KARDEŞLİK= SEVGİ-SAYGI-ADALET...

Özgür DENİZ - 01.08.2016

Zor değil be bebeğim, vallahi, billahi, tallahi zor değil. Niye zor olsun ki, kardeşlik iklimini oluşturmak ve oluşan kardeşlik ikliminin idamesini sağlamak? Güç istemez, paraya ihtiyaç yok, harekete hatta emek harcamaya bile gerek yok. Zamanımız ise ne kadar da çok. İstiyorsak durduk yerde bunu yapabiliriz. Yapabiliriz ya, inanın yapabiliriz. Yeter ki samimi olarak isteyelim bunu. Yeter ki niyet edelim ve niyetimiz halis ve temiz olsun. Ki, bizler zaten gerek insanlık yönünden gerekse İslam yönünden kardeşler değil miyiz?

İnanın ki her şey çok basit. Dilimiz ve gönlümüz temiz olsun kifayet eder. Kafamızı ve kalbimizi mezcedip, insicam içerisinde aktive edebilelim yeter ki. Kimseye karşı kötü niyetli olmayalım, kimseye karşı kindar olmayalım, kimsenin kuyusunu kazmaya tevessül etmeyelim. Herkesin iyiliğini isteyelim. Herkesin iyi olması güzel bir şey değil mi? Kimseyi tahkir ve tezyif etmeyelim. Dilimizde ki sözümüz tatlı, gönlümüzde ki niyet temiz olsun. Ki, bu, bizim kimliğimizin ve dinimizin de bir icabı değil midir haddizatında? 

Sevelim birbirimizi, çok mu zor birbirimizi sevmek? Allah aşkına birbirimizi hesapsız, umarsız, hasbi olarak sevemez miyiz? Hayır yani bir kardeşimi sevmemem için hangi sebep vardır ki? Sevgi birleştiriyor değil mi, sevgi güçlendiriyor değil mi? Öyleyse?! Menfaatlerimizin, farklılıklarımızın, küçük ve ucuz hesaplarımızın kurbanı olmayalım, olmayalım yani kardeşim. Farklı düşünmemiz, birbirimizden nefret etmeyi mi iktiza etmeli yani? Kardeşliğimizi harcamaya değer mi? Niye basit bir çıkar yüzünden ya da farklılıklarımız yüzünden kardeşimizin hakkını gasp edelim ya da kalbini incitelim? Bu, kadim ve kutsal insanlık umdelerine sığar mı?

Saygı duyalım birbirimize, beceremez miyiz yani bunu? Zor mu sahiden? Hayır asla zor değil. Saygı duyabilirim çok rahatlıkla kardeşime. Saygı duymak hem bir zorunluluk hem de bir özgürlük gereği haddizatında. Hayır yani niye saygı duymayayım ki kardeşime? Kardeşim diyorsam, saygı duymamam mürailik olmaz mı ya da münafıklık? Hangi dünyevi çıkar, kardeşime saygısızlığı haklı çıkarabilir? Saygı duymazsak, nasıl bir arada yaşamak kabil olur ya da kardeşlik nasıl hakikatli olur? İnsana saygı, insanlığın ereği ve gereği değil midir? 

Birbirimizi anlamamız, birbirimizin düşüncesine saygı duymamız gerek. Bıraksak insanlar düşünseler ve biz düşüncesinden dolayı insanları yargılamasak ama o düşünce üzerinde tartışsak iktiza ediyorsa. Karşımızdaki kardeşimizin düşüncesi yanlışsa, yanlış diyebiliriz ya da canım kardeşim acaba şöyle olsa nasıl olur demek çok mu zor? Mühim olan vasıflı, karakterli, haysiyetli, şerefli olmak değil midir? Kardeşimiz dediğimiz kişi şerefsizse ya da beceriksizse, bizim gibi düşünmesi ne anlam ifade eder? Zaten düşünememek değil midir her türlü belayı davet eden? Çünkü düşünsek ve düşünenlere saygı duysak, hakikatler ortaya çıkar ve yayılır, böylece insanlar uyanırlar, öyle değil mi? Uyanan insan da birilerinin kulu, kölesi olmaz öyle ya. İlla düşünen insanı, farklı düşünüyor diye damgalayıp, farklı şekilde hareket etmek zorunda mıyız ya da ona her türlü haksızlığı reva görmemizi gerektirir mi bu? İnsanları ehliyetlerine, liyakatlerine, sadakatlerine göre değerlendirmeyipte, düşüncelerine göre değerlendirmek ne kadar adil ve ahlakidir? Bilakis adaleti ve ahlakı tahrif edici değil midir? Hatta kardeşliği ve birliği bozucu değil midir? Başımıza bela olan menhus darbeler bu tür davranışların neticesi değil midir? İnsanlar vatan haini olmadıktan sonra, kadim ve kök değerlerin düşmanı olmadıktan sonra, ehliyetli, liyakatli, sadakatli ve kifayetli olduktan sonra o kardeşimiz bizden farklı düşünebilir gayet tabii. Ki, bu insanlığın varlığına delalettir haddizatında. Bizi muvaffakiyete müyesser kılacak olanda bu değil midir? 

