YAŞAMAK, AĞRIDIR VE AĞIRDIR...13...

Özgür DENİZ - 10.08.2016

Düşünmeliyiz! Ülkemiz için, devletimiz için, milletimiz için, ümmetimiz için ve yekpare insanlık için düşünmeliyiz! Dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirmek için neler yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Bireysel kurtuluş yoktur. Ya tüm insanlık kurtulacak ya da tek tek yok olup gideceğiz. Geçelim! Bir millet, eğitimi kalıplara döktüğü an neslini heder etmiş olur. Neslini heder eden millet kaderini tayin edemez. Yarınlardan yana ümitvar olamaz. Çünkü eğitim kalıplara dökülecek bir şey değildir. Kalıp eğitimden kalıp nesiller çıkar. Kalıp nesiller hayata bir şey veremezler, hayattan çalarlar. Hayatı çekilmez bir yüke, omuzlarda ağrıya dönüştürürler. Adeta zehirlerler. Sömürünün çarklarında nesneleşirler, süngerleşirler. Özne ve katalizör olma özelliklerini kaybederler. Kalıp eğitim hayal gücünü budar. Hayal gücü budanmış bir nesilden hiçbir şey olmaz. İnsanın ruhuna sonsuzluk ve sınırsızlık derç edilmiştir ve insan bu haliyle insandır. İnsandan duyguyu çekip alınız, hayalini çalmış olursunuz, hayalini çaldığınız bir insan donar ve işlevselliğini yitirir. Ve bu hale gelmiş bir insandan, insanlık için hiçbir şey bekleyemezsiniz. Eğitim terbiye etme işidir. Terbiye etmek demek, kalıba sokmak, biçim ve şekil vermek, uslandırmak demek değildir. Terbiye etmek demek, kötü hasletlerin tedricen pasifleştirilip, nihayet etkisiz hale getirilmesi, iyi hasletlerin ise aktive edilmesi demektir. İnsanın anlama ve kavrama yetilerinin tezahür etmesine, yeteneklerinin keşfine yardımcı olmaktır. Keza eğitim, fasılasız öğretmek değildir. Bugün terakkimizin önünde ki en büyük handikaplarımızdan ve yanlışlarımızdan biri budur. Ki, bu yanlış süregelen bir yanlıştır maziden bu yana. Hem kitapları çoğaltıyoruz hem de öğretimi uzatıyoruz. Oysa eğitim-öğretim dediğimiz şey, kısa ve öz ama anlamlı olmalıdır. Biz bu alanda çoğaltma yaptıkça, nesillerimizi kaybediyoruz. Çünkü o kadar boş şey yüklüyoruz ki, o boşluk esas olanları yutuyor ve yok ediyor. Böylece geriye anlamsız, saçma şeyler kalıyor. Bu anlamsız ve saçma şeylerin karmaşasında nesillerimiz mahvoluyor. Dilimizden eğitim mefhumu hiç düşmüyor ama yapabildiğimiz pek bir şey de yok. Bir Milli Eğitim Manifestosu tanzim edip, bu çerçeve de eğitimin ana aktörlerini bir türlü rahat bırakamıyoruz. Eğitim kurumlarımızı istenilen düzeyde teçhiz edemiyoruz.  Oysa aktörler ne kadar rahat olurlarsa oyuncular da o kadar rahat hareket ederler. Teçhizat ne kadar iyi düzeydeyse, oyuncular o kadar rahat oynarlar. Bu rahatlık başıboşluk anlamında değildir. İçinde ciddiyet, samimiyet, adanmışlık, disiplin vs. her şey vardır. Eğitimin ana aktörlerini maalesef onore etmeyi, onlara saygınlık kazandırmayı bir türlü beceremiyoruz. Onları bazen üç kuruşluk tipler karşısında düşürüyoruz. Bizim istikbalimizin ve istiklalimizin garantisi olan, bizleri yükselten insanları maateessüf bizler düşürüyoruz pervasızca, kendi kendilerini düşürmeleri ise cabası. Ruhun sanatkârlarını ruhlarından vuruyoruz. Eğitim işinde başarılı