‘’Söz var kelle götürür, söz var baş yetirir.’’, ‘’Kişi dilinin altında gizlidir.’’ Diye boşuna söylememiş atalarımız. Söz gerçektende çok tesirli bir şeydir ki; o faş olunca ortalık ya toz duman ya da süt liman oluveriyor. Söz sukunetin de, kaosunda, kavganın da fitilini ateşleyen bir şeydir. Varlığın keskin bir hüccetidir söz. Sözsüz hayat olmaz. Sözü olmayan varolamaz. Herhalde laf olsun diye söylememiştir şu sözü Kaşgarlı Mahmut: ‘’İnsan da söz ile değişir kader, ya yurda baş olur, ya da başı gider.’’ Sözün gücü bu dostlar.
‘’Öğrenmek başka, anlamak çok daha başkadır’’ der Heraklit. Yine, ‘’bakmak başka, görmek çok daha başkadır’’ der bir başka düşünür. Sevgili dostlarım! Bir şeyi öğrenrsiniz, bu basittir. Alırsın eline bir kitap, dergi, gazete vs. bir şeyler, öğrenir malumat sahibi olursun. Lakin, öğrendiklerini eyleme dönüştürebilmen- ki aksi halde bir anlamı olmaz- kuvveden fiile çıkarabilmen için o bilgileri mutlak surette anlayıp, idrak edip, özümseyip, içselleştirmen iktiza eder ki; eyleme yansımayan bir bilgiyide stok yapar gibi beyne depolamak abesle iştigaldir. Zübeyr Gündüzalp üstad ne diyor: ‘’Tatbik edilmeyen tecrübeler malumat yığınından ibarettir.’’ Hakeza, Huxley de diyor ki: ‘’Hayatın gerçek amacı, bilgi değil eylemdir.’’ Haddizatında yüce Allah’ta yüce kitap Kur’an’da şu ayet-i kerime ile bu durumu bizlere bildirmiyor mu? ‘’Kitap yüklü eşşekler olmayın.’’ Dış dünyanıza yansıtmayacağınız bir şey iç aleminmizi meşgul etmesin. Olayların ardındaki sırları çözmedikten, aydınlığı tahdit eden perdeyi yırtıp atmadıktan ve karanlığı çatırdatmadıktann sonra, ne bilmek işe yarar ne de bakar kör olmak.
Binaenaleyh, bir şeyi münhasıran bilgiçlik taslamak için öğrenmeyeceksin ve münhasıran bakmış olmak için bakmayacaksın bir şeye. Bildiğin ve baktığın şeyin mahiyetini çözmek, anlamak, algılamak, idrak etmek ve son tahlilde görmek ve eyleme dönüştürmek için görecek ve bileceksin. Mesela; tabiata münhasıran bakan ama göremeyen insan yanılgılara düşer, şüphe içerisinde ve girdaplar içinde boğulur, sırlar müphem kalır. Fakat, bakıpta gören insan hakikati keşfeder, tafsilata inip, derinliklere dalmayı başarır. ‘’Göz bakar, gören beyindir ve görmeye giden yol tefekkür geçitinden geçer’’ Özgür Deniz.
Aziz ve sıddık kardeşlerim! Şimdi ben sizlere eskimeyen, eskimesi muhal olan, hakikatin mütemmim birer cüz’ü olan mazi, hal, istikbal üçgeninde geçerlilik vasfı olan söz’lerden iktibaslar yapacağım, ama lütfen idrak ediniz, anlayınız ve görünüz. Anlamayan ve göremeyen şüpheler içinde boğulur, umutsuzluğa düçar olur ve umudunu yitirir, ki umudunu yitirende hakikate mülaki olamaz. Nietzsche der ki: ‘’Gerçeğin dağlarına umutsuzlukla çıkılmaz.’’ Evet dostlar, umudunu kaybeden hem gerçeği hem de her şeyini kaybeder. Umut fakirin ekmeği olduğu gibi, alimin de hakikate giden yolda iksiridir, dopingidir, motivasyonunu sağlayan güçtür.