Sorgulamamız gerek. Sorgulayandan korkmamak gerek. Ki, şeytanın müritlerine kızdığımız ya da hayatımızda bitevi tenkit ettiğimiz bir şey değil midir bu? Hep şekvacı değil miyiz sorgulamadığımız bir toplum olduğumuzdan dolayı? Bırakalım sorgulasın insanlar, çünkü sorgulayarak hakikate mülaki olunur ve kula kulluktan, kölelikten kurtulunur. Sorgulamayan insanlar kula kul ve köle olurlar. Bu ise bir toplum için felaket bir şeydir. Hayır yani yalan mı bu, yanlış mı? 

Teorimiz ve pratiğimiz insicam içerisinde olsun. Zor mu bu? Olamaz mı yani? Yapamaz mıyız? O zaman niye insanız? Ya da insanız diyebilir miyiz? Yani söylemimizle eylemimiz arasında tenasüp olsun. Şöyle deyipte böyle yapmayalım. Böyle konuşupta şöyle hareket etmeyelim. Doğru oturup doğru konuşalım. Düz olup eğri konuşmayalım. Eğri konuşup düz olmaya çalışmak olabilir mi? Hem adaletten, ahlaktan bahseder de, hem de hayatımız içerisinde zulme ve ahlaksızlığa tevessül edersek, bunun adı münafıklık olmaz mı? Münafık kâfirden daha tehlikeli değil mi? hayır yani hem insanlıktan bahsediyoruz hem de kalkıyoruz insanlığa mugayir hareket ediyoruz. Nerede kaldı dürüstlük? Nerede kaldı özü ve sözü bir olmak? Nerede kaldı söylemleriyle eylemleri bir olmak? Omurgalı olmak ne demektir? 

İhanet etmesek birbirimize olmaz mı? Yapamaz mıyız bunu? Kendimizi kurtarmak adına oturup kalktığımız, yiyip içtiğimiz insanı satmak, ona ihanet etmek, onu jurnallemek insanlık şerefine yakışır mı? Kardeşliği tahrip etmez mi böyle bir şey? Ya da insan olan sindirebilir mi böyle bir adiliği? Niye kardeşimiz dediğimiz, yüzüne güldüğümüz bir insanı satarız? Ya da dostumuz bildiğimiz bir insana ihanet etmeyi hangi sebeple haklı gösterebiliriz?

Selam versek bizim gibi düşünmese de insanlar. Ki, nihayetinde kardeş değil miyiz ve kardeş kardeşe selam vermez mi? Kardeşimize selam vermiyorsak, kardeşimizin verdiği selamı almıyorsak, kardeşlik bunun neresindedir? Peygamberimiz: selamı yayınız diye emretmiyor mu bize? Ki bir selam versek, bir selam alsak neyimiz eksilir yani? Ki, selam birleştiricidir haddizatında. Öyleyse selam verelim, selam alalım ve kardeşliğimizi pekiştirelim, daim kılalım. 

Artık hakikatleri konuşup, yazamaz mıyız? Yalana yeltenecek neyimiz var? Neyi koruyoruz yalan söyleyerek? Ya da yalan neyi koruyabilir ki? İnsan olan yalan söyler mi? Âlimler, hocalar, gerçek dini anlatamazlar mı artık bundan böyle, boş boş konuşacaklarına, saçmalıklarla iştigal edeceklerine? Aydınlar hakikatleri yazmalı değil midirler? Niçin hakikati sarih ve beliğ olarak yazmalar ya da niçin yazmalar? Korkuyorlar mı? Korkaktan aydın olur mu? Milleti birleştirmek, buluşturmak için pasif cihad yapmalı değil miyiz hepimiz? Zira bizi kurtaran milli birlik ve beraberlik değil midir? 

Milli iradenin tecellisine saygı duyamaz mıyız? Nihayetinde hepimizin muvaffak olma ihtimali mevcuttur. Öyleyse niçin zorbalığa tevessül ederiz? Milletin kararına saygı duymak zor mu? Ya da milletin iradesine, tercihine saygı duymayan, milletine saygı duyabilir mi? Milli birlik ve beraberliği nakzeden asıl fail bu değil midir? Bırakalım insanlar kendi tercihleriyle kendi kaderlerine etki bulunsunlar, ki, sonradan kimseyi itham etmesinler. Zira insanlara zorbalıkla egemen olmak muhaldir, ki birgün geri teper.

Söylemediklerimiz varsa da, aklımıza gelmeyipte söyleyemediklerimiz, elbette her birimizin aklına gelebilir. Öyleyse lütfen insanlık şeref ve onuruna mütenasip hareket edelim. Sözümüz, özümüz, eylemimiz arasında paradoks olmasın. Dürüst olalım. Ahlaklı ve adil olalım. Liyakatli, ehliyetli, sadakatli olalım.
Tarih: 01.08.2016 Okunma: 781

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?