olamazsak, başarılı olabileceğimiz hiçbir alan olamaz. Bu da eğitimin ana aktörlerine saygınlık kazandırmakla olur. Saygınlık kazandırmakta, onların düşürülmesine asla müsaade etmemekle, işlerine müdahil olmamakla olur. Eğitimin ana aktörlerini madden ve mana olarak mutmain kılmalıyız. Onların hayal güçlerini tahdit ederek, onların ruhlarına darbe vurmamalıyız. Zira hakiki sanatkâr ancak hür olduğu zaman muhteşem, muazzam ve görkemli eserler ortaya koyar. Eğitimde disiplin sonsuz önemlidir. Zira başarının anahtarı mahiyetindedir disiplin. Binaenaleyh, eğitimin ana aktörlerine, eğitim kurumları içerisinde tabir caizse özerklik sunacağız. Tabi bunu teşekkül ettirdiğimiz Milli Eğitim Manifestosu çerçevesinde yapacağız. Yani öyle kimseyi başıboş bırakalım demiyorum. Ruhumuz ve bedenimiz ekseninde tanzim ettiğimiz Milli Eğitim Manifestosu çerçevesinde bir hürriyettir kastettiğimiz. Kimsenin de sınırsız hürriyet istemeye tevessül etmesi diye bir şey de olmaz zaten, olursa da buyur diyecek halimiz yoktur. Eğitimin ana oyuncuları olan talebelerimizde maalesef disiplin diye bir şey kalmadı. Milli Eğitim Manifestomuzu elan tanzim edebilmiş değiliz. Bitevi değişiklikler ise istikameti tutturamamamıza en büyük handikaptır. Eğitimimiz üzerinde karanlık eller varsa, o elleri etkisiz kılmak bizim görevimizdir ve bunu isticalen yapmalıyız. Zira terakkinin temeli eğitimdir. Milli Eğitim Manifestomuzu tanzim ederken, dinimizi, töremizi muhakkak göz ününde bulundurmalıyız. İşte o zaman karanlık elleri pasif bırakabiliriz ve istediğimiz gibi Manifestomuzu tanzim edebiliriz. Bilakis, eğitim işlerinde istediğimiz yapmak çok zor görünüyor. Eğitimde başarılı olmadığımız müddetçe, hiçbir işte başarılı olamayız. Her şeyden önemlisi, neslimizi kaybederiz. Bize yabancılaşırlar, başkalarına benzerler yani bizimdirler ama bizden değildirler. Eğitim işi çok önemlidir. En önemli mesele eğitim iken, en sonda bile yer bulamıyor kendisine. Söylemlerle eylemler asla uyumlu değil. İyi idareci, iyi öğretmen, iyi öğrenci hedeflemiyoruz sanki. İtaat edecek idareci, susan öğretmen, çapulcu öğrenci istiyor gibiyiz. Oysa bizi mahveden ahlaksız eğitimdi. Demek ki meselenin ehemmiyetini hala idrak edebilmiş değiliz. Eğitimin ana öznesi de kitaptır. Ama bizler kitabın önemini hala kavrayabilmiş değiliz. Hep kitaptan, okumaktan söz ederiz ama kitaba da, okuyana da sonsuz uzak kalırız. Kitapsız bir dünya karanlıkta yaşamaya, okumayan bir millet yok olmaya mahkûmdur. Öyle demiyor mu, ömrünü bu millete vakfetmiş olan büyük üstat Nurettin TOPÇU; ‘’dehalarını kitaplarla beslemeyen bir millet yok olmaya mahkûmdur.’’ Dehalar kitaplarla yetişir ve yine kitaplarla yetiştirir. Kitapsızın, fikri de, kişiliği de, karakteri de olmaz. İlim insanı ile filim insanı asla bir olamaz. Akıl insan için nasıl yüce bir nimet ise, okumakta insanın en mümeyyiz vasfıdır. Bataklığa saplanan insanlık her zaman üstün akıllara tevdi edilmiş üstün kitaplarla yolunu bulmuştur. Bu gerçek insanlık ailesinin kadim gerçekliğidir. Bunu inkâr hiçbir zaman kabil değildir. Ama biz eylemlerimizle bunu inkâra gayret ederiz.