‘’Kitap yüklü eşşekler olmayın.’’ Kur’an-ı Kerim
‘’ALLAH’a çağırandan daha güzel sözlü kim olabilir?’’ Kur’an-ı Kerim
‘’İnsan adını taşımaya layık insanlar, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey söylemeden, haksızlığa tepki göstermeden, baskıya karşı çıkmadan ve doğru olan için mücadele etmeden yaşayamazlar.’’ Nelson Mandela
‘’İnsanlar için hiçbir şey ülkesinin özgürlüğünden daha önemli olamaz. Sözümona özgürce yaşayan bu ülke insanlarının içinde bulunduğu durumlar karşısında duyduğum dehşet, mahpusların yaşadığı tüyler ürpertici koşullar karşısında duyduğum tedirginlikten çok daha büyük.’’ Nelson Mandela
‘’Zulümle mücadele ederken ideolojik ayrılıklarla uğraşmak, zamanı ve çabayı boşa harcamaktan başka bir anlam taşımaz.’’ Nelson Mandela
‘’Mücadelemiz ulusal bir mücadele, bana gelince tüm yaşamımı Afrika Halkı’nın kavgasına adadım. Tek düşüncem; herkesin, barış içinde ve eşit koşullarda yaşadığı, demokratik ve özgür bir toplumun kurulması. Umarım amacıma ulaşabilecek kadar uzun yaşarım. Ama o günlere varmak için ölmek gerekiyorsa buna da hazırım.’’ Nelson Mandela
‘’Eğitimin amacı, gençliğe, halkını, kültürünü, sevmeyi, insanların kardeşliğinden, özgürlükten ve barıştan onur duymayı öğretmek olacaktır.’’ Nelson Mandela
‘’Soysuzlara karşı soysuzluk yapmak kabildir lakin insan olanın elinden köpeklik gelmez.’’ Sadi Şirazi
‘’Yeryüzünün bir tek parçası, bir damla kan akıtmaya değmez.’’ Sadi Şirazi
‘’Tanıksız dava, utançla biter.’’ Sadi Şirazi
‘’Mektupta ne yzdığını onu yazan bilir.’’ Sadi Şirazi
‘’Üretmeden tüketmenin kaçınılmaz sonucu iflastır.’’ Kenan Kalecikli
‘’Sevenler, mutluluk hazinesinin yerini gösteren ‘aşk haritasının’ tam ortasından ikiye bölünmüş parçalarıdır. Mutluluk, ancak iki sevenin birbirini bütünlemesiyle bulunabilecek, ulaşılabilecek bir hazinedir.’’ Özgür Deniz
‘’Her insan bir kitaptır.’’ Hacı Bektaşı Veli
‘’Malayani ile iştigal maksadı geri bırakır.’’ Said Nursi
‘’Merak ilmin hocasıdır.’’ Said Nursi
‘’Evlilik, iki insanın yaşamı paylaşmak adına alabilecekleri en ileri karardır.’’ Kenan Kalecikli
‘’Sevgilinin kimliğini çiğneyerek, onu sevdiğimizi söyleyemeyiz. Çünkü, o ancak kendi kimliğiyle vardır ve ancak o zaman güzeldir.’’ Kenan Kalecikli
‘’Kendi kültürünü itenlerin, asla gelişmediğini toplumbilim yeterince kanıtlamıştır. Kuşkusuz ki, kültürler arası etkileşim olacaktır, olmalıdır. Ama bu etkileşim milli kültürün yok olma pahasına gelişmemelidir. Özellikle, dilimizin yabancı diller boyunduruğunda kalması sonucuna varmamalıdır. Yazık ki, başkentin ana cadde ve bulvarlarında ki mağazaların tabelalarında da çoğunlukla yabancı ticaret ünvanları görüyorum. Göğüslerinde İngiliz ya da Amerikan bayrağı taşıyanları asla anlamıyorum. Bu ilkelliktir. Üstelik Kurtuluş Savaşı’mızın güzel insanlarına, ay-yıldızlı bayrağımıza saygısızlıktır. Bayrağını taşıdığı ülkelere gitseler, onların gözünde kaçıncı sınıf insan sayıldıklarını gördükleri zaman belki gerçeği algılayabileceklerdir. Önemli olan Batılı olmak değil medeni olmaktır. Bir millet ki, tarihini bilmez, kendi değerlerine sahip çıkamaz, o milletin ilerlemeye de, yücelmeye de hakkı olamaz.’’ Kenan Kalecikli
