Düşünmeliyiz! Ülkemiz için,
devletimiz için, milletimiz için, ümmetimiz için ve yekpare insanlık için
düşünmeliyiz! Dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirmek için neler
yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Bireysel kurtuluş yoktur. Ya tüm insanlık kurtulacak
ya da tek tek yok olup gideceğiz. Geçelim! Bir millet, eğitimi kalıplara
döktüğü an neslini heder etmiş olur. Neslini heder eden millet kaderini tayin
edemez. Yarınlardan yana ümitvar olamaz. Çünkü eğitim kalıplara dökülecek bir
şey değildir. Kalıp eğitimden kalıp nesiller çıkar. Kalıp nesiller hayata bir
şey veremezler, hayattan çalarlar. Hayatı çekilmez bir yüke, omuzlarda ağrıya
dönüştürürler. Adeta zehirlerler. Sömürünün çarklarında nesneleşirler,
süngerleşirler. Özne ve katalizör olma özelliklerini kaybederler. Kalıp eğitim
hayal gücünü budar. Hayal gücü budanmış bir nesilden hiçbir şey olmaz. İnsanın
ruhuna sonsuzluk ve sınırsızlık derç edilmiştir ve insan bu haliyle insandır.
İnsandan duyguyu çekip alınız, hayalini çalmış olursunuz, hayalini çaldığınız
bir insan donar ve işlevselliğini yitirir. Ve bu hale gelmiş bir insandan,
insanlık için hiçbir şey bekleyemezsiniz. Eğitim terbiye etme işidir. Terbiye
etmek demek, kalıba sokmak, biçim ve şekil vermek, uslandırmak demek değildir.
Terbiye etmek demek, kötü hasletlerin tedricen pasifleştirilip, nihayet etkisiz
hale getirilmesi, iyi hasletlerin ise aktive edilmesi demektir. İnsanın anlama
ve kavrama yetilerinin tezahür etmesine, yeteneklerinin keşfine yardımcı
olmaktır. Keza eğitim, fasılasız öğretmek değildir. Bugün terakkimizin önünde
ki en büyük handikaplarımızdan ve yanlışlarımızdan biri budur. Ki, bu yanlış
süregelen bir yanlıştır maziden bu yana. Hem kitapları çoğaltıyoruz hem de
öğretimi uzatıyoruz. Oysa eğitim-öğretim dediğimiz şey, kısa ve öz ama anlamlı
olmalıdır. Biz bu alanda çoğaltma yaptıkça, nesillerimizi kaybediyoruz. Çünkü o
kadar boş şey yüklüyoruz ki, o boşluk esas olanları yutuyor ve yok ediyor.
Böylece geriye anlamsız, saçma şeyler kalıyor. Bu anlamsız ve saçma şeylerin
karmaşasında nesillerimiz mahvoluyor. Dilimizden eğitim mefhumu hiç düşmüyor
ama yapabildiğimiz pek bir şey de yok. Bir Milli Eğitim Manifestosu tanzim
edip, bu çerçeve de eğitimin ana aktörlerini bir türlü rahat bırakamıyoruz.
Eğitim kurumlarımızı istenilen düzeyde teçhiz edemiyoruz. Oysa aktörler ne kadar rahat olurlarsa
oyuncular da o kadar rahat hareket ederler. Teçhizat ne kadar iyi düzeydeyse,
oyuncular o kadar rahat oynarlar. Bu rahatlık başıboşluk anlamında değildir.