 

Eğer kitapla bağınızı kesmiş ve kitabı mehcur bırakmışsanız cehaletin kör ve karanlık kuyularında tutsaksınız demektir. Kitabınız yoksa sözünüz olmaz, sözünüz olmazsa hükmünüz yoktur. Söz, kitabın hammaddesidir. Kitapta, sözün temerküz ettiği yerdir. Sözü olmayan, özden mahrumdur. Çünkü öz, sözle kurulur. Kitabın bizatihi mevcudiyeti, okulun ta kendisidir. Kitaptan uzak olan, kurumuş, odun haline gelmiş ağaçtan farksızdır. Haddizatında yaşamanın bir ağrı gibi boyunlara asıldığı toplum, kitapsız kalmış bir toplumdur. Niçin güzel değiliz, niçin güzellikler sunamıyoruz hayata? Çünkü kitapsızız! Hayatımızın meflûç halde olmasının nedeni; kitapsızlıktır. Eğitimimiz niçin feci haldedir? Çünkü kitapsızız. Kitapsız olduğumuz için anlama yetimiz yoktur. Ta en baştan beri söylediğimiz ne kadar olumsuzluk, kötülük, yanlışlık varsa hepsinin temelinde kitapsızlık vardır. Sevginin de, vefanın da, paylaşmanın da, dostluğunda, barışın da, umudun da, ahlakın da, adaletin de, saygının da, fedakârlığında, şefkatinde, merhametin de, tevazuunda, bilincin de, idrakinde, samimiyetin de, güvenin de ve nice ulvi değerlerin de kaynağı kitaptır. İnanın ve emin olun ki, kitapla ilişkisi olmayanın bu değerlerle de ilişkisi olamaz. Bir kitabınız olsun, okulunuz olmasa da olur. Okulunuz olupta, kitabınız olmasa hiçbir şeye yaramaz. Kitabın bizatihi kendisi okuldur zaten. Kitap, insan eder insanı!  İstiklal şairimiz Mehmet Akif ERSOY ‘’hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Tabi ki olmaz, biri insan biri hayvan’’ derken sonsuz haklıdır. Ne hazindir ki, insanlık kitaptan uzaklaştığı ölçüde maddeye yaklaşmıştır. Ya da maddeye yaklaştığı ölçüde kitaptan uzaklaşmıştır. Nihayetinde de maddenin esiri olmuştur. Maddenin esiri olan insan kendine de yabancılaşmıştır. Tüm değerlerini fırlatıp atmıştır. Yaprakları dökülen, dalları kırılan, rengini ve kokusunu kaybeden bir ağaç nasıl olursa insanlıkta bugün o haldedir. Üstat Peyami SAFA’yı dinleyelim; ‘’eğer ne zaman ki, fikre ulaşma arzumuz, servete ulaşma arzumuzun önüne geçmiştir, işte ancak o zaman hakiki zenginliğin sırlarını keşfedeceğiz.’’ Asıl fakirlik maddi fakirlik değildir, ruh fakirliğidir. Ve insanlık bugün ruh fakirdir. Bu yüzden de merhametsizdir, vicdansızdır, zalimdir, adaletsizdir. Dünyadaki zulümlerin, kötülüklerin, yağmaların ve talanların, savaşların gerçek sebebi; ruh fakirliğidir. Kadına el kaldırmanın altında ruh fakirliği yatmaktadır. Ruh fakirliğinin temelinde ise kitapsızlık vardır. Demek ki, tüm kötülüklerin temelinde kitapsızlık vardır. Bu mutlak şekilde idrak edilmelidir ve gereği yapılmalıdır. ‘’Bilgiye malik olanların ve dirilişi bilgiyle olanların ölümsüzleşeceklerini’’ söylemektedir Hz. Ali (ranh). Keza, ‘’insanoğlunun mülkünü koruyacağını ama ilmin ise insanoğlunu koruyacağını’’ ifade ederler Hz. Ali (ranh). Elin kadını, erkeği, oğlu, kızı, yolda, sokakta, arabada, trende, uçakta, her zaman her yerde kitap okur ve ne durumda olduğu malumdur. Biz ise kitap okuyanı garipseriz hatta adice tahkir ve tezyife yelteniriz ve ne halde olduğumuz malumdur. Oysa kitap bize insanlık vermişti, madde onu bizden geri aldı ve kaybedişin acısını, azabını duyumsuyoruz, hissediyoruz ruhumuzun derinliklerinde. 

Tarih: 10.08.2016 Okunma: 721

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?