‘’Özgürlük, tüm insanlık için varolmanın temel koşuludur.’’ Frantz Fanon
‘’İnsanoğlu hür doğar, ama her yerde zincire vurulmuştur.’’ Jean Paul Sartre
‘’Yapılması gereken tek şey, şuurlandırmayı hızlandırmak.’’ Frantz Fanon
‘’Yerli insanın öğrendiği ilk şey: Yerinde oturması, haddini aşmamasıdır.’’ Frantz Fanon
‘’Sömürgecinin kuyruğuna takılmış aydın, sömürgeci ile sömürgeleştirilen insanın barış içinde bir arada yaşamaları için mücadele eder.’’ Frantz Fanon
‘’İnsanı zincire vurmak için önce uyutmak gerekir.’’ Jean Paul Marat
‘’Menfaatin zekası, ruhun kudretini inkar ediyor.’’ Nurettin Topçu
‘’Biz kim için ve ne için çalıştığını bilen insan istiyoruz.’’ Nurettin Topçu
‘’Kurban veren Anadolu’nun, hür yaşamaya da, çocuklarını hür yaşatmaya da hakkı vardır.’’ Nurettin Topçu
‘’Kendi mukadderatını kendi ellerine almayan bir millet kaybolmaya mahkumdur.’’ Nurettin Topçu
‘’En büyük vatanseverlik, mesleğinde en iyi olmaya çalışmak, mesleğini en iyi yapmaya çalışmaktır.’’ Adolf Hitler
‘’Beyninizi bilgiyi taşımak için değil, sürekli işlemek için kullanın.’’ Mümin Sekman
‘’Ya kendi kendini yönetmesini öğrenecek ya da yönetilmeye mahkum olacaksın. Kendi hayatını planlayamayanlar, kendileri için planlanan hayata intibak etmek zorunda kalırlar. Yol açamazsan, açılan yola girmek zorunda kalırsın.’’ Özgür Deniz
‘’Her büyük başarıyı perçinleyen şey, eylemdir. Eylem sonucu hızlandırır.’’ Antony Robbins
‘’Hayatımız ve necatımız ittihad-ı milletle kaimdir.’’ Said Nursi
‘’Türkler bizim aklımız, bizse onların kuvvetiyiz.’’ Said Nursi
‘’Hata değil çare bulun.’’ Henry Ford
‘’Yer ve gök adalet üzerinde durur.’’ Hz. Muhammed (sav)
‘’İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz.’’ Hz. Muhammed (sav)
‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’’ Hz. Muhammed (sav)
‘’Yöneticiler iyi veya kötü olsunlar, kahraman veya zalim olsunlar, onlar kendi milletlerinin birer yansımalarıdırlar. Onlar Milli Ruh’un birer kopyasıdır. Onlar halk kitlesinin içinden doğmuştur. BIR MILLET NASILSA DEVLET ADAMLARI DA ONLAR GIBIDIR. İşte bu nedenledir ki: ‘Her millet, layık olduğu idareye ve devlet adamlarına sahip olur’ denilmiştir.’’ Grigory Petrov
‘’Her toplum layık olduğu şekilde idare olunur.’’ ALLAH
‘’Siz içinizdeki değiştirmedikçe Allah size değiştirecek değildir.’’ ALLAH
Velhasıl, dostlarım maksat söz söylemek değil, iş yapmaktır. Yani, lafla peynir gemisi yürümez ve ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz diye boşuna söylememiş atalar. Eylemselliği içselleştirmek ve hayatın gayesini realize etmektir asıl mesele. Daha pek çok derinlikli ve muhtevası zengin sözler var ama biraz da sizler emek verirseniz harikulade olur ve emeksiz yemek yoktur malum. Hem insanın bizzat kendisinin el emeği göz nuru olarak bakabileceği bir faaliyeti olursa bu kendi nazarında daha muteber olur ve vereceği kıymette o mesabede olur.