İçinde ciddiyet, samimiyet, adanmışlık, disiplin vs. her şey vardır. Eğitimin
ana aktörlerini maalesef onore etmeyi, onlara saygınlık kazandırmayı bir türlü
beceremiyoruz. Onları bazen üç kuruşluk tipler karşısında düşürüyoruz. Bizim
istikbalimizin ve istiklalimizin garantisi olan, bizleri yükselten insanları
maateessüf bizler düşürüyoruz pervasızca, kendi kendilerini düşürmeleri ise
cabası. Ruhun sanatkârlarını ruhlarından vuruyoruz. Eğitim işinde başarılı
olamazsak, başarılı olabileceğimiz hiçbir alan olamaz. Bu da eğitimin ana
aktörlerine saygınlık kazandırmakla olur. Saygınlık kazandırmakta, onların
düşürülmesine asla müsaade etmemekle, işlerine müdahil olmamakla olur. Eğitimin
ana aktörlerini madden ve mana olarak mutmain kılmalıyız. Onların hayal
güçlerini tahdit ederek, onların ruhlarına darbe vurmamalıyız. Zira hakiki
sanatkâr ancak hür olduğu zaman muhteşem, muazzam ve görkemli eserler ortaya
koyar. Eğitimde disiplin sonsuz önemlidir. Zira başarının anahtarı
mahiyetindedir disiplin. Binaenaleyh, eğitimin ana aktörlerine, eğitim kurumları
içerisinde tabir caizse özerklik sunacağız. Tabi bunu teşekkül ettirdiğimiz
Milli Eğitim Manifestosu çerçevesinde yapacağız. Yani öyle kimseyi başıboş
bırakalım demiyorum. Ruhumuz ve bedenimiz ekseninde tanzim ettiğimiz Milli
Eğitim Manifestosu çerçevesinde bir hürriyettir kastettiğimiz. Kimsenin de
sınırsız hürriyet istemeye tevessül etmesi diye bir şey de olmaz zaten, olursa
da buyur diyecek halimiz yoktur. Eğitimin ana oyuncuları olan talebelerimizde
maalesef disiplin diye bir şey kalmadı. Milli Eğitim Manifestomuzu elan tanzim
edebilmiş değiliz. Bitevi değişiklikler ise istikameti tutturamamamıza en büyük
handikaptır. Eğitimimiz üzerinde karanlık eller varsa, o elleri etkisiz kılmak
bizim görevimizdir ve bunu isticalen yapmalıyız. Zira terakkinin temeli
eğitimdir. Milli Eğitim Manifestomuzu tanzim ederken, dinimizi, töremizi
muhakkak göz ününde bulundurmalıyız. İşte o zaman karanlık elleri pasif
bırakabiliriz ve istediğimiz gibi Manifestomuzu tanzim edebiliriz. Bilakis,
eğitim işlerinde istediğimiz yapmak çok zor görünüyor. Eğitimde başarılı
olmadığımız müddetçe, hiçbir işte başarılı olamayız. Her şeyden önemlisi,
neslimizi kaybederiz. Bize yabancılaşırlar, başkalarına benzerler yani
bizimdirler ama bizden değildirler. Eğitim işi çok önemlidir. En önemli mesele
eğitim iken, en sonda bile yer bulamıyor kendisine. Söylemlerle eylemler asla
uyumlu değil. İyi idareci, iyi öğretmen, iyi öğrenci hedeflemiyoruz sanki.
İtaat edecek idareci, susan öğretmen, çapulcu öğrenci istiyor gibiyiz. Oysa
bizi mahveden ahlaksız eğitimdi. Demek ki meselenin ehemmiyetini hala idrak
edebilmiş değiliz. Eğitimin ana öznesi de kitaptır. Ama bizler kitabın önemini
hala kavrayabilmiş değiliz. Hep kitaptan, okumaktan söz ederiz ama kitaba da,
okuyana da sonsuz uzak kalırız. Kitapsız bir dünya karanlıkta yaşamaya,
okumayan bir millet yok olmaya mahkûmdur. Öyle demiyor mu, ömrünü bu millete
vakfetmiş olan büyük üstat Nurettin TOPÇU; ‘’dehalarını kitaplarla beslemeyen
bir millet yok olmaya mahkûmdur.’’ Dehalar kitaplarla yetişir ve yine kitaplarla
yetiştirir. Kitapsızın, fikri de, kişiliği de, karakteri de olmaz. İlim insanı
ile filim insanı asla bir olamaz. Akıl insan için nasıl yüce bir nimet ise,
okumakta insanın en mümeyyiz vasfıdır. Bataklığa saplanan insanlık her zaman
üstün akıllara tevdi edilmiş üstün kitaplarla yolunu bulmuştur. Bu gerçek
insanlık ailesinin kadim gerçekliğidir. Bunu inkâr hiçbir zaman kabil değildir.
Ama biz eylemlerimizle bunu inkâra gayret ederiz.
