Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Kim kârlı çıktı?
Her iki taraf da kendisinin zafer kazandığını iddia ediyor.
Bu mümkündür!
Öyle bir kazan-kazan antlaşması yaparsınız ki her iki taraf da istediklerini elde edebilir, her iki taraf da zafer kazanmış olabilir.
Şimdi, bu anlaşmada iki taraf da kazanıyor mu, iki taraf da istediklerini aldı mı?
Haddizatında, anlaşmada bir alışverişten ziyade, ileriye dönük “taahhütler” var. Yani anlaşma; imzalar atılınca herkes aldığını alacak, verdiğini verecek ve ülkesine dönecek şeklinde değil. Zamana yayılan bir işbirliği ve bölgeyi, Avrupa’yı, Filistinlileri ilgilendiren hususlar var… Zaman içinde gerçekleştirilmesi beklenen maddeler ihtiva ettiği için, buna bir “anlaşma”dan ziyade bir “sözleşme” veya “mutabakat” demek daha doğru olacaktır.
Peki, bu “sözleşme”nin içerdiği maddeler gerçekleşebilir mi?
İsrail’in taleplerinden başlayarak, madde madde ele alalım:
1. İsrail, Türkiye ile askerî işbirliği yapmak, pilotlarını Türkiye’de eğitmek istiyor. Türk uçak, helikopter ve diğer araç-gereçlerinin teknik bakım-onarım ve modernleştirilmesini İsrail’de yapmak istiyor. Bunlar gerçekleşir mi? Evet, daha önce gerçekleşti, yine gerçekleşir.
2. İsrail, gerek karada, gerekse denizden çıkardığı doğalgazı Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya satmak istiyor. Karada elde ettiği doğalgazda Filistinlilerin, denizden elde ettiği doğalgazda ise Türkiye dâhil Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin hakları olduğu tartışmaları var. Bu iddialar karşısında İsrail hiç oralı olmuyor. Doğalgazı tek başına sahipleniyor. Bu fiili durumu büyük ölçüde kabul ettirmiş vaziyette. İşte bu doğalgazın Türkiye’ye, hele Avrupa’ya ulaşması için bir “doğalgaz boru hattı”na ihtiyaç var. Sözleşmede bundan hiç bahsedilmiyor ama bunun yapılması şart. Başka türlü Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğalgaz nasıl ulaştırılır? Yıllar alacak böyle bir proje gerçekleşir mi? Türkiye’nin, doğalgaz satın aldığı ülkeleri çeşitlendirmeye ihtiyacı olduğundan bunun da gerçekleşeceğini, hem de hızlandırılarak gerçekleşeceğini değerlendiriyorum. Tabii bunun gerçekleşmesiyle, Türkiye, tartışmalı doğalgazın İsrail’e ait olduğunu resmen kabullenmiş olacak.
3. İsrail’in en fazla üzerinde durduğu husus “güvenlik” meselesi… Netanyahu’nun, “Bu anlaşma, Türkiye’den İsrail’i hedef alan herhangi bir terörist eylemi engelleyecektir.” şeklinde bir açıklaması var. Türkiye-İsrail sınırdaş olmadığına ve şimdiye kadar da Türkiye’den İsrail’e yönelik herhangi bir terörist eylem görülmediğine göre; İsrail Başbakanı ne demek istiyorr? Tuicacademi.org’da, Mehmet Oğuzcan İstanbullu, Netanyahu’nun, terörist örgüt olarak gördüğü Hamas’ı işaret ettiğini, “Hamas liderlerinin Türkiye’de ağırlanmamasını” istediğini kaydetmektedir. (1)
Bu gerçekleşir mi? Evet, bizce bu da gerçekleşir.
Gelelim Türkiye’nin taleplerine…
1. 2010 yılında, Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisinde öldürülen Türk vatandaşları için, Türkiye’den özür dilenmesi… Bu hususun, 2013 yılında, Obama’nın İsrail’i ziyareti sırasında, Netanyahu’nun Türkiye Başbakanı’nı telefonla arayarak gerçekleştiği bildirilmişti. Ortada yazılı bir belge olmamasına rağmen, özür dilendiğini kabul edelim. Lâkin dönemin Başbakanı, iki gün önce, Mavi Marmara olayı için, “bana mı sordular?” diye çıkış yaptı. Hâl böyle olunca, “özür”ün bir anlamı kaldı mı
2. Mavi Marmara’da İsrail’in katlettiği Türk vatandaşları için tazminat ödenmesi… Bu konuda, 20 milyon dolarlık bir miktar üzerinde anlaşma sağlandığı bildiriliyor. Ölen vatandaşların aileleri kabul ederse, bu madde de kolayca gerçekleşebilir.
3. Türkiye’nin yıllardan beri üzerinde durduğu en önemli talebi; İsrail’in insanlık dışı bir ısrarla uyguladığı “Gazze Ablukasının kaldırılması”ydı. İşte, Türkiye için “zafer” veya “hezimet”i burada aramak lâzım!
İsrail, “ablukayı karadan da denizden de kaldırmam” diyor. Onun yerine, abluka Türkiye lehine “esnetilmiş”; Türkiye, Gazze’ye yardım götürme konusunda ayrıcalıklı bir statü elde etmiştir.
İki ayrı kaynak, bu halin iki ayrı mahzurunu dile getiriyor: ilki, tuicacademi.org’da, Mehmet Oğuzcan İstanbullu, “İnsanî yardım götürme konusunda ayrıcalıklı statüyü kabul edince, aynı zamanda, İsrail’in Gazze’ye yönelik uyguladığı ablukayı bir anlamda resmî olarak tanımış oluyorsunuz.” diyor. (1)
İkincisi, Kudüs TV’de, 27 Haziran tarihli yorumunda, Ramazan Bursa, “Ablukanın Filistinliler için bir hapishane anlamına geldiğini, ülkelerinden çıkamadıklarını, çıkanların da giremediğini” bildiriyor. (2)
Abluka konusunun, bu “sözleşme”nin yumuşak karnı olduğu ortada… O konuda ilerleme sağlanamazsa, önünde sonunda Türkiye-İsrail ilişkilerini olumsuz etkileme potansiyeli var. Görüldüğü gibi, İsrail tarafının daha fazla avantaj elde ettiği açık… Bununla beraber, ortada bir zafer veya hezimet olmadığı görüşündeyim. Zaten başta belirttiğim gibi, söz konusu maddeler zaman içinde hayata geçirilecek.
Eğer İsrail sözünde durur, Türkiye’nin Gazze’ye yardımlarını engellemezse, bunun önemli bir kazanım olacağını düşünüyorum.
Bundan daha önemlisi ise; İsrail, Filistinlilere artık bir daha asla bomba yağdırmayacaksa, bu, bölge ve dünya barışı için çok daha büyük bir kazanım sayılabilir.
Gazze’ye yardımlar başladıktan, belli bir yumuşama sağlandıktan sonra, elbette ablukanın kaldırılması girişimleri devam etmelidir.
Tekrar vurgulayalım; en önemli husus, İsrail’in sözünde ne kadar durabileceğidir!
Ümit ediyoruz ki bu “mutabakat” on yıllar sürecek bir barışın kapısını aralamış olsun!
x x x
Günün çizgisi, Twitter’dan...