Ne olursa olsun okumaktan vazgeçmeyin. Önemli eserleri öğrenin, alın ve muhakkak okuyun. Okuduklarınızı anlayın, anladıklarınızı kullanın, kullandıklarınızla; sağlıklı, mutlu, başarılı ve tekemmül etmiş bir yaşama ulaşmayı gerçekleştirin. Ülkenizi sevmekle kalmayın daha yaşanılır bir yer haline getirmeye gayret edin. Milletinizi sevmekle iktifa etmeyin yükselip, yücelmesi uğrunda mücadele edin. Kazanımlarınızı cömertçe sunun. Bilginizi paylaşın. Sevginizi paylaşın. Acılarınızı paylaşın. Kalbimin en meçhul derinliklerinde gelen saf bir sevgi ve tarfsiz ve sarsilmayan bir muhabbetle sevgili kardeşlerim.
Tam bağımsız, aydınlık, güçlü ve büyük Türkiye için biteviye mücadeleyer devam...
Söz’ün keskin gücünü idrak etmeniz dileği ve umuduyla...!
Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağımsızlık.
Türkiye bir gün mutlaka özgür olacak.
SEVGİLİ KOMÜNİST YOLDAŞLAR-İNSANLIKTA KARDEŞLER- bahusus sizlere aşağıdaki yazının 1 ve 2 sini bütün olarak ‘’haber 10’’ sitesinden okumanızı salık veririm. Lütfen okuyun. Lütfen okuyun. Derin bir vicdanın, soylu bir aydının çığlıklarını işiteceksiniz. Ve derin tefekkürlere dalacaksınız. Gittiğiniz yolu ve önderlerinizi sorgulayacaksınız belki de bendeniz gibi kimbilir. Ve ‘’büyük dönüşümün’’ ancak bir ittifakla tahakkuk edebileceğine kanaat getireceksiniz. Ve kendi önderleriniz tarafından sömürünün nesnesi kılındığınızın farkına varacaksınız. Öfke duyacaksınız.
AYRICA ‘’ben Müslümanlardanım’’ diyen vicdanlara sesleniyorum: eğer sesinizde ve sözünüzde samimi iseniz bu saf hakikate kulak verir, dinler ve gereğini yaparsınız. Ve yeniden ‘’iman’’ tazelemeye ihtiyacınız olduğuna kani olursunuz. Tabi idrakiniz kilitlenmemişse, ya da ‘’münafık’’ olmamışsanız. Bu yazı ‘’ben insanım’’ diyen, diyebilen ve diyebilmek için mücadele veren vicdanlaradır. Bahusus, İslam ekseninde siyaset yapanlar, İslam ekseninde aydınlatma görevi icra edenler ve İslam ekseninde cemaatçilik oyununun senaristleri olanlar bu yazıyı muhakkak ama muhakkak okuyunuz. Ve şayet yüreğinizde en ufak bir samimiyet emaresi varsa gereğini yapınız.
Burada AYRICA bendenizinde biteviye mevzubahis ettiği bazı durumların hakikat payı olduğu için mutluyum.