Eğer kitapla bağınızı kesmiş
ve kitabı mehcur bırakmışsanız cehaletin kör ve karanlık kuyularında
tutsaksınız demektir. Kitabınız yoksa sözünüz olmaz, sözünüz olmazsa hükmünüz
yoktur. Söz, kitabın hammaddesidir. Kitapta, sözün temerküz ettiği yerdir. Sözü
olmayan, özden mahrumdur. Çünkü öz, sözle kurulur. Kitabın bizatihi
mevcudiyeti, okulun ta kendisidir. Kitaptan uzak olan, kurumuş, odun haline
gelmiş ağaçtan farksızdır. Haddizatında yaşamanın bir ağrı gibi boyunlara
asıldığı toplum, kitapsız kalmış bir toplumdur. Niçin güzel değiliz, niçin
güzellikler sunamıyoruz hayata? Çünkü kitapsızız! Hayatımızın meflûç halde
olmasının nedeni; kitapsızlıktır. Eğitimimiz niçin feci haldedir? Çünkü
kitapsızız. Kitapsız olduğumuz için anlama yetimiz yoktur. Ta en baştan beri
söylediğimiz ne kadar olumsuzluk, kötülük, yanlışlık varsa hepsinin temelinde
kitapsızlık vardır. Sevginin de, vefanın da, paylaşmanın da, dostluğunda,
barışın da, umudun da, ahlakın da, adaletin de, saygının da, fedakârlığında,
şefkatinde, merhametin de, tevazuunda, bilincin de, idrakinde, samimiyetin de,
güvenin de ve nice ulvi değerlerin de kaynağı kitaptır. İnanın ve emin olun ki,
kitapla ilişkisi olmayanın bu değerlerle de ilişkisi olamaz. Bir kitabınız
olsun, okulunuz olmasa da olur. Okulunuz olupta, kitabınız olmasa hiçbir şeye
yaramaz. Kitabın bizatihi kendisi okuldur zaten. Kitap, insan eder insanı! İstiklal şairimiz Mehmet Akif ERSOY ‘’hiç
bilenle bilmeyen bir olur mu? Tabi ki olmaz, biri insan biri hayvan’’ derken
sonsuz haklıdır. Ne hazindir ki, insanlık kitaptan uzaklaştığı ölçüde maddeye
yaklaşmıştır. Ya da maddeye yaklaştığı ölçüde kitaptan uzaklaşmıştır.
Nihayetinde de maddenin esiri olmuştur. Maddenin esiri olan insan kendine de
yabancılaşmıştır. Tüm değerlerini fırlatıp atmıştır. Yaprakları dökülen,
dalları kırılan, rengini ve kokusunu kaybeden bir ağaç nasıl olursa insanlıkta
bugün o haldedir. Üstat Peyami SAFA’yı dinleyelim; ‘’eğer ne zaman ki, fikre
ulaşma arzumuz, servete ulaşma arzumuzun önüne geçmiştir, işte ancak o zaman
hakiki zenginliğin sırlarını keşfedeceğiz.’’ Asıl fakirlik maddi fakirlik
değildir, ruh fakirliğidir. Ve insanlık bugün ruh fakirdir. Bu yüzden de
merhametsizdir, vicdansızdır, zalimdir, adaletsizdir. Dünyadaki zulümlerin,
kötülüklerin, yağmaların ve talanların, savaşların gerçek sebebi; ruh
fakirliğidir. Kadına el kaldırmanın altında ruh fakirliği yatmaktadır. Ruh
fakirliğinin temelinde ise kitapsızlık vardır. Demek ki, tüm kötülüklerin
temelinde kitapsızlık vardır. Bu mutlak şekilde idrak edilmelidir ve gereği
yapılmalıdır. ‘’Bilgiye malik olanların ve dirilişi bilgiyle olanların
ölümsüzleşeceklerini’’ söylemektedir Hz. Ali (ranh). Keza, ‘’insanoğlunun
mülkünü koruyacağını ama ilmin ise insanoğlunu koruyacağını’’ ifade ederler Hz.
Ali (ranh). Elin kadını, erkeği, oğlu, kızı, yolda, sokakta, arabada, trende,
uçakta, her zaman her yerde kitap okur ve ne durumda olduğu malumdur. Biz ise
kitap okuyanı garipseriz hatta adice tahkir ve tezyife yelteniriz ve ne halde
olduğumuz malumdur. Oysa kitap bize insanlık vermişti, madde onu bizden geri
aldı ve kaybedişin acısını, azabını duyumsuyoruz, hissediyoruz ruhumuzun
derinliklerinde.