem "hukuktan şikâyet yok" diyor; hem
de soruşturmanın uzamasının hata olduğunu, iddianamenin sızdırıldığını, sanık
ve şüphelilerin linç edildiklerini, bilgi kirlenmesi yaşandığını söylüyor.
Demek ki vicdan bir yerden fısıldıyor. Ses kısık ama kendini duyurmasını biliyor.
Öte yandan, dava süresince, kötü muameleye maruz kalındığı, savunma hakkına yeterince yer verilmediği, hukukun ayaklar altına alındığı 17 aydır sabahtan akşama yazıldı, söylendi. Sanırım, sayın emekli savcı sadece Samanyolu, Kanl7 ve atv gibi televizyonları ve onların gazetelerini izliyor. Tabii o durumda mazurdur; yukarıdaki vicdanından fışkıran aksaklıklar dışındaki şikâyetleri görmemesi, duymaması normal!
* * *
Çok ilginç bir dünyada yaşıyoruz.
Dün, ülkemizde, bu davaya ışık tutacak gayet manidar olaylar yaşandı.
“Ergenekon” davasıyla ilgili olarak en
kuvvetli, ülke için en tehlikeli iddia neydi?
Hatırlayalım…
“Bu örgüt, ülke çapında kargaşa çıkaracak,
kaos yaratacak ve darbe için zemin hazırlayacak!”
Öyle değil mi?
Yanılmıyorsak, buna kanıt olarak da, tâ 22 Temmuz seçimlerinden önce yapılan ve kimsenin burnunun kanamadığı “Cumhuriyet mitingleri” gösteriliyordu.
Başka da somut bir şey duyan, gören varsa beri gelsin!
Ama dün bu ülkede gerçek anlamda bir kaos
ve kargaşa ve hatta anarşi ortamı vardı.
Başta
İstanbul’da düzinelerle araç yakıldı, bir ilçe emniyet müdürlüğünün önünde
bomba patlatıldı. Diyarbakır, Van,
Bitlis, Siirt, Şırnak, Tunceli, Batman gibi illerimizde “kalkışma” benzeri
gösteriler vardı. Doğubeyazıt’ta 1 kişi öldü. Başbakan’ın
ziyaret ettiği Diyarbakır’da esnaf kepenklerini açmadı veya açamadı.
Üstelik PKK yandaşları benzer eylemleri
yıllardır sahneye koyuyorlar.
Peki, bu vaziyete göre “kaos ortamı” oluşturmayı, “darbe” ortamı yaratmayı “Ergenekon”da mı aramak daha akılıca, yoksa yukarıda bahsedilen yerlerdeki gösterilere emir veren bölücü mihraklarda mı?
Bir de, bu bölücü mihrakın sözcüleri
“Ergenekon” davasında “davacı” olarak müdahil olmak istiyorlar.
Güler misin, ağlar mısın?
* * *
Yine dün, 30 yıllık bir dava sona erdi.
Beyazıt'ta 30 yıl önce 7 öğrencinin ölümü,
41 öğrencinin de yaralanmasıyla sonuçlanan olaya ilişkin 3 sanığın yargılandığı
davanın, zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildi.
Emekli Cumhuriyet savcısı Mete Göktürk’ün,
Ecevit Kılıç’la yaptığı konuşmanın bir yerinde şöyle bir bilgi de var: “Göktürk, Türkiye’de
yargı bağımsız değil dediği için yargılandı. Beraat ettikten sonra emekliye
ayrıldı. Göktürk, “Adaleti Gördünüz mü?” kitabının da yazarı.
* * *
Dedim ya, bu dava hepimizi gömer!
Önceki Yazılar