Artık görev CUMHURBAŞKANININ, BAŞBAKANIN, ALİMLERİN, AYDINLARIN VE PROF. DR. NECMETTİN ERBANAN’IN VE DEVLET BAHÇELİ’NİN HATTA DENİZ BAYKAL’IN vs. Zira ADALETİ sağlamak lafla olmuyor. Bir toplumu düzeltmek lafla olmuyor. Samimiyetle, onurla, haysiyet ve hassasiyetle oluyor. Ciddi duruşlarla oluyor. Düzelmiyor demek, her şey şirazesinden çıkmış demek, suçu insanlara atmak kolaycılığına kaçmak çare olmuyor efendiler. Aslında SON İKİ yazımda dab u derin gerçeği anımsatmıştım ve ‘’Müslümanlar’ın Günahı’’ yazımda.
İHSAN ELİAÇIK üstadın son yazısı İNFAK-2
Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin görüşüne göre, ihtiyaç fazlası (afv) ortalama asgari ihtiyaç olan yıllık 4 bin dirhemdir. Hesapladığımızda bugün için aşağı yukarı yıllık 55-60 bin YTL oluyor. Biz yıllık değil aylık hesapladığımıza göre bunu aya bölünce aylık 5 bin YTL civarında oluyor. Bunu yukarıdaki asgari geçim sınırı ile kıyasladığımızda demek ki aylık 5 bin YTL’den yukarısı fazlalık oluyor. Bu, normal şartlara, yaşadığınız ülkeye ve kendi halkınızın genel durumuna göredir. Ortalamalar esas alındığında üç aşağı beş yukarı durum budur. Burada amacımın başınıza hesap uzmanı ve ekonomist kesilip kılı kırk yaran hesaplar yapmak değil; Kur’an’da verilmek istenen eşya, mal ve mülke dair bakış açısını günümüze taşıyarak gözler önüne sermek olduğunu lütfen unutmayalım.
Şu halde günümüz şartlarında bir Müslümanın, kendi halkı aylık 2.238,52 YTL sınırına bile ulaşamadan yaşarken, komşusu bunu bile bulamadan sabahlarken ve bu milyonları bulmuşken aylık 5 bin YTL’den fazlasını üzerinde tutması, biriktirmesi fıkıh literatürüyle konuşmayı sevmem ama burada konuşacağım haramdır, vebaldir, yüktür, ateştir!
Eğer Mü’min imanına, içinde şerefimiz olduğu söylenen Kur’an’a inanıyorsak bu böyle olmalı değil midir? Aksi halde “Dışı Müslüman içi kapitalist de yaşarım, yıllık zekatımdan “donmuş” kırkta biri veririm, gördüğüm dilenciye de sadakamı atarım” diyorsanız, Peygamberimizin Abdurahman bin Avf’e dediği gibi “Cennete emekleyerek zor girersiniz…” Bakın bakalım Abdurrahman bin Avf bu sözü duyunca ne yapmış…
Anlı şanlı hocalar “kâr payı” adı altında ihlaslı bankacılık oyunlarına fetva vereceklerine bunlar üzerine kafa yormalıdır. Asgari ücret, asgari geçim haddi, yoksulluk sınırı, gayri safi milli hasıla üzerinden gitmeli, dinamik içtihatlar yapmalıdır. Kırkta bir, onda bir, öşür gibi tarım döneminden kalma oranlarda donup kalmış fıkhı bırakmalı, Akif’in tabiri ile 700 yıllık eserlerle avarelik etmeyi terk etmeli, “yaşayan fıkıh” üretmelidir. Örneğin KDV’ye benzer, anlık, üzerinden yıl geçme şartı olmayan, doğrudan alım satıma dayalı “yaşayan zekat” türleri üzerinde çalışmalıdır. Artık çalışma hayatı, geçim vasıtaları, alım satım ve üretim araçları değişmiştir. Başka bir dünyada yaşıyoruz. Eski fıkıh kitapları bu dünyayı hiç görmemiştir ve bilemezler. Bu nedenle de oranlar değişebilir.
Bunun için “yaşayan müçtehidlere” ihtiyaç vardır. Zaten bana göre ölmüş müçtehid taklit edilemez. Yaşayan müçtehide de taklit için değil; ihtiyaca cevap için soru sorulur. Ve bu soru her defasında bir başkasına yöneltilebilir. Ölmüşün içtihadı bizim için artık sadece bir zenginliktir. Çünkü içtihadı yaşayan yapar. Kur’an der ki “Hiç ölmüşle yaşayan bir olur mu?” (Fâtır; 35/22). Keza yaşayan müçtehid eski görüşlerden yararlanabilir, yararlanmayabilir de. Eski içtihatlar ancak yaşayanın zihninden geçerek yeniden hayata dönebilirler. Sadece müçtehitler yetmez; ekonomist, hukukçu, sosyolog, tarihçi vs. hepsi el ele vermelidir. Gerçi “devlet düzeyinde” yaşanmadan bunları konuşmak biraz boşlukta kalıyor ama yine de işin önemini göstermesi bakımından faydalı olabilir…
Bugünkü tabirlerle söylersek Kur’an’ın istediği aslında “orta sınıflaşmış” bir toplum… Böyle bir toplum ekonomi-politik olarak sağlam durur. Krizlere dayanıklıdır. Boyuna kin ve nefret üreten sınıf çelişkilerinden ve derin uçurumlardan arınmıştır. Sermaye biriktirerek dev yatırımlara dönüştürme meselesi eşit hakka sahip emek-sermaye ortaklıkları ile sağlanır. Yani bir adam tek başına bütün köyün ağası veya bütün fabrikanın ebediyen patronu olamaz, olmamalıdır. Emeğin değeri sermayeye eşit olmalıdır. Kâr büsbütün tek bir kişiye akmamalı, hakça bölüşülmelidir. “Adalet Devleti” bunu denetlemeli ve koordine etmelidir. Burada asıl olan özel veya devlet mülkiyeti değil; toplumsal mülkiyettir…
Anlaşılmış olmalı ki şahıs veya devlet kapitalizmi öngörmeyen, çalışanların süreç içinde çalıştıkları yerin ortağı olacağı, malın mülkün zenginler arasında dolanıp duran bir devlet olmaktan çıkacağı bir düzenden bahsediyoruz. Yani olacaksa hepimizde olacak, olana kadar da paylaşılacak, bölüşülecek. Öyle tek başına yığmak, biriktirmek yok. Elinde bir tane ekmeğin olsa, olmayana yarısını bölüp vereceksin. Darlıkta ve bollukta infak bu değilse nedir? Olaya buradan bakamayan Yeşaya’nın tabiri ile “Rabbden zevk alamaz”… Müslümanlığa önce buradan giriş yapacağız. Bütün her şey bundan sonra ve bu “direğin” etrafında kurulacak. Peygamberimizin Medine’ye geldiğinde ilk diktiği direk buydu. Medine’yi bu direğin etrafında kurdu.
Yani genel seferberlik ilan eder gibi kardeşlik ilan ettiği, yüzlerce aileyi birbirine kardeş yaparak yeni toplumsal yapıyı bu sosyoloji üzerine kuruduğu o efsane (imkansız/ hayal gibi görüneni bilfiil yaparak gösterme) yıllardan bahsediyorum. (bkz. “Kardeşlik devrimi” başlıklı makale).
Bakanız, Kapitalizm şöyle der: “Hepsi bende olsun…” Komünizm de şöyle: “Hepsi devlette olsun…” Bu bakış da ise bu şöyle olur: “Başkasında yoksa bende de olmasın, olacaksa hepimizde olsun…” Buna Peygamberlerde görülen “fakr” makamı denir ki en büyük insani erdemdir. Sistemi bu felsefe üzerine kurmak lazımdır.